“Uyuşturucu Dosyası” 2008 Revizyonu
ÖNSÖZ
1900’lü yıllara iki kala bir laboratuvar ürünü olarak ortaya çıkan eroin, geçtiğimiz yüzyıla kara bir leke gibi damgasını vurdu.
Biz hiçbir zaman üstümüzden temizleyemeyeceğimiz bu kara lekeyi büyüterek, çirkinleştirerek yeni bir yüzyıla taşıdık..
Gitgide kalabalıklaşan ve kirlenen dünya, gitgide büyüyen kentler, tıkanma ve engellenme kompleksleri, ulaşılamayan hedefler, insanları uyku ve uyuşukluktaki kurtuluşa çağırıyor.
Bu çağrı, gemicileri kayalıklara, ölüme çağıran deniz kızlarının dayanılmaz büyülü davetinden hiç de farklı değil.
Tehlike biliniyor. Mücadele için sadece dumanın üstünü örten büyük harcamalara rağmen kontrol gittikçe daha da zorlaşıyor. Biliniyor ki genel halk kitleleri keyif veren, alışkanlıklar yapan zararlı maddeler konusunda savaşmak için çok yetersiz bilgiye sahip.
Büyülü bir çiçek gibi genç insanı kendisine çeken büyük yatırımlı dev suç örgütleri karşısında toplum çaresiz.
Bütün dünyada bu kirli sosyal çalkantıya ve çaresizliğe başkaldıracak güçlü örgütlere ihtiyaç var. gitgide artan kirli siyaset, çıkar, suç, rüşvet, işsizlik tablosu içinde toplumların gitgide kirlenmesi, erozyona uğraması kaçınılmaz olmaktadır. Bastırılamayan ihtiyaçlar ve kötü yaşama koşulları içinde çaresizliğin insanların ayaklarını gitgide daha çok uyuşturucu batağına çekmesi kısır döngüden nasıl kurtulunacağının senaryoları çok yetersiz kalmaktadır.
Başvurulabilecek tek güç, tek kuvvet, uyuşturucu konusunda daha fazla bilgi sahibi olunmasının kuvvetidir.
İÇİNDEKİLER
DÜNYA TİCARETİNİN YÜZDE 8’İ UYUŞTURUCUDAN
Dünya uyuşturucu pazarı yılda 500 milyar dolar ciroyla, dünya ticaretinin yüzde 8'in oluşturuyor.
BBC’nin 2007 Haziranında yaptığı bir araştırmaya göre, dünyanın en karlı işini yapan uyuşturucu kaçakçılarının kazandıkları paralar yüzlerce milyar dolarla ifade ediliyor.
Bazı devletler uyuşturucudan elde edilen kara paranın ülke ekonomisine katkıda bulunacağını düşünerek kaçakçılığa göz yumuyor.
Rus İçişleri Bakanı Boris Bolotsky, Ajans France Press'e, birkaç yıl içinde ülkeye uyuşturucudan kazanılan 60 milyar doların girmesinin beklendiğini söyledi.
Uyuşturucu kaçakçıları artık, tıpkı uluslararası şirketler gibi, hukuk ve finans müşavirlerinden, kimyagerlerden, danışmanlardan oluşan uzmanlar ordusuyla çalışıyor.
BM'in "1997 Uyuşturucu Raporu"na göre, Kolombiya’nın ünlü uyuşturucu mafyası "Cali Karteli"nin yıllık karı 5 milyar dolar dolayında.
Bu dünyanın en büyük şirketi General Motors'un yıllık karına eşit.
Yine BM raporuna göre uyuşturucu kaçakçılarının yıllık toplam cirosu 400 – 50 milyar dolar olayında.
Fransa Başsavcısı Thierry Cretin ise "Dünya Mafyaları" adlı kitabında bu miktarı 500 milyar olarak veriyor. Bu dünya ticaret hacminin yüzde 8'ine denk düşüyor.
Üstelik bu rakam her geçen yıl biraz daha büyümekte. Gerek uyuşturucu madde üretimi, gerekse kullanımı hızla artıyor. Örneğin Pakistan'da 1980'lerin başında 5 bin olan eroin bağımlılarının sayısı 1996 yılında 3 milyona çıktı.
Dünya ölçeğinde de eroin üretimi ikiye, kokain üretimiyse üçe katlandı. Bu arada Çin, Vietnam, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan, Kolombiya ve Meksika'da illegal afyon üretimi hızla artmakta.
1996'da illegal afyon ekimi için kullanılan alan 280 bin hektar olarak belirlenmişti. BM, 1997 raporuna göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10'u uyuşturucu kullanıyor. İstatistikler uyuşturucuyla tanışma yaşının giderek düştüğünü gösteriyor.
Yaygınlaşan uyuşturucu alışkanlığı, suç ve şiddet olaylarının artmasına da yol açmakta. Veriler uyuşturucuya harcanan paranın en az beşte birinin suç işleyerek elde edildiğini gösteriyor.
Soğuk Savaş'ın sona ermesi, demir perdenin yıkılmasıyla birlikte daha önce aşılması olanaksız sınırlardan kaçakçılar kolayca geçmeye başladı. Eski Sovyet ülkeleri ve Güney Afrika son yıllarda transit ülkeleri haline geldiler.
Nafta, Asean, Mercosur ve AB gibi yeni ekonomik bloklarla yasal ticaret hızlanırken, denetimin azaldığı havaalanları ve limanlar uyuşturucu kaçakçılığını kolaylaştırır hale geldiler.
Çin ekonomisindeki gelişme ve dış ticaretin artışı da Burma'daki uyuşturucu şebekelerine kaçakçılığı yeni yollardan yürütme olanaklarını açtı.
Kaçakçılık o kadar yoğun ki, denetim azalmış olsa da malların ancak küçük bir bölümü polisin eline geçiyor. Tecrübeler, yakalananların ihbarlar nedeniyle yakayı ele verdiklerini gösteriyor.
Ancak uyuşturucu ticaretinden elde edilen kar o kadar büyük ki, kaçakçıların zarar etmesi için malların yüzde 75'inin yakalanması gerek. Oysa yakalanma oranı yüzde 5 dolayında.
1995'te üç bin ton kurutulmuş kenevir ve bin ton esrar ele geçirildi. Aynı yıl içinde ele geçirilen kokain miktarı 251, eroin 31 ve morfin de 13 ton. Karlılık oranı çok yüksek olduğundan küçük çaplı yakalanmalar caydırıcı olmuyor.
Uyuşturucu şebekelerinin yasadışı ticaretten elde ettikleri gelir akıl almaz boyutlarda, buna karşılık hammadde üreten köylüler boğaz tokluğuna çalışmakta.
Bir gram kokain, günde 15 saat çalışarak üç günde toplanan koka yaprağından elde edilebiliyor. Bolivya'da, Chaparas'ın nemli ormanlarındaki tarlasından 400 kilo koka yaprağı toplamak için Carlos, karısı ve dört çocuğuyla birlikte, günde 15 saatten üç gün çalışmak zorunda. Altı kişilik ailenin köle gibi üç günlük çalışmaları karşılığında aldıkları para ise sadece 6 dolar. Bolivya'da kokain imparatorlarının kölesi gibi çalışıp, geçimini koka yaprağından sağlayanların sayısı yaklaşık 750 bin, dünya ölçeğinde ise 1 milyon dolayında oldukları tahmin ediliyor.
Uyuşturucu kaçakçılığına karşı alınan önlemlerin sonuç vermemesinin nedenlerinden biri, milyonlarca kişinin geçimini bu yasadışı ticaretten sağlaması. Tarlalarında koka yaprağı ya da afyon yetiştirenler, az da olsa düzenli gelir elde etmekte.
Uluslararası şirketler haline gelmiş olan uyuşturucu kartelleri, kaynaklarını kurutmamak için, çiftçilere düzenli ödeme yaptıkları gibi, gübre ya da benzeri gereksinimleri karşılamada da yardımcı oluyor.
Köylü, ekonomik avantajları bir yana bırakarak, kaçakçılara hizmet etmek istemez ise, bu kez zor kullanılıyor.
Kaçakçılar özellikle Burma, Peru ve Afganistan'da gerilla örgütleriyle işbirliği yaptıklarından köylülere istediklerini ektirebiliyor.
BM raporunda belirtildiği gibi, hiç bir sosyal güvencesi olmayan ve devletten umudunu kesmiş yoksul köylüler için uyuşturucu kartelleri bir anlamda "kurtarıcı" konumunda. Bu Kolombiya'da koka yaprağı, Burma, Afganistan ve Lübnan'da afyon, Fas ve İran'da kenevir üreten köylülerin tümü için geçerli. Koka çiftçisi de her şey bir yana Paris ya da New York'un sosyal sorunlarından çok ailesinin geçimini düşündüğünden, uyuşturucu kaçakçılarına hizmet etmekte sakınca görmüyor.
Uyuşturucu kaçakçılığının büyümesindeki çok önemli bir başka faktör de bazı devletlerin bundan elde edilen kara paranın ülke ekonomisine katkıda bulunacağını düşünerek kaçakçılığa göz yumması.
Özellikle Burma ile birlikte dünya afyon üretiminin dörtte üçünü gerçekleştiren Afganistan, Taliban'ın başa geçmesiyle 1. sıraya fırladı.
Burma, Laos ve Tayland'dan oluşan "Altın Üçgen"de yılda 250 ton eroin üretiliyor. Bu eroinin büyük miktarı Tayland üzerinden "cantainer" gemileriyle Kuzey Amerika ve Avustralya'ya gönderiliyor.
Avrupa pazarına eroin gönderen ülkeler ise "Altın Hilal" olarak adlandırılan Afganistan, Pakistan ve İran.
Altın Hilal'deki 350 tonluk üretimin büyük bölümü eski kaçakçılık yollarından İran'da toplanıp TIR'lara yükleniyor ve Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avrupa'ya sokuluyor. Bu rota dışında Arnavutluk, İtalya hattı da kullanılıyor. Üçüncü rota ise Orta Asya, Rusya ve Baltık limanlarından Avrupa'ya uzanan hat.
Büyük ölçekli kaçakçılık yapan şebekeler uçak, gemi ya da TIR'larla yollanan "container"ler kullanıyor. "Container" trafiğinin bağlantı noktaları da Rotterdam, Cenova, Londra ve Roma. Bu bağlantı noktalarında uyuşturucu trafiği o kadar yoğun ki, polis malın ancak yüzde 5'ini ele geçirebiliyor.
Afganistan afyon tüketiminin yüzde 90'ını karşılıyor
Birleşmiş Milletler'in Uyuşturucu ve Suçu Önleme Bürosu'nun hazırladığı yıllık uyuşturucu raporu, Afganistan'ın rekor düzeyde uyuşturucu üretimi yaptığına dikkat çekiyor. Raporda, dünyanın yasadışı afyon tüketiminin yüzde 90'ını tek bir ülkenin, Afganistan'ın karşıladığı vurgulanıyor ve Afganistan'da geçen yıl afyon üretiminde kullanılan haşhaş çiçeği ekiminin gözle görülür oranda arttığı kaydediliyor.
Birleşmiş Milletler'in raporu, Afganistan'da afyon üretiminin kontrolden çıktığını vurguluyor.
Seksenli yıllarda Afganistan, dünyadaki afyon üretiminin yüzde 30'unu karşılıyordu, ancak bu rakam şimdilerde üç katına ulaşmış durumda.
Helmand eyaleti tek başına dünyadaki kaçak afyonun yarısını karşılıyor. Raporun yazarlarından Thomas Pietschmann "En büyük afyon üreticisi ülke, 2006 yılında dünya afyon üretiminin yüzde 92'sini karşılayan Afganistan" diyor.
Piestchmann sadece Helmand eyaletinde, yetmiş bin hektar alanda üretim yapılmakta olduğunu anlatıyor.Yazara göre bu ikinci en büyük afyon üreticisi olan Birmanya'daki üretimin üç katına denk düşüyor.
Afganistan'da 30 bin uluslararası barış gücü askeri bulunuyor, ancak bu askeri varlığa rağmen, afyon üretimi artmaya devam ediyor.
Birleşmiş Milletler raporunda, Afganistan'ın kaçak uyuşturucu sorunuyla mücadele edilmediği sürece güvenliği sağlamasının da çok güç olduğuna dikkat çekiliyor.
Raporda ayrıca küresel düzeyde uyuşturucuyla mücadele açısından ilerleme sağlandığı, ancak Afganistan'da eroin, Kolombiya'dan da kokain kaçakçılığı yapan çevrelerin, Afrika'daki yeni güzergahları tercih etmeye başladıkları vurgulanıyor.
Birleşmiş Milletler, hali hazırda sıtma, verem ve HİV - AİDS'in yükünü taşımaya çalışan Afrika'ya derhal müdahale edilmesi ve burada uyuşturucu kullanımından kaynaklanabilecek sağlık sorunlarının önüne geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Raporda Afganistan'dan afyonun geleneksel Pakistan, İran, Türkiye ve Balkan ülkeleri güzergahını izleyerek Batı Avrupa'daki dağıtım merkezlerine ulaştığı belirtiyor.
Alternatif olarak, Türkiye - Bulgaristan sınır hattından dolaşan, bazıları Ukrayna ve Romanya'dan geçen güzergahların olduğu biliniyor.
Türkiye'de 2006 yılında uyuşturucuya el koyma vakalarının arttığı belirtilirken buna sebep olarak ise geleneksel güzergahın daha fazla önem kazanmış olması gösteriliyor.
ÇÖKERTEN BEDEL (Dev Fatura)
Büyük bir şehrin soluk alıp verişini, gece ışıkları altında akan insanlardan görürsünüz. Gece ışıkları altında insanlığın nabzı farklı atar. Güneş çekilip, alaca karanlığın ardından kentin üstüne karanlık gölgeler çöktüğünde şehrin yanıp sönen ışıklarının, sokaklarda yankılanan müzik sesinin, insanların yüreklerine nasıl bir od düşünebildiğini tahmin dahi edemez insan. İşte böyle neon ışıkları ile aydınlanan bir gece karanlığında akıp giden insan seli içinde, yürüyüş yolunun karanlık kuytu bir köşesinde hareket eden bir karartıya çevrildi gözlerim. Gecenin ayrıntıları kaybettiren gölgeleri arasında bir karartı. 14 yaşlarında genç bir delikanlı büzüşmüş kuytuya, öne doğru iki büklüm katlanarak yere oturmuş, tiner kokluyor. Karanlık gecelerin karanlık hayatları... Çalışmak için yapayalnız, çocuk yaşta geldiği İstanbul’da hayatın sillesini yiyen genç, tinerin uyuşturan, peltekleştiren buğusunda sahte bir mutluluk arıyor.
Kimsesiz çocuklar, gençler arasında gün geçtikçe yaygınlaşan tiner bağımlılığı büyük kentlerin en önemli problemi.
Çağın dehşet veren bağımlılık varan maddesi elbette sadece satış yasağı olmayan tiner değil. Bu küçücük bir örnek. Eroin, kokain, crack, LSD, esrar, marihuana, PCP, methadon ve daha pek çok uyuşturucu, uyarıcı, keyif veren madde yeraltı dünyasına para akıtıyor.
Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Narkotik İşleri Bürosu’nun yetkilisi Eugene Martin’in işaretlediğine göre dünya genelinde yılda 4000 ton haşhaş üretilmektedir. Bu haşhaştan elde edilen ortalama 400 metrik ton eroin her yıl dünya illegal pazarına sürülmektedir. Her yıl 300 bin ton civarında gerçekleşen koka üretiminden ise ortalama 1000 ton kokain elde edilir. Bu ise milyarlarca dolar kara para demektir. Gelişen teknoloji ile her yıl daha da artan üretime paralel olarak talebi de arttırmak gerekmektedir.
Artan uyuşturucu arzına, artan talep, artan suçlar, artan illegal faaliyetler, her yıl daha da artan bir şekilde kaçak ticarete katılan sektörler... Artan kara para aklayan bankalar, döviz büroları, sigorta şirketleri, artan rüşvet olayları... Artan terör, artan devlet fonları, artan polisiye tedbirler ve gitgide artan uyuşturucu bağımlıları, rehabilitasyon ve tedavi hizmetleri... Kaybolan işgücü potansiyeli, kaybolan insan ve gitgide bozulan bir toplum...
Bir zehirin buğusunda mutluluğu aramak... Damarlarına yayılan bir uyuşturucunun yakıcılığına nefes nefes dış dünyanın seslerinden sıyrılmak, uyuşan uzuvlarının, dokularının pelteleşmesinden zevk almak... Hayatı duymadan, düşünmeden, hissetmeden, yaşadığını farketmeden yaşamak... Bilinç dışı bir yaşama esir olmak...
Daha sonra gelen bitkinlik, bezginlik, güvensizlik... Ve yeniden, gitgide artan dozlarda uyuşturucuya sığınma dürtüsü... Hiç sonu gelmeyen bu girdap içinde hayal mi, gerçek mi bilinmeyen ve hep birbirine benzeyen hayatların döngüsü...
Bu yazımızla birlikte UYUŞTURUCU DOSYASI’nı aralıyoruz. Bu dosyanın içinde dünyada ve ülkemizde uyuşturucu hareketleri, üretimi, kaçakçılığı, kara pazar, ülkelerin katılımı, alınan önlemler, harcanan meblağlar, propaganda araçları, yeraltı trafiği, uluslararası çabalar, devlet raporları, kara para ve uyuşturucu ile ilgili herşey var.
Okula giden gençlerimizi okul kapılarında bekleyen tehdit, elden ele dağılan sihirli tozlar ve hepimizi çok yakından ilgilendiren pek çok konu dosyanın sayfaları aralandıkça gün ışığına çıkacak.
UYUŞTURUCU KULLANAN BİR GENÇLE SÖYLEŞİ
YS -Uyuşturucu mu kullanıyorsun? -(Uyuşturucudan peltekleşmiş sesiyle ağır ağır konuşur)
Çocuk- Tiner kullandım. Bir de hap kullanıyorum. -Ne hapı kullanıyorsun? - Kafamızın uyuşması için Akinaton'a kadar içiyoruz. - Adın ne senin? - Hakan. - Niye kullanıyorsun, Hakan? Ne zamandan beri kullanıyorsun? - Ben çok yıl oldu sokağa düşeli. Ailemin yanına gidipgeliyordum bazen. Son yıllardır hiç gitmiyorum. Ailemden uzağım daha doğrusu ben. Babamın parasını çalıp ta kaçtım ben. Utanıyorum. Artık babamgilin yanına gitmemeye karar verdim.
YS-- Kendi öz baban mıydı?
ÇOCUK- Evet, öz babamdı. Anam üveydi benim. Babam, öz babam. - Üvey ananla nasıldı ilişkilerin? Nasıl davranıyordu sana? - Üvey anam var ya, harbi, öz anamdan bile daha iyiydi. Amaen çok sevdiğim benim babaannemdi. Beni ufak yaştan beribabaannem büyüttü.
YS- Suç sende yani, ailende bir problem yok.
ÇOCUK- Ailede bir şey yok ama, aile sorunu vardı. Annemle babamboşandı birden.
YS- O mu dokundu sana?
ÇOCUK- Evet. Annem kötü yollara düştü. Ondan ben de bir kere anneme
saldırdım. Sonra da kaçtım. Sonra işte başladı. - Esrar, uyuşturucu falan mı kullandın? - Tiner, esrar, hap, uyuşturucunun her türlüsü.
YS- Şimdi ne kullanıyorsun? Senin kafan dumanlı, peltek ve ağır konuşuyorsun, gözlerin kayıyor, yüzün sararmış.
ÇOCUK- Bu sefer hap aldım. Hap attım bir tane. - Niye kullanıyorsun? - Kafamın uyuşuk olması için abla. - Niye uyuşuk olmasını istiyorsun kafanın? - Kafam kendine geldiğinde, kafam uyuşuk olmadığı zamanlardaacı çekiyorum, abla. İçeri alıp ta dayak attıklarında bile hap içtiğim için hissetmiyorum.
Hakan'ın bu son cümle ile gözleri daldı, sabitleşti. Bilinci başka bir dünyaya, bizim bilemediğimiz ve sadece onun yaşadığı bir aleme doğru kaydı.
Damarlarına yayılan uyuşturucunun yakıcılığında nefes nefes dış dünyanın seslerinden sıyrılmak. Uyuşan kollarının, uzuvlarının, dokularının ağırlaşmasından, peltekleşmesinden zevk almak. Hayatı duymadan, düşünmeden, hissetmeden, fark etmeden yaşamak. Bilinç dışı bir yaşama ve adım adım ölüme esir olmak...
Kime ne zaman ve nereden geleceği belli olmayan kara dehşet...
Hepimizi, her birimizi çok yakından ilgilendiren uyuşturucu batağının kara penceresini aralıyoruz. Ve bütün boyutlarıyla tanımaya çalışıyoruz, gençlerimizin üstüne bir karabasan gibi çöken uyuşturucu illetini.
Her yıl artan uyuşturucu arzı, artan talep, artan suçlar, artan yasa dışı faaliyet. Her yıl kaçak ticarete katılan sektörler, artan sayıda para aklayan müesseseler, artan rüşvet olayları, artan terör. Bunu telafi etmek için artan polisiye tedbirler, artan devlet harcamaları, tedavi hizmetleri...
Kaybolan iş gücü potansiyeli, kaybolan, harabolan insan ve gitgide bozulan toplum.
İşte uyuşturucu ticaretinin dünya toplumuna kara faturası.
Şimdi şu sorular geliyor akla. Yangın nerededir? Dünyada uyuşturucu kullanımının boyutları nedir? Uyuşturucu gelirleri nereye, nasıl akmaktadır. Uyuşturucu ile mücadelede ne kadar başarılı olunmaktadır? Ülkemizdeki ve dünyadaki uyuşturucu tablosunu ne kadar açıklıkla görebiliyoruz?
UYUŞTURUCUNUN ÖNLENEMEYEN YÜKSELİŞİ
1898’de eroinin ilk kez sentezi yapıldı ve ağlayan bebekleri yatıştırmak amacı ile serbest olarak piyasada satılmaya başlandı.
1903’te ise kokain bir sağlık ürünü olarak satışa sunuldu.
1906’da “Popülizm” diye adlandırılan politik reform hareketleri çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde çıkarılan ‘Saf Gıda ve İlaç Kanunu’ belli bazı ilaç ve narkotiklerin sıkı bir tıbbi kontrol altında olmadan kullanılmasını yasakladı.
1917’de alkollü içecekler de yasaklandı. Ancak toplum bu durumun ilaç ve içki kullanılmasını ve ona bağlı problemleri azaltacağına aksine arttırdığını düşünerek yasaklamaya şiddetli tepki gösterdi. Yasaklama yoluyla toplumun moral değerlerinin zedelendiği, bireysel özgürlüğün kısıtlandığı ve organize suçun kışkırtıldığı anlayışı ile yasaklamayı kabullenmek istemedi. Toplumun her kesiminden yükselen bu sesler politik tansiyonu zorlamaya başlayınca, içkinin diğer uyuşturuculardan ayrı mütalaa edilmesiyle içki yasağı kaldırıldı. İçki yasağı, dindar fundamentalistler ve tedavi olan alkolikler dışında hiç kimse tarafından kabul edilemez olmuştu.
1950’lerde yasaklamanın alevleri küllendiğinde eroin bağımlılığı sinsi bir tırmanış göstermeye başlamıştı.
1960’ların ortalarında gençlik, alkolü ve bağımlılık yapan diğer maddeleri yeniden yargılamaya başladı. Günlük hayatlarında serbestçe alkol alan orta yaşlıların diğer uyuşturuculara karşı yasaklayıcı tavır almaları, asi gençleri çeşitli sorunlara yöneltiyordu. Bu çifte standartlılık ilk reaksiyonlarını vermeye başladı. Esrar gibi illegal uyuşturucuların alkolden farklı mütalaa edilmesi mantığı üzerinde sert tartışmalar başladı.
1970’lerde yasadışı ilaç kullanımında büyük bir patlama yaşanırken gençler büyük çapta risk grupları oluşturmaya başlamışlardı. Ailelerine ve otoriteye başkaldıran 68 kuşağı, tepkilerini çeşit çeşit uyuşturucuyla simgeleştirdi.
1970’te içki yaşı 21’den 18’e indirilirken, ilaç satan ile kullanan arasına yasal farklılıklar getirildi. Sıhhatli ve genç insanlar rahatlamak ve eğlenmek için keyif verici maddeler, uyuşturucular, uyarıcılar kullanmaya başladılar. Gençlerin eğlendiği partiler onlarsız olmuyordu. Kendini kaybedip olay yaratanlar, suç işleyenler suçlu değil, hasta telakki ediliyordu. Aynı alkol sarhoşluğu içindeki yetişkinler gibi... Bu tutum, uyuşturucuyu ve en fazla kullanılan esrarı adeta yasallaştırdı. Bu tolerans alkolün ve uyuşturucunun 1970’lerden sonra dramatik bir şekilde artmasına yol açtı.
Marihuana ve LSD’nin zihni genişleten, düşünceyi farklı boyutlara taşıyan özellikleri ile hippiler Tanrı’yı, benliği ve yaradılışı sorguladılar. Kültüre karşı isyan eden hippiler otoriteye, materyalizme ve talep toplumunun değerlerine karşı başkaldırdılar. LSD bu reaksiyonun bir unsuruydu. Ancak kısa zamanda yerini daha kuvvetli ilaçlar, kokain, amfetamin ve barbituratlar aldı.
1970’lerin sonlarında toplumda oluşan bu hareketler, karşı hareketleri doğurmaya başladı. Yasadışı ilaca karşı yeni bir tepki ortaya çıkmaya başladı. Yasal içki satışı tekrar 21’e yükseltildi. İş yerinde içki kullanılmasına karşı hoşgörülü davranılmamaya başlandı. İlaç testi yaygınlaştı. Çok gergin tartışmalara yol açmasına rağmen sigaranın toplu yerlerde içilmesinin de yasaklanması üstünde durulmaya başlandı.
Amerikan Sağlık ve İnsan Hizmetleri Departmanı Uyuşturucu Bağımlılığından Korunma Ofisi OSAP’ın 1989 raporlarına göre Amerika’da her 5 lise öğrencisinden birinin son 1 ay içinde esrar kullandığı belirtilmektedir. Hergün esrar kullananlar ise % 2.7’dir. Bu oran 70.200 liseli öğrenciye tekabül etmektedir. Bu sayı, durumun acılığını ortaya koymaktadır.
Ülkemizde de son yıllarda özellikle lise öğrencileri arasında uyuşturucu kullanımı yaygınlaşmaktadır. Lise kapılarında bekleyen yasadışı uyuşturucu perakendecileri, gençleri tuzaklarına düşürebilmek için her yola başvurmaktadırlar. Bir kere alışan, uyuşturucuyu bulabilmek için çeşitli suçlara yönelmekte, yuvarlandığı bataklığa okul arkadaşlarını da çekip sürüklemektedir. Emniyet güçlerinin bu konudaki duyarlılığına rağmen yeraltı faaliyeti kara ticaretine bulaşmış, kirli ellerini gençler üzerinden çekmeye hiç de niyetli görünmemektedir.
HER DEVRİN SALGINI
Bir yüzyıl önce yaşadığınızı varsayın. Londra’dasınız, Amsterdam’dasınız, Paris’tesiniz ya da New York’tasınız. Büyük şehrin ana arterlerinden parke taşlı, dar bir sokağa sapıveriyorsunuz. Bazen ahşap, bazen demir bir kapının tokmağını tıkırdatıyorsunuz. Kapının üstünde minik bir gözleme penceresi açılıyor. Bir çift çekik Çinli gözü beliriyor. İfadesiz gözlerle sizi şöyle bir süzüyor. Sonra kapı aralanıyor. Loş, tütsülü bir koridordan geçiyorsunuz. Donuk bakışlı Çinli’nin ardından bir uzakdoğu kokusu... Yer minderleri ya da yere yakın sedirlerle döşeli bir salona giriyorsunuz. Bölme bölme ayrılmış oturma köşelerinden birine kuruluyorsunuz. Dumanlı havayı solurken genzinizde bir yanma başlıyor. Az sonra belki bir nargile ile birlikte, belki bir çubukta afyonunuz getiriliyor. Tüttürmeye başlıyorsunuz. Birkaç nefeste sıcak bir uyuşukluk damarlarınıza yayılıyor. Gözleriniz küçülüyor ve kendinizi derin bir uyuşukluğun içine bırakıyorsunuz. İsterseniz oturduğunuz yerde, isterseniz yan bölmedeki sıra sıra ranzalardan birinde. Bu arada her türlü suçu içinde barındıran bu evler, zaman zaman polis tarafından basılıyor. Çoğunun farkında olmuyorsunuz. Keyif veren maddeler, afyon henüz yasak değil, size dokunmuyorlar. Uyuşmuş beyninizin ve vücudunuzun esiri olarak sadece soluk alıp vererek hayatla bağınızı sürdürüyorsunuz. Eh ne de olsa bu içinde yaşadığınız asrın moda eğlenme anlayışı.
1890’ların uzakdoğu havasını taşıyan keşhanelerinden bu yana bir asrı aşkın bir zaman geçti. Narkotiklerin ve insan sağlığına zararlı diğer ilaçların tıbbi olmayan amaçlarla kullanılmasının ülkeler bazında milli bir problem haline gelmesi, 19. asrın sonlarına doğru uzanır. Bunlardan korunma çareleri aranması meselesinin ise bir asırlık bir geçmişi vardır. Nasıl korunulacağı konusunda ise çalışmalar son 25 yılda başlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana eroin kullanımındaki gözle görülür tehlikeli artış ile kokain bazlı “crack” ve “rock” gibi uyuşturuculardaki bağımlılığın tırmanışı, toplum sağlığını tehdit eden boyutlardadır.
Uyuşturucu problemi ile ilgili istatistikler çelişkilidir. Bağımlılığın geçmişteki ve şimdiki boyutları tartışılmalıdır. 1960’larda genel uyuşturucu kullanımındaki eğilimler artmakla birlikte, 1970’lerde daha çok eroin bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. Bu yıllar ayrıca uyuşturucu bağımlılığının dünya çapında geniş bir nüfusa yayılma yıllarıdır.
Son yıllarda ise başka bir fırtına kasıp kavurmaktadır büyük şehirlerin loş köşelerini: Crack... Alarm veren bir yaygınlaşma içindedir kokain bazlı bu fırtına. Arkasında kim var, kim yoksa yakıp, kavurup geçmektedir.
Crack, kokainden üretilen, fakat daha güçlendirilmiş, daha yoğun bir uyuşturucu. Üretilme tekniği kokainden daha kolay. Kokainden daha yoğun ve saf. Kurutulduktan sonra küçük parçalara bölünerek satılan bu maddeye satıcılar “crack kayaları” diyor. Genellikle cam pipolarda içiliyor.
Tek doz halinde ve ucuza satılan “crack” ani etkilidir. Sigara ile içildikten 8 dakika sonra beyne ulaşıyor ve etkisini gösteriyor. Crack, akciğerlerde amfizeme benzer hasar bırakıyor. Aşırı doz ise solunum durmasına yol açıyor. Kalp atışı ve kan basıncı artıyor. Bu da nabız düzensizliğine, hatta kalp krizine yol açıyor. İştah tamamen kayboluyor. Bağımlılar kısa bir süre sonra bir deri, bir kemik kalıyorlar. Tenlerinde sürekli olarak böcek yürümesi gibi hisler
duyuyorlar. Kullanımın hemen ardından beyinde önce zindelik, sonra depresyon, sinirlilik ve yine uyuşturucu arayışı başlıyor. Uzun süreli kullanım, şizofrenik davranışlar yaratıyor.
60’lı yıllardan bu yana uyuşturucunun kullanımı dünya toplumunda artarken, bağımlılık orta sınıftan daha alt sosyo-ekonomik gruplara doğru yayılmaya başlamıştır.
Amerika Birleşik Devletleri raporlarında uyuşturucuya karşı federal bazda ayrılan bütçenin 1969’da 82 milyon dolar, 1989’da 6,3 milyar dolar ve 1990’da ise 9,5 milyar dolar olduğu belirtilmektedir.
Uyuşturucuya karşı oluşturulan “Anti-drug Stratejisi” 5 önemli alanda aktivite göstermek üzere planlanmıştır. Birincisi yasalar, kurallar ve zorlayıcı çabalardır. İkincisi uyuşturucu maddesi üreten ve transit yolu üzerindeki ülkelere ülke bazında ve uluslararası kontrol desteği sağlamaktır. Diğer önlemler ise eğitim ve diğer korunma aktiviteleri ile ilaç bağımlılarına tedavi ve rehabilitasyon hizmetleridir. En önemli alanlardan birisi ise uyuşturucu, uyuşturucu bağımlılığından korunma ve tedavi metodları üzerinde yapılan araştırmaların desteklenmesidir.
Bağımlılık veren maddeler toplumları kasıp kavurmakta, arkalarında büyük bir bozulmuşluk, sefalet ve ölüm bırakmaktadır. Buna rağmen yasadışı uyuşturucu trafiği, yeraltı örgütleri hiçbir yolla çökertilememektedir. Toplumdaki bozulmuşluğu engellemenin ve onarmanın faturası çok ağırdır. Hem birey için, hem ulusal bazda, hem de dünya genelinde uygulanan stratejiler yargılanmaktadır. Pek çok soru sorulmakta, sorular üzerine yürütülen fikirler tartışılmaktadır. İnsan gelişmesi ve mükemmelleşmesi, yapılan hızlı teknolojik ilerlemeler, buna yeterince uyum gösteremeyen insanın, gitgide daha fazla doğadan kopan insanın felaketi mi olmaktadır? Sorular sorulmakta, soruların cevapları tartışılmaktadır.
SİYASET HATASI MI?
Renksiz sıvıyı telaşla titreyen ellerindeki kirli ve defalarca kullanılmış enjektöre çekti. Bir türlü dinmeyen uyuşturucu açlığından tir tir titreyen, kasılan vücudunun çığlıklarını dindirebilmek için her zamankinden daha yüksek dozu damarlarına göndermek için sarsıla sarsıla iğneyi koluna sapladı. Gözleri kısıldı. Bakışları dalgınlaştı. Birkaç saniye içinde damarlarındaki şeytani sıcaklık beynini kapladı. Vücudu son bir kere daha kasıldı. Kriz artık bir daha hiç tekrarlanmamak üzere dinmişti. Yüksek doz, ani bir komaya sürükledi kurbanını. Issız sokakta dibine uzandığı çöp varili artık bir mezar taşıydı. İçinden fırlayan kirli, ıslak bir kara kedi, yerde yatan cesedin üstünden atlayarak çıkmaz sokağın köşesinden kaybolup gitti.
Bağımlılık veren maddeler toplumları kasıp kavurmakta ve arkasında acı, sefalet ve ölüm bırakmaktadır. Uyuşturucuya karşı harcanan paralar, alınan önlemler tartışılmaktadır. Hiçbir şey son 25 yıldır uyuşturucu maddelerin yayılmasını önlemeye yeterli olamamaktadır. Uyuşturucuya karşı stratejilerle ilgili tartışmalar beraberinde şu soruları getirmektedir:
- Uyuşturucuya karşı yasaklama politikası doğru bir seçim midir?
- Uyuşturucuya karşı siyasetimizi doğru stratejilerle mi sürdürüyoruz?
- Mücadelede doğru araçlar mı kullanıyoruz?
- Sistem doğru seçilmiş fakat yetersiz ise nasıl geliştirilebilir? Bu sorular üzerinde tartışılırken temel siyasetin yanlış olduğunu savunanlar, keyif veren maddelerin yasallaştırılması gerektiği üzerinde duruyorlar. Böylece kara pazar ve ona eşlik eden toplumun fırsatçı ve çürümüş kesimleri, rüşvet mafyası çökecektir. Ayrıca yasağa karşı olan insani eğilimin önüne geçilmiş olunacaktır. “İşbirlikçiler olduğu sürece, uyuşturucu kaçakçılığını hiçbir şekilde önlemek mümkün değildir” tezi üzerinde ısrarla durmaktadırlar. Uyuşturucuya karşı hem temel siyasetin, hem de araçların doğru fakat yetersiz olduğu kaynakları belli alanlara yöneltmenin gerekliliğini düşünenler vardır. Bu kesim çok para harcandığını, fakat etkili uygulama yapılmadığını öne sürmektedir. Problemi daha iyi yönetilebilir bir hale getirmek için uyuşturucu talebini azaltıcı çabalar gösterilmesi gerektiğini savunur, eğitim ve bilgilendirme faktörü üzerinde dururlar. Bir başka görüş ise toplumun diğer ihtiyaçlarından kesilen bu kadar paranın Anti-drug Projesi’ne ayrılmasını kabul etmez. Onlara göre her alışkanlığın, her salgın gibi bir ömrü vardır. Ve ömrünü tamamlayınca kaybolur, gider. Mahkemelerde uyuşturucu kaçakçılığı ve bağlı suçlara daha yüksek ve caydırıcı cezalar verilmesi üzerinde düşünenler vardır. Üretimin yasaklanması için her türlü uluslararası çabanın gösterilmesi üzerinde görüşler vardır. Uluslararası trafik yolu üzerinde yakalamanın, ülkelerde yayıldıktan sonra yakalanmasından çok daha etkin olduğu üzerinde düşünceler vardır. Bütün bu faaliyetler ve haber alma sistemleri her yıl ülkeler genelinde trilyonlarca doları yutmaktadır. Suç organizasyonları ise her geçen yıl bu meblağdan çok daha büyük bir parayı kurbanlarının cebinden çekip almaktadır. İnsan sağlığını, toplum sağlığını, toplum değerlerini bir daha onulmaz bir şekilde yaralayarak, yok ederek...
EROİN FIRTINASI
60’lı, 70’li yılların salgını eroin, 80’li yıllarda yerini kokaine bıraktı. İlk yıllar eroine göre daha tehlikesiz gibi görünerek toplumda daha kolay kabul gören kokain, vahim sonuçlarını toplumların çeşitli kesimlerine kısa zamanda ekmeye başladı. Şimdi dünya son 5 yıldır, yeni bir eroin kasırgası ile karşı karşıya.
1991 Uluslararası Narkotik Kongresi’nde sunulan Amerikan hükümetinin araştırma raporunda bundan sonraki en büyük narkotik dalgasının sigara gibi içilebilen eroin olacağı kanısı belirtiliyordu.
Dünya haşhaş üretimi 87-91 yılları arasındaki 4 yılda 4 defa katlanmıştır. 1985’te 1.458 metrik ton olan haşhaş üretimi 1989’da 4.209 metrik tona yükselmiştir. Burma son 1.5 yılda üretimini ikiye katlayarak dünya haşhaşının tek başına % 65’ini karşılamaya başlamıştır. Güneydoğu ve güneybatı Asya, birleşik olarak eroin pazarının % 73’ünü ellerinde tutmaktadır. Bu rakamlar Amerikan DEA ajanlarının Amerika sokaklarındaki satıcının elindeki miktarı belirlemesi ile elde edilmiştir.
Fiyatlar düzenli olarak düşmektedir. Amerika’da 1 miligram saf eroinin fiyatı 1 dolara inmiştir.
Yine Uyuşturucuyu Önleme Ajansı Eroin Masası başkan yardımcısı Rick Le Magna’nın belirttiği gibi Amerika Birleşik Devletleri’ne eroin sokulması 1980’lerden bu yana 4 defa katlanmıştır.
Belirlemelere göre 1985-87 arası 2 yıl içinde Hong Kong’lu Johnny Kan tarafından 1000 kilo kaçak eroin pazara sokulmuştur.
1987’de Bangkok bandıralı Queens adlı bir gemi ile New York’a 1086 kilo eroin sokulurken yakalanmıştır. Daha önce aynı miktarda eroinin birçok defa New York’a sokulduğu bilgileri alınmıştır.
1988’de FBI 380 kilo eroini araba lastiği sevkiyatı sırasında lastiklerin içine gizlenmiş olarak ele geçirdi.
1989’da ise DEA ajanları 78 kilo eroini Boston’da bir fasulye ayıklama makinesi içinde, 71 kilo eroini ise resim çerçeveleri içine gizlenmiş olarak yakaladı.
1990 yılı içinde ise 635 kilo eroin ABD iç pazarında ele geçirildi. Amerikan gümrüklerinde 2000 kilo, New York limanlarında ise 300 kilo eroine el konuldu.
Bu rakamlar pazar hakkında yeterince ölçü verebilecek sayılardır.
Kokain üretimi batı yarım kürede yoğunlaşmış. Avrupa’ya da uzanıyor. Mücadelenin sınırları belirli. Oysa eroin çok yönlü bir problem. Eroin trafiğine katılan pek çok ülke, dil ve kültür var. Çin, Kore, Tayland, Japonya, Pakistan, Hindistan, Nijerya, Batı Afrika, Avrupa, Türkiye ve özellikle Afganistan, Lübnan, Laos, Burma bu işe gerek üretici olarak, gerek kaçakçı olarak ve gerekse transit ülke olarak karışıyor. Dolayısıyla haber alma ve etkili operasyonlar yapma imkanları çok kısıtlı.
Haşhaş ekimi, her yıl katlanarak artan uyuşturucu üretimini ve yeni pazar arayışlarını ve çığ gibi artan kurbanları beraberinde getiriyor.
RUSYA’DA UYUŞTURUCU KATLİAMI ANF-Moskova -12.11.2007
Rusya narkotik servisinin yaptığı açıklamada her yıl 10 bin kişi yüksek dozda uyuşturucudan 70 bin kişinin ise yol açtığı etkiden öldüğünü bildirdi
En az bir kere uyuşturucu madde kullanan vatandaşlarının sayısının 6 milyon civarında olduğu sanılan Rusya’da Federal Narkotik Servisinin yaptığı yeni açıklamalar tüyler ürpertici bilgiler ortaya çıktı. Narkotik servisine göre uyuşturucu bağımlılarının sayısının 2006 yılı sonu itibarıyla 350 bine ulaştığını belirtildi. Her yıl çoğu 30 yaşın altındaki yaklaşık 70 bin Rusya vatandaşının uyuşturucu madde kullanımının yol açtığı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiği ve ortalama 10 bin kişinin de aşırı dozdan öldüğü kaydedildi.
Diğer yandan resmi rakamlarda uyuşturucu kullananların sayısını 350 bin gösterirken bu yılın başında yıllık faaliyet raporlarını açıklayan Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Dairesi Rusya’da Sağlık Bakanlığı kayıtlarına göre uyuşturucu kullanıcılarının gerçek sayısının 1.800.000 kişi olduğu tahmin ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde City FM radyosunda yapılan bir tartışmada sadece Moskova’da 150 ila 200 bin arasında uyuşturucu bağımlısının bulunduğu belirtilerek kentteki gece kulübü ve diskoteklerin uyuşturucu pazarları haline geldiği bildirilmişti. Uzmanlar ayrıca Rusya genelinde bu yılın başından bu yana uyuşturucu madde kullanımının zararlarının anlatıldığı yaklaşık 40 bin etkinlik düzenlendiğini ve bu sayının geçen yıla oranla yüzde 20 fazla olduğunu söyledi.
Moskova’da her dört uyuşturucu ölümlerinden birinin diskotek, gece kulübü tuvaletlerinde yaşandığı belirtilirken uyuşturucudan gözaltına alınanların aynı zamanda alkollü oldukları ifade ediliyor. Ülkedeki uyuşturucu madde kullanımı hakkında bilgi veren Rusya Federal Narkotik Servisi Başkanı Aleksandr Yanevskiy, Rusya’da uyuşturucu madde bağımlılığının devlet düzeyinde çok ciddi bir problem olduğunu belirterek uyuşturucunun ham maddesinin hem Batıdan hem de Güneyden geldiğini açıkladı. Rusya’daki uyuşturucu ticaretinin başta Azeriler olmak üzere Ukraynalılar ile Rus ortakları tarafından yapıldığı belirtiliyor.
NASIL ÖNLENECEĞİ BİLİNMİYOR
Diğer yandan ülkede uyuşturucu ticareti ve önlenmesine ilişkin yasalar yetersizken sektörü engellemeye yönelik etkinlikler de yetersiz. Alkol ve uyuşturucu kullanımının sürekli arttığı ülkede önleyici tedbirler ve uyuşturucu trafiğini takip edecek bir üst kurul oluşturmuştu. Yine geçtiğimiz günlerde bir tartışmaya katılan Moskova Belediye Başkanı Luşkov’un uyuşturucu ticareti yapan eğlence yerlerinin kapatılıp yerine farklı sosyal hizmetler veren yerlerin açılmasını önerdi ancak bu konuda henüz pratik adım yok.
Basın devletin bu konudaki girişimlerinin büyük patronlar tarafından engellendiği belirtiyor. Yapılan tartışmalarda bu yıl gençleri uyuşturucunun zararları konusunda bilinçlendirmeye yönelik 40 etkinliğin yapıldığını ancak bu etkinliklerini uyuşturucu kullanımdaki artışı durduramadığı biliniyor. Yetkili ayrıca Rusya genelinde bu yılın başından bu yana uyuşturucu madde kullanımının zararlarının anlatıldığı yaklaşık 40 bin etkinlik düzenlendiğini ve bu sayının geçen yıla oranla yüzde 20 fazla olduğunu söyledi.
EROİN VE İKİZ KARDEŞİ AIDS
1988 yılı AIDS’in ilk patlama yaptığı ve dünya kamuoyunda önem kazandığı sene TRT için hazırladığım “Bakış 88” programı içinde yer vereceğim AIDS konusuyla ilgili olarak program çekimlerini gerçekleştirmek üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde araştırmalar yapmıştım. Berlin’de bir hayat kadının HIV virüsü taşıdığını ve AIDS olduğunu öğrendim. Kendisine bununla ilgili bir karne verilmişti. AIDS’li hayat kadını Almanya gibi birçok yönden devlet kontrolünün yoğun olduğu kabul edilen bir ülkede hiçbir engelle karşılaşmadan sokakta iş yapabiliyordu.
Ertesi gün kaydettiğim bantları alarak Sağlık Senatörü ile görüşmeye gittim. Sağlık Senatörünün sözcüsü beni dinledi. Ve “Olabilir.” dedi. “Biz insanların cinsel hayatına karışamayız. O kişi eğer AIDS’li olduğunu birlikte olacağı kişiye söylüyorsa ve karşısındaki kişi bunu kabul ediyorsa biz buna karışamayız.”
Evet ne yazık ki o genç AIDS’li hayat kadını, birlikte olacağı kişilere HIV virüsü taşıdığını söylüyor ve insanlar da bunu hiç önemsemeden kabul ediyorlarmış. Kadın aynı zamanda eroinman. Sonra gelsin şehvet dolu eroin alemi ve gelsin AIDS pastası.
Özellikle Almanya’da yaşayan Türkler “Bana birşey olmaz.” düşüncesi ile AIDS gibi hastalıkları umursamıyordu.
Aynı araştırmada Berlin’de, Cenevre’de, Amsterdam’da ve Avrupa’nın daha birçok şehrinde tren istasyonları çevresinde, parklarda insanların serbest olarak uyuşturucu kullandıklarını ve banklarda, ağaç gölgelerinde sızıp kaldıklarını görüntüledim.
Avusturya’da izin verilen ilk medya mensubu olarak girdiğim bir AIDS kliniğinde aileleri, anne-babaları, kardeşleri, eşleri ve çocukları tarafından terkedilmiş eroinman AIDS’liler ile röportajlar yaptım. Müşterek kullanılan enjektör AIDS’i eroin alemlerine katılan pek çok kişiye bulaştırmıştı.
Türkiye’ye döndüğümde Nazilli’nin bir köyünde bir olaya şahit oldum. Bu köye gelip yerleşmiş bir İsviçreli çiftten kadın olanı, eroin kullandığı ve AIDS olduğu anlaşılınca sınırdışı edilmiş. Adam birlikte yaşadığı bu AIDS’li kadın arkadaşı uzaklaştırılınca orada yaşamaya devam etmiş. Ve zaman zaman yörenin tek genelevine gitmiş. Bu geneleve giden çevre köylerin erkeklerinden bir tanesi bir gün 9 Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde Eliza testi yaptırdığında AIDS virüsü taşıdığı ortaya çıkmış. Biz gidip bütün köyün dikkatini çektiğimizde köy halkı endişe ve ölüm korkusu içindeydi.
Yine aynı yıl İstanbul’da rüştünü bile ispat etmemiş çocuk yaşta bir hayat kadını, birkaç yıldır bu hayatın içinde olduğunu, eroin, kokain, esrar, kendisine verildiği zaman her uyuşturucuyu kullandığını söylüyordu. AIDS’in kendisi için büyük risk olduğunu biliyordu ama ne yapabilirdi? “Zaten ben ölmüşüm. Bir kere daha ölürüm. Sonum yok benim.” diye umursamazlığını dile getiriyordu. 16 yaşında hayatın bütün çirkinliklerini yaşamış, güzel yüzlü, son derece masum görünüşlü bu çocuk, kaderin kendisi için çizdiği bu hayatın intikamını ölüme başkaldırmakla alıyordu.
Uyuşturucu ve AIDS bütün toplumlarda içiçe yaşayan iki ölümcül problem. Büyük oranda uyuşturucu enjeksiyonları ile yayılan AIDS, onbinlerce insanın kalıtımına giriyor. Ve gelecek
nesillere ölümcül hasta kalıtımını ulaştırıyor. AIDS’li anne-babanın binlerce bebeği AIDS’li doğuyor.
Çeşitli uluslararası raporlara göre Amsterdam kırmızı sınırda. Eroin kullanan hayat kadınlarının hepsi AIDS’li.
İsviçre aynı durumda...
Fransa’da uyuşturucu bağımlıları hızla artıyor. Şimdiden uyuşturucu ile mücadele en büyük milli sağlık problemi haline gelmiş ve AIDS problemiyle iç içe.
İtalya bir süre önce uyuşturucuyu, problemi daha kolay çözebilmek için yasallaştırdı. Fakat hiçbir başarı elde edilmedi. Aksine İtalya, Avrupa’da uyuşturucu bağımlısı oranı ve bu sebeple ölüm oranı en yüksek olan ülke. Son yıllarda bu yasa yeniden değiştirilerek İtalya’da eroin kullanmak ve satmak suç olarak kabul edildi.
İtalya örneği uyuşturucunun kontrol altında tutulabilmesi için yasallaştırılması tartışmalarına verilen en güçlü cevap oldu.
Amerika’da ise eroin geleneksel olarak yoksulların belası oldu. Tedavi altına alınan bağımlılar çoğunlukla hayat standardı çok düşük olan azınlıklar. Üçte biri siyah Amerikalılar, üçte ikisi ise İtalyan asıllı Amerikalılar ve İrlanda asıllı Amerikalılar.
ASYA’DAN AVRUPA’YA KÖSTEBEK YOLU “Hızlı Yeraltı Trafiği”
Eroin üretimine, kaçakçılığına katılan ve transit geçiş yolları üzerinde olan bazı ülkelere dilerseniz kuş uçuşu bir göz atalım. Ülkeler, kültürler, yasalar, yönetim biçimleri, konuşulan diller arasındaki farklılıklar ve uyuşturucuyla mücadelede bunların yarattığı güçlükleri daha iyi yorumlayabilmek için bu gezinin bize önemli bir ufuk kazandıracağı kanaatindeyim.
Tayland büyük bir transit ülke ve Sino-Thai taşıma organizasyonunun yatağı. Bağımlı nüfusu süratle artan, planlı, organize suçlarla ilgili yasaları oluşmamış, tutuklama yasalarından yoksun, rüşvetle yozlaşmış bir ülke. Tayland’da uyuşturucuya karşı etkili operasyonların gerçekleştirilmesi hemen hemen imkansız. Yüksek bürokratlar, subaylar, emniyet görevlileri, parlamento en büyük ilaç satıcıları ile beraber, aynı aileden.
Laos, haşhaşın kontrol altına alınması konusunda son yıllarda bazı programları oluşturmuş, bazı adımlar atmış. Ancak daha çok yol alması gerekiyor.
Hong Kong yetenekli bir polis örgütüne sahip, yasaları iyi düzenlenmiş bir ülke. Etkili finansal tutuklama yasaları çıkarmış. Hong Kong’ta büyük bir finansal potansiyel var. Uzakdoğunun İsviçresi gibi. Hong Kong serbest liman. Uyuşturucu Hong Kong’a girdiği anda dünyaya kolayca açılabilir.
Çin Halk Cumhuriyeti büyük bir transit yol. Kendi bağımlı nüfusu da hızla artmakta. 40.000 uyuşturucu bağımlısı olduğu tahmin ediliyor. Şimdilik uyuşturucu Kuzey Çin’den, Honan Bölgesi’nden Hong Kong’a ve Macao’ya giriyor. PRC’nin mücadele gücü az. Burma ile 2500 mil sınırı delik deşik. Sınır boyu azınlıklar var. Bunlar kesinlikle Burma merkezi hükümetinin kontrolünde değil. Büyük rüşvet problemleri var. 1997’de PRC Hong Kong’u kontrol etmeye başlayınca bu konuda dengeler değişecektir.
Pakistan, Afganistan’a komşu büyük bir üretici ülke. İç politik problemleri, dışarıya yönelik savunma problemleri ve rüşvet yüksek boyutlarda. Pakistan’ın kuzeybatı sınırında yapabileceği fazla birşey yok. Bu bölgede yer alan eroin rafinerilerinin büyük bir kısmı Afganistan ile arasındaki tampon bölgede kurulmuş. Pakistan’da 1.2 milyon resmi kayıtlı eroin bağımlısı var.
Afganistan’da kaçakçılık ve taşıma işine hemen herkesin katıldığı söylentileri var. Son 35 yılda narkotik üretiminde büyük artışlar oldu. Savaşta tahrip olan tarlalar, yerini çabuk ve fazla gelir getiren ürünlere bıraktı. Fundamentalist liderler afyon işine karşı koyuyor. Bunun dışında pek çok üst düzey bürokratın narkotik işine karıştığı duyumlarına yer veriliyor.
Burma, Afganistan, İran, Suriye gibi ülkelerde şu sıra yapılabilecek işbirliği faaliyetleri çok sınırlı. Devlet sektöründeki kargaşa, az paraya çalışan gelişmemiş bürokrasi, kolayca rüşvete yönelebilen yetkililer, merkezi hükümetin kontrolsüzlüğü bu ülkelerin ana özelliği. Burma’daki narko-isyancılar 45 yıldan fazla bir süredir hükümetle savaşıyorlar. Hükümet, isyancıların kendine karşı narkotiği süratle paraya dönüştürmesini engelleyemiyor. Afganistan’da Kabul Hükümeti’nin gücü haşhaş ekimini ve eroin üretimini engelleyebilmekten çok uzak. Pakistan gibi ülkelerde hükümet istikrarsızlığı burada herhangi bir program yapılmasını zorlaştırıyor. Bu ülkelerde narkotik işine karışan pek çok grup var. Burma’da Sino-Thai taşıyıcıları gibi etnik azınlıklar bunların prototipi.
Eroin rafinerilerinin çoğu Burma’da çalışıyor. Burma ile Tayland sınırında ve Burma-Çin sınırında. Bunlar isyancıların elindeki kurtarılmış bölgeler durumunda.
Suriye ordusu Lübnan’daki Bekaa Vadisi’ni kontrol altında tutuyor. Burası büyük bir afyon ve haşhaş üretim bölgesidir. Burada Suriye ordusunun üretime tolerans gösterdiğine dair raporlar var. Ayrıca Suriye’deki yasaların, narkotik trafiğini yasaklamak için ne kadar yürürlükte olduğu sorusu da gündemde. Bu raporlarda ayrıca Suriye’nin Lübnan ticaretine ortaklık ettiği öne sürülüyor.
Hindistan ilaç taşımasında anahtar transit ülke. Rafineride kullanılan kimyevi maddeler Hindistan’dan Burma’ya gidiyor. Eroin, Burma’dan Hindistan’a çıkıyor. Hindistan’ın Burma sınırında AIDS problemi gittikçe artıyor. Damara enjekte edilen eroin sonucu AIDS salgını yaşanıyor Hindistan’da. Ne yazık ki ifade edildiğine göre Hint Hükümeti, problemi ve kendine düşen sorumluluğu görmezden gelerek bütün suçu Pakistan’a atmakla yetiniyor.
Türkiye, Balkan yolu ve Marsilya üzerinde Avrupa’ya taşınıyor. Son yıllarda dağılan Sovyetler Birliği’nden ortaya çıkan hemen bütün ülkelerin sınırları, uyuşturucu için yeni geçiş yolları oluşturmaya başladı. Özellikle Moskova bu yeni trafiğin merkezi durumunda. Bu konuya daha sonraki yazılarımda daha ayrıntılı şekilde yer vermeyi düşünüyorum.
Afyon ve eroin yüzyıllardır Avrupa’nın en büyük problemi. Bu konuda Amerika kıtasında büyük bir facia yaşanıyor. Çin, Güney ve Güneydoğu Asya, Afrika ve dünyanın hemen her yerinde uyuşturucu bağımlılığı şiddetle artıyor. Bunun için eskiden olduğu gibi “Bu başkasının problemi. Biz transit ülkeyiz, biz üretici ülkeyiz, kullanmıyoruz. Siz talebinizi azaltırsanız problem hallolur.” gibi yaklaşımlarla sorumluluğu üstümüzden atmak mümkün değil. Çünkü artık bu ateş, kaynaklandığı ve geçtiği her ülkeyi yakıyor, kasıp kavuruyor. Artık ülkeler hem üreten, hem taşıyan, hem geçiren, hem de talep eden durumunda. Bu anlattıklarımız sadece Asya kıtasında olanlar. Daha sonraki yazılarımızda Orta ve Güney Amerika’da, Afrika’da olanlara ve bizim için hepsinden önemlisi Türkiye’deki duruma göz atacağız.
OĞLU UYUŞTURUCUDAN ÖLEN BİR ANNE İLE RÖPORTAJ
YS- Sayın Egemen Akalın, çok kötü bir olay geçti başınızdan. Oğlunuz Can'ı uyuşturucu komasında kaybettiniz. Acaba Can'ın uyuşturucu
kullanmasında anne baba ayrılığının etkisi oldu mu?
-ANNE Can'ın uyuşturucu kullanması anne ve baba ayrılığından olmadı. Can anne ve babasıyla sürekli ilişki içindeydi. Ben dünya görüşümve dünyaya bakışım açısından hiç kimseye küsemeyen ve dargınlıklar yaşamayan bir insanım. Babasıyla da her zaman beraberdik. Birlikte yaz tatilleri geçiriyorduk. Birlikte yemeğe ve sinemaya gidiyorduk. Ayrılmamız sadece iki kişinin anlaşamamasından kaynaklanan bir ayrılıktı. Çocuklara yansımıyordu.
YS- Oğlunuzun uyuşturucu kullandığını öğrendiğiniz zaman sosyal konumunuzun zarar göreceği konusunda endişeler yaşadınız mı?
ANNE- Benim sosyal konumum ancak benim sağlıklı olup olmamam durumunda söz konusu olabilir. Ben sağlıksız olduğum zaman sosyal konumumu taşıyamam. Sağlıklı olmam ailem ve çocuklarımla birlikte sağlığımdan kaynaklanır. Ben çocuğumun sağlıklı olması için her şeyi feda etmeyi göze almıştım.
YS- Uyuşturucu kullanımının günlük maliyeti hakkında hiç bilginiz var mı?
ANNE- Uyuşturucunun maliyeti maalesef ilk başlangıçta çok ucuz. Hatta bedava. Ondan sonra kredi sistemi başlıyor. Kredi açılıyor çocuğa ve bir süre bekleniyor. Çocuk ondan sonra ya hırsızlığa başlıyor, ya da yeni bağımlılar kazandırıyor satıcıya. Satıcı bir tolerans tanıyor. Eğer çocuğun bir çevresi varsa bu toleransın sınırı genişliyor. Giderek doz arttığı için maliyet yükseliyor. Satıcı o çocuğu ve çevresindeki insanları kendisine alıcı olarak sağlamışsa, fiyatlar daha da artmaya başlıyor. Fiyatta indirim yok, ama yaşamda indirim başlıyor maalesef.
YS- Pahalı hale gelen bu nesneyi bu sıraladıklarınızın dışında başka yöntemlerle bulunduğuna şahit oldunuz mu?
ANNE- Efendim bağımlılık şöyle bir şeydir. Ben çocuğumla iki buçuk yıl yaşadığım ve nerede biteceğini bilmediğim bu maratonda şunları gördüm. Bu uyuşturucuyu elde edene kadar peşinden koşarsınız. Çocuğum şöyle diyordu, “anne eve geliyorsam o günkü ihtiyacımı karşılamışımdır. Eğer gecikiyorsam merak etme, hala onun peşindeyim.” Onu elde etmek için evden götürebilir, satabilir bir şeyleri, dışarıda çalabilir, gasp eder. Hiç, hiç, hiç satacağı bir şey kalmazsa, maalesef erkek ya da kız çocuk hiç farketmez, artık bedenini de satabilir. Bu bir esarettir çünkü.
YS- Can'ın uyuşturucuya başlamasında arkadaşlarının büyük rolü oldu herhalde? Siz bir anne olarak çocuğunuzun arkadaş çevresini çok küçük yaşlardan itibaren kontrol altına almayı başarabilmiş miydiniz acaba?
ANNE- Can'ın arkadaşları da benim birer çocuğumdu. Tıpkı Can gibi onlarında başka arkadaşları tarafından alıştırıldığını düşünüyordum. Yani can kötü arkadaşları tarafından alıştırıldı diye onun arkadaşlarını suçlamak bence çok yerinde bir tavır olmuyor. Çünkü onlarda başka Can'lar. Onları da alıştıran başkaları var. Ben şunu söylüyorum, biz çocuklarımıza sağlıklı adresler, sağlıklı mekanlar yaratmazsak, bütün Can'larımız sağlıksız mekanlarda bununla her zaman, trafik kazası gibi, beklemediği, ummadığı bir şekilde tanışabilirler.
YS- Sağlıklı mekan yaratılabileceğini düşünüyor musunuz?
ANNE- Efendim, sağlıklı mekanı yerel yönetimler, devlet yaratabilir, gençler için. Ailelerimizin durumu şöyledir, Türkiye'de. Ben yarım asırlık bir insanım. Eskiden büyük aileler vardı. Anne, baba dışarı gittiği zaman ailenin diğer büyükleri çocuğu gözler, kollarlardı. Şimdi küçük ailelerde, hele metropolde yaşıyorsanız, çocuğunuzu filanca okulda okutmak için, falanca markaları giydirmek için, çalışmak zorundasınız. Sabahleyin evi hep birlikte terk ediyorsunuz. Akşam eve geliyorsunuz, diğer işler sizi bekliyor.
YS- Can öldükten sonra bir vakıf kurdunuz. Can yaşarken böyle bir projeyi hayata geçirmeyi düşünmediniz mi?
ANNE-Can yaşarken bir projemiz vardı. Can'ı temiz tutmaya çalışmak. Onu üç kez tedavi ettirmeye çalıştık. Sonuç alamadık. Çünkü bize yeterli hizmet verilmedi. Biz şöyle düşünüyorduk. Çocuk grip, ya da bir ur var. Hastaneden çıkınca kurtulacağız diye düşünüyorduk. Ama maalesef böyle bir şey olmuyor. Çünkü çocuğumun asıl tedavisinin kanı temizlendikten sonra başladığını, çocuğumu kaybettikten sonra anladım. Son dönemlerinde çocuğum bana şunu söyledi, “Anne fiziksel durumum geçti, ama şimdi en zordurumuma giriyorum, sabırlı ol. Psikolojik bağımlılığımın krizine giriyorum. Bu benim için hayatın en kötü şeyi.” Ve hastanede kaldığı zaman bu tedaviden yeterli katkıyı alamadığını söylüyordu. Doktorların Hiçbir zaman uyuşturucu kullanan bir insanın çektiği acıları bilemeyeceğini, onun için de terapiyi yapamayacağını söylüyordu. “Ancak” diyordu, “bir bağımlısı kurtulursa bu hizmeti verebilir.” Eğer bu şanssız olayı yaşamasaydık Can'la böyle bir projemiz vardı. Tabii arkadaşları tarafından İstanbul'a getirilmeseydi. Geldikten iki gün sonra Can'ı kaybettik. Can İstanbul'da temiz kalamıyordu. Satıcısı burada. Kanal diyorlar, argosu bu, bu işin. Arkadaşları burada. Birisinin temiz kalıp sağlam bir örnek olmasının iyi olmayacağını düşünüyor herkes.
YS- Egemen Hanım, bir çocuk öldü uyuşturucudan. Bu çocuk sizin çocuğunuz. Bu çocuk hepimizin çocuğu. Suçlu kim? Kim suçlu sizce?
ANNE- Suçlu çocuğuma matematik öğretemeyen öğretmen, suçlu çocuğuma bisikletler sattırıp ta bisiklet kullanamayacağı mekanlar yaratamayan yönetim, suçlu çocuğu 18 yaşına kadar bir satranç kulübü üyesi yapmayan anne baba suçu üzerine alsın. İlgililerin de yaptıkları ve yapmadıklarıyla kamuoyunda aklansın diye bekleyen toplum.Can'ın bugün yitirilmesine sebep olan herkes suçludur. Hepimiz suçluyuz. Can'ı hep beraber kaybettik. Bundan sonra başka Can'ları kaybetmemek için suçlu olan toplum artık suçuyla yüzleşsin, suçundan arınsın istiyorum.
Oğlunu uyuşturucu bataklığına kurban veren bir annenin yürek parçalayan çığlıklar, kendi kendisiyle ve toplumla yüzleşmesiydi konuşulanlar. Bu bütün benliği kor kor yanan anneye yaşadıklarını toplumla paylaştığı için ve gösterdiği medeni cesaretten ötürü teşekkürü bir borç biliyorum.
Karşılıklı konuşmamızda 'Yangın nerede' diye sormuştum. Yangın çocukları uyuşturucuyla pençeleşen annelerin, ailelerin yüreğinde. Her türlü tedbiri arttırmak gerek, bu yangın bütün gençlerimizi dağlamadan önce. Gitgide daha küçük yaşlara inen bağımlılık, ilkokul kapılarına kadar dayanan uyuşturucu tacirleri bizim, toplum olarak hepimizin ilgisizliğinden gıdalanıyor. İçtikleri kan gencecik vücutların kanı. Bugün Can, yarın Ahmet'ler, Veli'ler, daha sonra belki de bizim çocuğumuzun kanı. Bu batak karşısında hiç kimse korunmuş değildir çünkü.
Şimdi Türkiye'deki genel duruma bir göz atalım.
TÜRKİYE GÜNCELİ
ABD'NİN YILLIK UYUŞTURUCU RAPORU- ŞUBAT 2008
ABD Dışişleri Bakanlığı `nın yıllık uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı, para ve mali suçlarla mücadele raporunda, Türkiye `nin Güneybatı Asya `dan Batı Avrupa `ya yapılan uyuşturucu ticaretinde geçiş ülkesi olma özelliğini sürdürdüğü, ancak Ankara `nın bu meselelerle mücadelede yoğun çaba gösterdiği belirtildi.Raporun, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleyi anlatan ilk bölümünde, Uyuşturucu ve Organize Suçlara Karşı Uluslararası Türk Akademisi kuruluşunun, bölge ülkeleri için bir eğitim merkezi niteliğini taşıdığı ve geçen yıl çoğunlukla Balkan ülkeleri, Orta Asya devletleri, Suriye ve Afganistan `dan gelen 287 görevlinin burada eğitildiği belirtildi. Bu kuruluşun, geçen yıl Türk ve yabancı görevliler için toplam 44 eğitim programı düzenlediği anlatıldı.
MALİ SUÇLARLA MÜCADELE
ABD Dışişleri Bakanlığı raporunun mali suçlarla mücadele bölümünde Türkiye`nin, Orta Asya , Kafkasya , Ortadoğu ve Doğu Avrupa arasında önemli bir bölgesel mali merkez olduğu vurgulandı. Raporda, Türkiye’de kara para aklamanın, “genellikle sınırlar üzerinden döviz taşınması, ülke içi ve dışına banka transferi, emlak, altın ve lüks otomobiller gibi değeri yüksek malların alımı yoluyla gerçekleştiği`` belirtildi. Türkiye `ye gelen Afganistan ve Pakistan kökenli uyuşturucuların parasının, genellikle Birleşik Arap Emirlikleri , Pakistan ve diğer Ortadoğu ülkeleri üzerinden ödendiği iddiası da raporda yer aldı. Raporda, Türkiye `de kara para aklamanın 1996’da resmen yasadışı ilan edildiği ve ilgili yasanın, uyuşturucu, silah ve tarihi eser kaçakçılığı, terörizm, kalpazanlık, insan ve organ kaçakçılığına ilişkin suçları kapsadığı ifade edildi. Temmuz 2001`de başlanan uygulamayla, bütün mali işlemlerde vergi kimlik numarasının kullanıldığı ve bu yöntemden para aklamayla mücadelede yararlanıldığı da raporda anlatıldı. Raporda, “2005`te yürürlüğe giren bazı yasalarla Türk hükümeti, kara para aklanmasına ve terörün finansmanına karşı politikalarının güçlendirilmesinde olumlu adımlar attı. Türkiye’nin önünde şimdi bu yasaların kararlı şekilde uygulanması ve uluslararası terör gruplarına sağlanan finansmanın tamamen yasadışı kılınması sınavı var`” denildi. Türkiye’ye kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadeleden sorumlu kurumların koordinasyonunu ilerletmesi ve vakıflara yapılan bağışlar üzerindeki denetimi güçlendirmesi tavsiye edildi.
Mali suçlarla ilgili bölümde ise ‘iyi haber alan gözlemcilerin değerlendirmesine göre, “Türk ekonomisinin yüzde 50`ye yakınının kayıt dışı olduğu, Türkiye’de para aklamanın büyük kısmının vergi kaçırma yoluyla gerçekleştiği ve Türk hükümetinin girişimiyle, bu meselenin önüne geçmek için geçen yıl bir vergi idaresi reformunun yasalaştığı kaydedildi. Raporun uyuşturucu bölümünde, Asya’dan Türkiye’ye gelen eroin ağırlıklı uyuşturucunun çok büyük bölümünün Batı Avrupa’da piyasaya sürüldüğü, Türkiye’den ABD’ye nakledilen eroin miktarının ise önemli boyutta olmadığı belirtildi.
BÜYÜK MİKTARDA UYUŞTURUCU ELE GEÇİRİLDİ
Türk polisinin, geçen yıllarda büyük miktarlarda uyuşturucuya el koyduğuna da dikkat çekilen rapora göre, geçen yıl Türkiye’de:
7 bin 760 kilogram eroin, 409 kilogram baz morfin, 7 milyon 600 bin adet sentetik ilaç, 11 tona yakın esrar, 25 kilogram kokain
güvenlik güçlerince ele geçirildi. Raporda, Asya `dan Batı Avrupa `ya taşınan eroinin yolu üzerinde bulunan Türkiye’nin, kayda değer bir eroin damıtma ve depolama merkezi niteliği taşıdığı da öne sürüldü. Bu uyuşturucunun büyük bölümünün Afganistan kökenli olduğu, Pakistan ve İran üzerinden Türkiye’ye ulaştığı ve Türkiye -İran sınırı yakınlarında eroin laboratuarları bulunduğu iddia edildi. Türkiye’de yerel tüketim amaçlı imal edilen az miktarda esrar dışında, yasadışı uyuşturucu üretiminin yapılmadığına işaret edilen raporda, başka ülkelere kıyasla Türkiye’de uyuşturucu kullanımının halen mütevazı olduğu, ancak bağımlı sayısının artışta bulunduğuna dikkat çekildi . Raporda, uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama ve mali suçlarla mücadele Türkiye’nin kapasitesini artırmasına ABD desteğinin süreceği belirtildi.
UYUŞTURUCU İLE MÜCADELEDE TÜRK POLİSİ
Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı Uyuşturucu ile Mücadele raporunda Türk polisinin dünyadaki yerinden sözederek yıl boyunca yaptığı faaliyetleri özetlemiş. Gösterdiği başarıları anlatmış. Işte bu rapordan bazı ayrıntılar:
“Bugün artık dünya üzerinde uyuşturucu probleminden etkilenmeyen hiçbir ülke kalmamıştır. Her ülke bulunduğu konuma, sosyo -ekonomik duruma, toplumsal değerlerine ve diğer etkenlere bağlı olarak uyuşturucu kaçakçığından, kullanımından ve buna bağlı işlenen suçlardan az yada çok etkilenmektedir. Gelişmiş ülkelere göre diğer ülkeler bu sorunla baş edebilecek ekonomik güce sahip olamadıklarından maalesef bu sorunla mücadele edebilecek politikaları üretemedikleri gibi, üretseler bile ürettikleri bu politikaların uygulanabilmesi için gerekli olan finansı ve personel kalitesini yaratamadıkları için çok daha derin ve kuvvetli olarak bu sorunu yaşamaktadırlar.
Uyuşturucu maddeler arasında en yaygın ve tehlikeli olanlarını genelde afyon ve türevleri, kokain maddesi, sentetik uyarıcılar ve esrar maddesi olarak sayabiliriz. Ülkemiz açısından bu maddelerin kaçakçılığının ne şekilde yansıdığına bakacak olursak özellikle sentetik maddelerin kaçakçılığının maalesef son yıllarda artarak devam ettiğini görmekteyiz. Sentetik uyarıcıların arasında uyarıcı nitelikli ecstasy hap dünyada başlıca üretim merkezleri konumunda bulunan Hollanda ve Belçika’dan yasa dışı yollarla ülkemize getirilmekte ve üzülerek söylemek gerekirse ülke insanımızın kullanımına sunulmaktadır. Ayrıca Arap ülkelerinde oldukça geniş kullanıcı kitlesi bulunan uyarıcı nitelikli captagon hap yoğun bir şekilde Bulgaristan ve Romanya’dan ve zaman zaman da yasadışı olarak ülkemizde tablet haline getirilerek kaçakçılığı yapılmaktadır.
Ülkemiz kokain maddesinin üretim bölgesi olan Güney Amerika kıtasına olan uzaklığı yanında bu maddenin kaçakçılık güzergahı üzerinde de bulunmaması nedeniyle, kokain kaçakçılığından daha az seviyede etkilenmektedir. Ancak zaman zaman da olsa kaçakçılık organizasyonları ülkemiz üzerinden kokain maddesi kaçakçılığı girişimlerinde bulunmakta ve her defasında da polisimize yakalanmaktan kurtulamamaktadırlar.
Esrar maddesi ise çoğu zaman PKK terör örgütünün özellikle doğu illerimizin kırsal kesimlerinde örgüt yandaşlarına örgüte gelir elde etmek amacıyla yaptırdıkları kaçak kenevir ekimi ile iç piyasaya sürülmektedir. Zaman zaman Afganistan, Arnavutluk ve Lübnan kaynaklı esrar maddesinin kaçakçılığı ülkemize veya ülkemiz üzerinden Avrupa ülkelerine yönelik olarak da kaçakçılar tarafından gerçekleştirilmektedir.
Eroin kaçakçılığında ise üretim bölgesi olan Afganistan ve çevresi ile tüketim bölgesi olan batımızdaki Avrupa ülkeleri arasında bulunmamız sebebiyle bu maddenin kaçakçığından ülkemiz olumsuz etkilenmektedir. Dünya yasadışı eroin ihtiyacının %90’ına yakınını karşılayan Afganistan’daki bu yasadışı ekime maalesef Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere bir çok uluslar arası güç çare bulamamıştır.
Gerek yasa dışı afyon ekimi yapılan alan ve gerekse üretilen afyon miktarı yıllara göre incelendiğinde Afganistan’daki durum maalesef endişe verici boyutlara ulaşmıştır.
Afganistan ve çevresindeki imalathanelerde eroine çevrilen Afyon maddesi daha sonra tüketim bölgesi olan Avrupa ülkelerine değişik güzergahlar kullanılmak suretiyle kaçırılmaktadır. Bu güzergahlardan başlıcaları ülkemizin de üzerinde bulunduğu Balkan güzergahı, Türki Cumhuriyetleri ve Rusya ile Ukrayna üzerinden geçen Kuzey Karadeniz Rotası ile Pakistan’dan deniz yoluyla Akdeniz’e uzanan Doğu Akdeniz Rotası olarak ortaya çıkmaktadır. Hangi rotanın ne kadar aktif olduğu konusu tam bir tartışma konusudur. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ile Mücadele Ofisi, ABD Makamları ve Avrupa Birliği organlarının zaman zaman yayınladıkları raporlarda Ülkemizin de üzerinde bulunduğu Balkan rotasının diğer rotalara göre çok daha aktif olduğu belirtilmiştir. Hatta Afganistan’da üretilen eroin maddesinin %60 dan fazlasının ülkemiz üzerinden Avrupa’ya taşındığı ifade edilmiştir. Bu tespitin dayandığı tek nokta ise ülkemizin son yıllarda yapmış olduğu yüksek miktarlı eroin maddesi yakalamalarıdır. Ancak bu tespitin ne kadar gerçekçi olduğu da tartışma konusudur. Çünkü Balkan rotası üzerinde bulunan ülkelerin mücadele kapasitesi ile Kuzey Karadeniz rotası üzerinde bulunan ülkelerin mücadele kapasiteleri çok kesin bir şekilde farklılık arz etmektedir.
Öte yandan üretim bölgesine olan yakınlığımız biz istesek de istemesek de Avrupa ülkelerinde tüketici kitlenin varlığını koruduğu müddetçe eroin maddesinin ülkemiz üzerinden kaçakçılığının yapılmasını maalesef devam ettirecektir. Dolayısıyla arz boyutuyla yapılan mücadelenin talep boyutunda da aynı kararlılıkta yürütülmesi çok büyük önem arz etmektedir. Ayrıca Afgan halkının ana geçim kaynağı olan Afyon maddesinin yerine geçecek alternatif tarım projelerinin BM ve AB tarafından etkin ve kalıcı olarak bu ülkede bir an önce uygulanması gerekmektedir.
Diğer yandan üretimin Afganistan çevresindeki bir başka ülke veya ülkelere yayılma ihtimali de hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır. Bu gerçeği şimdiden gören ülkemiz Afganistan ve çevresindeki ülke polis birimlerini uyuşturucu ile mücadele konusunda TADOC’ta (Türkiye Uluslar arası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi) düzenlenen kurs ve seminerlerle desteklemektedir.
Afganistan’da uyuşturucu ekonomisinin devam etmesi hem komşu ülkeler hem de gelişmiş ülkelerde uyuşturucu bağımlılığı ile bağımlıkla bağlantılı suçlar ve AIDS gibi sağlık sorunlarının yaygınlaşmasına, ekonomik yatırımlar ve sosyal gelişme yolunda çok daha verimli işlere kanalize edilebilecek büyük miktarlarda paraların uyuşturucu maddelerin temini için israf edilmesine ve böylelikle ülke ekonomilerine büyük miktarlarda kara para girişiyle birlikte piyasalardaki dengelerin bozulmasına ve ekonomik/siyasal hayatta haksız rekabetin ortaya çıkışına sebebiyet vermektedir.
Bu çerçevede Afganistan’daki uyuşturucu probleminin ortadan kaldırılması yalnız Afganistan’ı değil, uyuşturucu kaçakçılığı ile birlikte tüketimi ve beraberinde getirdiği sorunlardan etkilenen tüm ülkeleri ilgilendirmektedir. Bu itibarla, mevcut haliyle Afganistan’ın kısa vadede kendi dinamikleriyle aşması mümkün gözükmeyen siyasal, sosyal ve ekonomik problemlerinin çözümüne uluslar arası camianın her türlü desteği vermesi şarttır. İçlerinde Türkiye’nin de yer aldığı, transit ülke olarak nitelendirilen devletler, toprakları üzerinden yapılan uyuşturucu trafiği ile mücadelede ne kadar başarılı olursa olsun, Afganistan’ın uyuşturucu ekonomisinin temelinde yatan nedenler ciddiyetle ele alınmadığı ve tüketici ülkelerde de uyuşturucu maddelere olan talep devam ettiği sürece uyuşturucu akışının devam edeceği aşikardır.
Buraya kadar uyuşturucu maddelerin kısa ve öz olarak ülkemizdeki yansımalarına değindim. Görüldüğü üzere ülkemiz değişik cins uyuşturucuların çift akımlı kaçakçılığına maruz kalmaktadır. Bundan sonraki bölümde Türk Polisi uyuşturucu ile mücadelede ne yapıyor’un cevabını yine kısa ve öz olarak vermeye çalışacağım.
Bugün artık uyuşturucu madde kaçakçılığı sadece ülkeler arası değil kıtalar arası işlenen bir suç haline gelmiştir. Uyuşturucu maddenin satın alınması, nakledilmesi ve kullanıcılara sunulmasına kadar olan süreç, büyük bir gizlilik, iş bölümü ve geniş çaplı bir iletişim ve organizasyon ağının olmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı ve bağlı il KOM Müdürlükleri gizli işlenen bu suçu ve bu suçu işleyen yasadışı organizasyonların tüm aktörlerini ilgili kanunların kendine verdiği tüm imkanları sonuna kadar kullanarak yurt içi ve yurt dışı bağlantıları da dahil olmak üzere suç unsurları ile birlikte deşifre etmek ve suçluları adalete teslim etmekle görevli olduğunun bilincindedir. Bu örgütlü suç türü ile mücadele hem uzmanlık gerektirmekte hem de modern polis teknik ve taktiklerinin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır.
Şüphesiz ki uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele de en önemli unsur istihbarat elde etmektir. Elde edilen istihbaratı analiz ederek, kendine yol haritası çizen polisimiz sadece uyuşturucu maddeyi ele geçirmeye odaklanmadan hedef organizasyonu tüm unsurlarıyla birlikte( uyuşturucu maddenin sahibi, aracısı, zulalayıcısı, depocusu, nakledicisi , alıcısı.vs) ortaya çıkartmaya yönelik olarak, Cumhuriyet savcıları ile birlikte projeli ve planlı çalışmalar yürütmektedir. Uyuşturucu madde suçlarına karşı etkin bir mücadele için bilim ve teknolojinin sunduğu imkanların sonuna kadar kullanılması gerekmektedir. Buda uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadelede görev alan personelin eğitim ve gelişimine önem verilerek, mücadelede bilimsel ve gelişime açık bir yapı oluşturmaktan geçmektedir. Bu bilinçle hareket eden ülkemiz polisi, bu alanda görev yapan tüm personelin temel eğitimini tamamlamış, uzmanlık düzeyindeki eğitim faaliyetlerine, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol İdaresi`nin (UNODC) desteğiyle uyuşturucu maddelerin üretim, kullanım ve kaçakçılığıyla mücadele konularında bilimsel araştırmalar yapmak ve bölge ülkelerinin mücadeleci birimlerine eğitim vermek üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığına bağlı olarak kurulan "Uluslararası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi" (TADOC) bünyesinde devam etmektedir.
Uyuşturucu ile mücadelede olmazsa olmazlardan biri uluslar arası işbirliği, ülkeler arası bilgi değişimi, eş zamanlı operasyonlar ile kontrollü teslimat yönteminin olabildiğince uygulanmasıdır. Uluslararası uyuşturucu madde organizasyonları ile etkin bir şekilde mücadele etmek amacıyla Narkotik birimlerimiz KOM. Daire Başkanlığı koordinesinde, diğer ülkelerdeki meslektaşları ile güncel bilgi/istihbarat değişimine dayalı ortak operasyonel projeler gerçekleştirmektedir. Bu ortak operasyonlar, organizasyonun tüm unsurlarının deşifresi, kontrol mekanizmalarının ortaya çıkartılması ve illegal kazanılan edinimlerini hedef almaktadır.
Bu gerçekten hareketle polisimiz yaklaşık 65 ülke polisi ile işbirliği anlaşması yapmış olmasının yanı sıra pek çok uluslar arası teşkilatla da yakın işbirliği sergilemektedir. Düzenlenen uluslar arası toplantılara da aktif katılım sağlanarak ülkemizin başarılı mücadelesi ve beklentileri diğer ülkelere aktarılmaktadır.
Özellikle son yıllarda ele geçirilen eroin maddesi miktarı ve çökertilen organizasyonlar göz önüne alındığında ülkemizin tek başına AB ülkelerinin tamamının ele geçirdiği madde miktarını yakalamış olduğunu görmekteyiz. Diğer bir deyişle toplam 21 AB ülke polisi bir araya gelerek, Türk polisi kadar eroin maddesi ele geçirmiştir. Başarımız; özel olarak seçilmiş, tamamı temel eğitimden geçirilmiş, üstün gayret ve çaba ile çalışan seçkin personelden ve ülkemizin uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadeleyi bir öncelik alanı olarak görmesi ve mücadeleye yönelik büyük miktarda kaynak ayırmasındadır.
Ülkemizin de üzerinde bulunduğu Balkan rotası güzergahında bulunan ülkelerin bağımlılık durumlarına bakıldığında; Hollanda’da nüfusun %2,8’i, Almanya’da nüfusun %3,5’i, Fransa’da nüfusun %4,5’i, İspanya’da nüfusun %5,3’ü, Portekiz’de nüfusun %8,5’i, Bulgaristan’da nüfusun
%0,6’sı, İran’da nüfusun %2’si, Pakistan’da nüfusun %3’ü uyuşturucu madde kullanmaktadır. (EMCDDA -Avrupa Uyuşturucu Maddeler ve Uyuşturucu Bağımlılığı Gözlemevi- Raporları) Uyuşturucu madde bağımlısı sayısının ülkemizde endişe verici boyutlarda olmamasına rağmen polis olarak bu konuya son derece ciddi ve profesyonelce baktığımızı ve gerekli tedbirleri aldığımızı belirtmek istiyorum.
Bu gerçekten hareket eden Narkotik Birimlerimiz, uluslar arası boyutta faaliyet gösteren uyuşturucu madde kaçakçılığı organizasyonlarının ortadan kaldırılmasına yönelik göstermiş olduğu başarılı mücadelesini aynı kararlılıkla özellikle 2005 yılının ikinci yarısından itibaren daha da arttırarak ülkemiz gençliğini uyuşturucu kullanımına yönelten sokak satıcılarına karşı da sürdürmektedir. Bu amaçla il birimlerimiz illeri içerinde faaliyet gösteren ve kendi insanımızı uyuşturucuya alıştıran ve onlara uyuşturucu sağlayan uyuşturucu organizasyonlarını hedef olarak seçip bu uyuşturucu tacirlerini tüm unsurlarıyla birlikte ortadan kaldırmaya yönelik projeli ve planlı operasyonlar gerçekleştirmektedir.
Bu mücadele faaliyetleri çerçevesinde;
Risk grubuna dahil şahısların yoğun olarak bulundukları yerlerde, uyuşturucu madde kullanımını engellemek ve sokak satıcıları ile daha etkin mücadelede etmek için, özellikle büyük şehirlerde sokak timleri kurulmuştur. Madde kullanımı ve bağımlılığına karşı yürütülen mücadelenin etkin ve yerinde sürdürülebilmesi için, büyük şehirlerdeki ilçelerde özel olarak narkotik suçlarla mücadele konusunda eğitilmiş görevlilerden oluşan ilçe narkotik timleri oluşturulmuştur.
Madde kullanımı ile mücadele konusunda ülke genelinde seçilmiş personelimize TADOC vasıtası ile eğiticilerin eğitimi kursu verilmekte olup ve bu personelimiz tarafından İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevlileri ve bağımlılık konusunda uzman doktorların katılımı ile görevli bulundukları illerde yer alan lise ve dengi okullara, öğrenci velilerine, ceza ve tutuk evleri personeline, talep olması durumunda gönüllü kültür teşekkülleriyle, derneklerle ve vakıflarla koordine kurularak madde bağımlılığı konusunda konferans, panel ve açık oturumlar aracılığı ile mücadelemiz devam etmektedir. Soruna sadece polisiye tedbirlerle yaklaşmanın bu problemi ortadan kaldırmaya yetmeyeceğini de göz önünde bulundurmalı ve toplumuzun her kesiminin sivil toplum kuruluşları, anne ve babalar, öğretmenler ve gençlerimiz de dahil olmak üzere üzerine düşenleri yapmalarıyla bu sorunu büyümeden alt edebileceğimize olan inancımı koruduğumu belirtmek istiyorum. Polisimizin yapmış olduğu bu kararlı mücadele sınırlarımız dışından nasıl görülüyor? işte en son örnekler
TÜRKİYE’NİN UYUŞTURUCU MADDE KAÇAKÇILIĞINA KARŞI YÜRÜTMÜŞ OLDUĞU MÜCADELESİNE YER VERİLEN ULUSLARARASI RAPORLAR
1- 17 Aralık 2003 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nun Strazburg’da yapılan Genel Kurul Toplantısında, Avrupa Birliği Komiseri Verheugen tarafından; Türkiye’nin Afganistan’da üretilen uyuşturucu maddelerin Türkiye üzerinden Avrupa’ya getirilmesinin önlenmesi yönünde önemli adımlar attığı, etkin mücadelesi neticesinde uyuşturucu trafiği güzergahının Türkiye üzerinden başka ülkelere kaydığı, Türk makamlarının uyuşturucu ile mücadelede son teknoloji ürünü araç ve teçhizatları kullandığı, bununda etkin mücadeleye önemli bir katkı yaptığı, uyuşturucu irtibat görevlilerinin Türk yetkililer ile düzenli olarak bir araya geldiği bildirilmiştir.
2- 10 Kasım 2005 tarihinde BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) İcra Direktörü Antonio Maria Costa; Türkiye’nin uyuşturucu ile mücadelede en ciddi önlemleri alan ülkelerden biri olduğunun bilindiği, bu alanda bölgesel ve uluslar arası işbirliğine büyük katkı sağladığını, Türkiye’nin ayrıca BM Uyuşturucu Maddeler Komisyonu çalışmalarına en fazla katkı sağlayan ülkeler arasında bulunduğunu, TADOC çalışmalarının diğer ülkelere örnek teşkil ettiğini ve “TADOC Modeli” olarak adlandırılan bu tür eğitim merkezlerine pek çok ülkeden talep geldiğini ifade etmiştir.
3- AB 2005 Yılı İlerleme Raporu’nun 132’nci sayfasında yer alan Uyuşturucu Maddelerle Mücadele başlığının 4’ncü paragrafında, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma tarafından, uyuşturucu madde ticaretiyle mücadele konusunda birtakım başarılı operasyonlar yapılmıştır. Türkiye’de rekor miktarda eroin ele geçirildiği kaydedilmiştir. Üye devletlerdeki polis kuvvetleriyle işbirliği içinde büyük miktarlarda müsadereye yol açan çok sayıda kontrollü teslimat yürütülmüştür. Türk kolluk kuvvetleri sadece kişileri tutuklamak yerine kaçakçılık şebekelerini çökertmeyi hedefleyen daha gelişmiş soruşturma teknikleri kullanmaya başlamışlardır, denilmektedir.
4- ABD Dışişleri Bakanlığı’nca 2005 Dünya uyuşturucu değerlendirmelerine ilişkin Mart 2006 tarihli Uluslar arası Narkotik Kontrol Strateji Raporu’nun Türkiye hakkında belirtilen hususlar ile ilgili olarak yapılan değerlendirmelerde;
İç tüketim için ekilen kenevir ekimi haricinde herhangi bir yasadışı ekimin bulunmadığı, yasal ekimin kaçağa kaydığına dair bu zamana kadar herhangi bir olayla karşılaşılmadığı, Uyuşturucu kullanımına yönelik de başarılı faaliyetlerinin olduğu, yapılan araştırmalara göre Türkiye’deki uyuşturucu kullanımında belirgin bir artış olmadığı ancak sentetik uyuşturucu kullanımının artmakta olduğu,
TADOC tarafından yerel ve bölgesel olmak üzere 2005 yılında 44 eğitim programının sunulduğu, Türk Hükümetinin yüksek miktarlardaki mali ve insan kaynağını uyuşturucu mücadele faaliyetlerine adadığı, diğer bölgesel faaliyetlerin yanı sıra Containment Operasyonunda kilit rol oynamaya devam ettiği,
Türk Mücadeleci Birimlerinin Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri Birimleri ile yakın işbirliği içerisinde oldukları ve özverili bir şekilde kendilerini narkotik kaçakçılığının yok edilmesine adadıkları, Türk görevlilerinin DEA ile mükemmel bir işbirliği sergiledikleri, teknik olarak ilerlemeler gösterdikleri beyan edilmektedir.
5- UNODC 2006 Dünya Uyuşturucu Raporu taslağının “Analiz” bölümünde, Avrupa’daki en yüksek uyuşturucu yakalama oranının Türkiye’ye ait olduğu, Türkiye’nin bu konumunu kesintisiz bir şekilde 1987 yılından beri muhafaza ettiği, Türkiye’nin 2004 yılında uyuşturucu yakalama oranını iki kattan fazla arttırarak, tüm Avrupa ülkelerindeki yakalama oranının %47’sini tek başına sağladığı, “gelişmiş risk analiz araçları kullanımının” bu durumda etkili olduğunun düşünüldüğü belirtilmiştir.
6- Avrupa Birliği Konseyi Mayıs 2006 Raporunda; 2004 yılında Türkiye dünya genelindeki eroinin % 15’ini, İran % 8’ini ve Pakistan % 6’sını yakalamıştır. Gelecekteki tüm ilişkiler içerisinde Türkiye’ye özel önem verilmelidir. Türk Kolluk Kuvvetleri organize suçlarla mücadelede diğer Avrupa Birliği ülkeleri ile çok daha yüksek seviyelerde istihbarat/bilgi paylaşımı için çaba sarf etmektedir. Avrupa Birliği bunun teşvik etmek için kolektif yollar aramalıdır denilmiştir.
7- Hollanda Ulusal Suç Birimi 2006 Yılı Planı Raporu’nda; geçen 5 yılda Türk Polisi çok daha profesyonel hale geldi, yasalar ve düzenlemeler uyumlaştırıldı, yönetici pozisyonunda bulunan Polis Yetkililerinin hepsi İngilizce konuşmaktadır. Organizasyonun yapısı ve kullanılan metotlar da uyumlaştırıldı. Türkiye şu an demokratik bir Batı-Avrupa Polis Gücü olarak tüm gereksinimleri tam olarak karşılamaktadır denilmiştir.”
2007 yılında kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığının raporu böyleydi.
2008 yılı Ocak ayında DPT milletvekili Pervin Buldan'ın kayınbiraderi Nihat Buldan'ın 90 kilo eroinle yakalanması dikkatleri uyuşturucu-siyaset-terör üçgenine çekti. İstanbul Narkotik Şube Müdürü Tufan Ergüder bir mülakaatta şöyle açıklıyor Türkiye'de uyuşturucu ve terörün paralel artışını:
“Afganistan'da üretilen afyon ve bundan elde edilen eroin zannedildiği gibi çoğunlukla Batı Avrupa ülkelerini hedef almıyor. Yani Batı Avrupa ülkelerindeki bağımlı sayısı ile Afganistan, Pakistan, İran ve Rusya'daki bağımlı sayısı arasında çok büyük farklar var. BM rakamlarına göre 16- 17 milyon eroin bağımlısı olduğu söyleniyor. Bölgedeki eroin bağımlısı sayısı bunun üçte ikisinden fazla. Türkiye'yi bundan ayrı tutuyoruz.
Kaçakçılar para kazanmak için uyuşturucuyu Hollanda'ya, İngiltere'ye götürmek istiyorlar. Ama oralardaki pazar öyle zannedildiği kadar büyük değil. Yani Afganistan'da üretilen madde aslında daha çok o bölgeye hitap ediyor. Afgan eroininin yeni pazarı Çin olacak gibi duruyor. Çiftçiler ibadetini yapıyor, ondan sonra afyon tarlasında çalışmaya devam ediyor. Bu bir yaşam şekline dönüşmüş.
Türkiye'de afyonun türevlerine karşı ciddi bir toplumsal direnç var. Mesela Türkiye'de binlerle ifade edebiliriz eroin kullananların sayısını. Düşünün ki milyonlarla ifade edilen ülkeler var. Türkiye'de yıllık aşırı dozdan ölüm sayısı 60 civarında. Bu Avrupa'da 7 bin, Rusya'da 70 bin.
Sovyetler'in dağılmasından sonra zaten bir Karadeniz rotası açılmıştı. Fakat son yıllarda Türkiye güvenlik birimlerinin yürütmüş oldukları ciddi mücadele bunu biraz daha kuzey Karadeniz rotasına itti diye görüyoruz. Hatta Türkiye'deki kaçakçıların dahi bu rotaya yöneldiğini gözlemliyoruz. Yani İran'dan, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna üzerinden veya Afganistan, Tacikistan, Rusya üzerinden Romanya, Macaristan veya Polonya'ya uzanan bir güzergâh. Eskiye göre Balkan rotasının daha az işlediğini söylüyoruz.
Eskiye oranla Türkiye'ye girişi daha az ve fakat yakalamalar daha çok. Çünkü güvenli yol ilkesi gereğince daha az riskli olan tercih ediliyor. Düşünün ki uyuşturucunun
geçtiği kuzey Karadeniz rotasındaki ülkelerde yaptıklarını ele verebilecek, çalışma olanağı sağlayacak hiçbir irtibatları yok. Ancak x-ray gibi bir cihazla veya biraz da risk analizi yapılarak yakalanabiliyorlar. Biz bir kaçakçılığı nasıl ortaya çıkartabiliriz? Şehrimizde, ülkemizde irtibatı vardır. Onları takip etmek suretiyle bulabiliriz.
Uyuşturucu kaçakçılığını yapan insanların örgütlenmesi Mafya gruplarına göre daha gevşek hiyerarşiye sahip, kazan-kazan amaçlı bir örgütlenmeleri var. Uyuşturucuyu Türkiye'ye sokan örgütle, Van bölgesinde depolayan çoğunlukla bir değildir. İstanbul'a nakliyesini yapan grubun Avrupa'ya götüren örgütten hiçbir bilgisi yoktur. Uyuşturucu ülke değiştirirken sınır geçişlerinde yerel kimlikler öne çıkar. Doğu sınırından uyuşturucuyu Türkiye'ye sokan kişi muhatabıyla anlaşma problemi yaşamaz. Sınırın ötesinde akrabaları vardır. Bu anlamda ikili ilişkilerde, karşılıklı güvende zorlanmaz. Aynı şekilde Bulgaristan'a, Yunanistan'a, Makedonya'ya, Kosova'ya bu uyuşturucuyu çıkaran kişi de Slav dillerini konuşuyordur. Bu, nakliyeyi kolaylaştıran sebeplerin başlıcası.
Bu işi yapan kırk civarında grup var.Kırk. Elli diyemeyiz. Şimdi eroin Afganistan'dan İran'a giriyor. Türkiye sınırına yakın bir yerlerde depolanıyor. Kapalı ya da açık arazide. Artık bu, o grubun zekâsına, olanaklarına kalmış bir durum. Toprağa gömüyorlar. Mağaralara bırakıyorlar. Kendi evlerinde tutabiliyorlar. Daha sonra bu Türkiye'ye naklediliyor. Bölgeyi çok iyi bilen insanlar var. Katırlarla veya sırtlarında geçiriyorlar. Bu yöntem, bir araç kullanarak sınırı aşmanın çok çok ilerisinde. Çoğunlukla Afganistan'da veya İran'ın Türkiye sınırına yakın yerlerinde eroine dönüşen madde, Van ve Hakkâri bölgesinde tekrar depolanır. Ondan sonra İstanbul'a nakledilir. Bunların hepsini ayrı organizasyonlar yapar.
Birbirlerini tanıma noktaları vardır. Fakat kimse birbirinin örgütünü bilmez. Hücreler şeklinde örgütlenirler. Her bir örgütün lideri vardır. Zaten bağlantı noktası orasıdır. Alttakileri kimse bilmez. Türkiye'de ikinci depolama yeri İstanbul ve civarıdır. Eroin İstanbul'dan başka bir nakliye grubu ile bazen Bulgaristan, Romanya gibi yakın bir ülkeye, çoğunlukla doğrudan Hollanda, Almanya'ya ulaştırılır. Oradan da yirmi, otuz kiloluk partiler halinde İngiltere'ye. Çok azı ABD'ye gider. Bunların her birini ayrı organizasyonlar yapar. Ve her seferinde yer ve el değiştirirken üzerine artı değer koyar.
Her işin fiyatı bellidir. Sokakta arz ve talebe göre dönemsel değişiklikler oluşabilir. Türkiye'de çok büyük organizasyon yok. Türkiye'de biraz daha böyle küçük ve orta ölçekli organizasyonlar var. Çok büyük aileler, yani bütün her şeyi elinin altında tutan, her safhayı planlayan nakliyeden tutun da depolama, proses imalat gibi her yönüne nezaret eden, sonra Avrupa'ya götürüp orada dağıtımını yapan organizasyon yok.
Böyle bir grup vardı. Bütün zincire hakim olmaya çalıştı. Hammadde getirdiler Türkiye'ye. Türkiye'de bunu işlemeye kalktılar. Biz Rize'de imalatlarını deşifre ettik önce. Sonra Esenyurt'ta bir depoda 4 buçuk ton baz morfinlerini yakaladık. Benim hesabıma göre bu gruptan sadece 2003- 2005 arasındaki operasyonlarda yakaladığımız 6 buçuk ton uyuşturucudur. Çünkü çok büyük bir risk alıyor. Sınırları aşmak, Türkiye'de imalat, sonra bunun Avrupa'ya nakli risklerinin hepsini kendisi alınca çok fazla operasyona muhatap oldu. Çok ağır cezalar aldılar. Şu an halen bu işin içinde midir? Bizim öyle bir tespitimiz yok.
Türkiye'de geçen sene 4 buçuk tonu İstanbul'da olmak üzere 12 tonun üzerinde eroin ele geçti. Her geçen sene Türkiye yakalamalarını geliştirirken Avrupa'daki yakalamalar düşüyor. 2007'de Avrupa'daki yakalama belki Türkiye'nin yarısı kadar bile olmayacak. Güvenlik güçlerinin çok ciddi bir çabası var. Eğer devlet içinde bunları destekleyen organizasyonlar olsa bu yakalamalar olmaz. Ferdi olarak suça karışanlar yok mudur? Oluyor. Bunlar her meslek grubundan çıkabiliyor. Ama bunları da yine güvenlik güçleri yakalıyorlar.
Soğuk Savaş döneminde Varşova Paktı ülkeleri arasında geliştirilen öğrenci değişim programı çerçevesinde Bulgaristan'da eğitim görmüş Kuzey Koreli, Suriyeli gençlerin Arap ülkelerine Balkan ülkeleri kaynaklı captagon tabletlerinin taşınmasında rol almalarını tesadüf olarak nitelemek safdillik olabilir. Bugün için ise captagon üretiminin Balkanlardan Ermenistan'a sıçraması hiç anlamsız olmasa gerek.
Bu bölgedeki terör örgütlerinin hepsinin uyuşturucudan gelir elde ettikleri kesin. 2006 Temmuz'unda Fransız polisi, iki PKK'lıyı 300 bin Euro uyuşturucu parasıyla yakaladıktan sonra Fransız makamlarının kafalarının ne kadar karıştığını tahmin etmek zor değil. Düşünün siyasi mültecilik hakkı tanıdığı insanlar, Fransa'nın sokaklarında ellerinde uyuşturucu parasıyla dolaşıyor. Yani bir lütufla bulundukları ülkelerdeki gençlere sattıkları uyuşturucudan kazandıkları parayla bir mücadele yürütüyorlar. Ne kadar samimiyetsiz! Fransa işte tam bu duygularla olsa gerek 2007 Şubat'ında uyuşturucu parasını ele geçirdikleri iki zanlının irtibatlarına o güne kadarki en görkemli PKK operasyonunu düzenledi. Aynı tarihlerde biz de İstanbul'da Baykuş operasyonunu icra ediyorduk. Talihe bakın ki Fransa'da yakalanan uyuşturucu parasının sahibi olarak tutanaklara geçen Hikmet Serdar, 47 kilo eroinin sahibi olmaktan yakalanıp tutuklanıyordu.
Le Figaro gazetesinde 15 Ekim 2007'de Jean Chichizola tarafından kaleme alınan bir makaleye göre PKK'ya atfedilen bu olaydaki karapara suçu sadece 300 bin Euro'yla sınırlı değil. Ayrıca 2007 Kasım'ında operasyonların hâlâ sürüyor olması suların henüz durulmadığını gösteriyor. Öte yandan 8 Aralık 2007 tarihli AFP (Agence France Press) haberine göre terör örgütünün kontrolündeki Kürt derneklerinin de hiç masum olmadığı ve karaparanın kontrol edildiği mekânlar olduğu anlaşılıyor. Biz Baykuş operasyonuyla yıllardır uluslararası muhataplarımız tarafından Türk makamlarından talep edilen; fakat bir türlü gösterilemeyen belge eksiğini kapatmış olduk. Bununla ilgili önümüzdeki süreçte daha iyi belge ve deliller ortaya çıkacağını göreceğiz.
Uyuşturucu üretiminin azaldığı 2001 yılında terör ve suç örgütü PKK'nın aktivitesinin minimum seviyeye düşmüş olması, 2007'de üretimin zirve seviyesi sayılan rakamlara ulaşmasıyla terör aktivitelerinin adeta patlamasının tesadüf olmadığını söylemeliyiz. Nitekim Kolombiya'da suç ve terör odağı olan FARC örgütünün eylemsellik düzeyinin uyuşturucu üretimiyle atbaşı gitmesi bunun başka bir örneğini teşkil etmektedir.”
YILIN EN BÜYÜK UYUŞTURUCU OPERASYONU İHA - Ekim 2007
Özalp ilçesindeki jandarma ekipleri, yaptıkları çalışmalar neticesinde Türkiye piyasa değeri 2 trilyon lira olduğu tahmin edilen 102 kilo saf eroin ele geçirildi, olayla ilgili 4 kişi gözaltına alındı.
Alınan bilgiye göre, Van İl Jandarma Komutanlığı'na bağlı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri ile Özalp İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, yaptıkları istihbarat çalışmaları neticesinde Afganistan'da üretilip İran ve Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine eroin sevkiyatının yapılacağı bilgisine ulaştı.
Yaklaşık 2 aylık çalışmalar neticesinde eroin maddesinin İran ve Başkale ilçesi sınırından Türkiye'ye getirip İstanbul'a taşıyacak olan Ş.T. K.A. içinde bulunduğu 30 T 1020 ve M.A.T. ve H.A. isimli şahısların bulunduğu 34 UA 9438 plakalı otomobilleri takibe aldılar.
Takibe alınan otomobiller Özalp ilçesine bağlı Karlıyamaç köyü yakınlarında yapılan başarılı operasyonla yakaladılar. Otomobillerde yapılan arama neticesinde 'zula' diye tabir edilen bölmelerde Avrupa ülkelerine gönderilmek üzere özel preslenmiş 200 paket içerisinde 102 kilo saf eroin ele geçirildi.
Ele geçirilen eroinin Türkiye'deki piyasa değerinin yaklaşık 2 milyon YTL lira olduğu tahmin ediliyor. Eroin paketlerine el konulurken, her iki otomobilde bulun 4 kişinin ifadesine başvurulmak üzere gözaltına alındılar.
Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri ile Özalp İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerinin son bir hafta içerisinde yaptıkları çalışmalar neticesinde 590 kilo esrar ile 102 kilo eroinin ele geçirerek uyuşturucu tacirlerine büyük darbenin vurulduğu belirtildi.
OECD RAPORU : PKK MAFYA ÖRGÜTLENMESİ 2007
Avrupa Birliği'nin terör örgütleri listesinde yer alan PKK'nın, Avrupa'nın en tehlikeli mafya örgütlenmesi olduğu ve Avrupa'da topladığı paralarla terör eylemlerini finanse ettiği bir kez daha belgelendi.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Mali Eylem Görev Grubu tarafından yayınlanan "Uyuşturucu Raporu"nda (07 Mayıs 2007), PKK'nin, gelirinin büyük bölümünü uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, kara para aklama, haraç gibi organize suç faaliyetlerinden elde ettiği belirtilerek, son dönemde Türkiye'de tırmanan terör eylemleri ile birlikte örgütün Avrupa ülkelerinde organize suç faaliyetlerini de yoğunlaştırdığı vurgulandı.
OECD'nin 230 sayfalık raporunda, PKK'nın, mali kaynaklarını artırmak için özellikle Avrupa ülkelerinde yasayan Kürtlerden haraç aldığı, ayrıca "spor", "kültür", "eğlence", "vakıf" vb. isimler altında oluşturduğu paravan dernekler aracılığıyla düzenlediği kampanyalar ve üye aidatları aracılığıyla da yüklü miktarda gelir sağladığına dikkat çekildi.
PKK'nın, Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren "KARSAZ", "Halkevi", "Roj TV", "Kürt Kızılayı" gibi paravan dernekleri aracılığıyla, kadro temininin yani sıra, kara para aklama ve propaganda faaliyetlerini de organize ettiği belirtilerek, elde ettiği güçlü mali kaynaklarının silah alımının yanısıra, Irak'ın kuzeyindeki örgüt kamplarına aktarıldığına işaret edildi.
İletişim teknolojisinin örgütün kara para aklama faaliyetlerini kolaylaştırdığına işaret edilen OECD'nin raporunda söyle denildi;
"Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele birimleri tarafından yayınlanan yıllık faaliyet raporlarında, PKK'nın uyuşturucu, insan kaçakçılığı, kara para aklama ve haraç alma faaliyetlerini gerçekleştirdiğini somut belgelerle ortaya koymaktadır.
Geçen yıl PKK'nın faaliyetleriyle ilgili Avusturya, Fransa, Almanya ve Lüksemburg'da çok sayıda PKK'lı yakalandı. Fransa'da geçen yıl Temmuz ayında, terörizmi finanse etmek için kara para akladıkları belirlenen 9 PKK sorumlusu tutuklandı. 2006 yılı sonunda ise Belçika'da ve Almanya'da 2 PKK mensubu, örgüte finansman sağladıkları gerekçesiyle hapisle cezalandırıldı. Operasyonlarda ele geçirilen makbuz koçanları, yakalanan PKK'lıların Avrupa ülkelerinde yasayan Kürtlerden 'vergi' adı altında haraç topladıklarını belgelerle ortaya koydu."
PKK'nın sadece Türkiye için değil, Avrupa ülkelerinin kamu düzenleri için de tehdit oluşturduğuna dikkat çekilen EUROPOL'ün geçen ay açıklanan 'Terörizm Raporu'nda, (10 Nisan 2007) terör örgütleri listesindeki PKK'nın, ABD'nin kontrolündeki Irak'ın kuzeyini terör eylemleri için üs olarak kullanmasının kabul edilemez olduğu vurgulanmıştı.
EUROPOL tarafından Avrupa Birliği ülkelerinin İçişleri Bakanlarına sunulan raporda, Avrupa için en ciddi tehlikeyi uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, yasa dışı göç ve sahte para basımının oluşturduğu belirtilerek, PKK'nın en tehlikeli mafya yapılanması olduğuna dikkat çekilmişti
EUROPOL'ün Terörizm Raporu'na göre, örgütün ekonomik kaynağının büyük bölümünü, özellikle İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya ve Romanya üzerinden Avrupa'ya yaptığı uyuşturucu ve insan kaçakçılığından karşıladığı belgeleriyle ortaya konularak, PKK'nın, Afganistan ve Irak üzerinden getirilen uyuşturucuyu İtalya, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya'daki yasadışı örgütler ile işbirliği içerisinde Avrupa'ya aktardığı vurgulanmıştı.
Bu arada, Almanya'da organize suçlarla mücadele için özel olarak kurulan ZKA'nin (Zollkriminalamt) yaptığı bir araştırma sonucunda (Mart-Nisan 2007), Almanya'da uyuşturucu kaçakçılığı ve haraç toplama eylemlerinde yakalananların büyük çoğunluğunu PKK üyelerinin oluşturduğuna dikkat çekilirken,
"Avrupa'da yaygın bir gizli şebekesi ve işbirlikçileri olan PKK mafyası, bazı siyasi mülteciler ve yasadışı göçmen grupları vasıtasıyla uyuşturucunun sokaktaki satışını da kontrol ediyor" denildi.
PKK'NIN GELİRİ UYUŞTURUCUDAN ANKA- Mayıs 2007
Şubat ayında Strazburg’daki OECD Mali Eylem Görev Grubu (Financial Action Task Force) genel kurulunda tartışılan Türkiye raporunun ayrıntıları belli oldu. Türkiye’nin kara para aklama ve terörizmin finansmanına ilişkin mücadelesinin değerlendirildiği raporda PKK’nın gelirinin büyük bölümünü uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği öne sürüldü. Türkiye’de ele alınan davalar çerçevesinde aklanan kara paranın 1.7 milyarı geçtiği kaydedilen raporda, “Türk yetkililer davalar ve kovuşturmayla ilgili istatistik tutma biçimini değiştirdiler. O dönemden sonra istatistikler davalardan çok şüphelilerin sayıları üzerine oturdu. Böylece para aklamalarda kaç davanın mahkumiyetle, kaçının beraatla ya da iptalle sonuçlandığı bilinmiyor” eleştirisi yapıldı. Raporda iletişim teknolojisinin kara para aklamayı kolaylaştırdığı, bunun Türkiye için bir tehdit olduğu belirtildi.
Raporda Türkiye’nin kara parayla mücadeleyle mevzuat alanında ilerleme sağladığı bildirildi. “Üçüncü Karşılıklı Değerlendirme Raporu” başlıklı rapor 230 sayfadan oluştu.
TERÖR FİNANSMANI
Raporda Türkiye’nin bir süredir, özellikle yurtiçinden kaynaklanan terörizme karşı etkin bir şekilde çalıştığı belirtilirken, “Türk yetkililer PKK/KONGRA-GEL terörist örgütünün diğer bazı ülkelerden güvenli barınak ve para desteği kabul ettiğine işaret ediyorlar” denildi. Raporun konuyla ilgili bölümü şöyle:
“PKK/KONGRA-GEL mali kaynaklarını artırmak ve dış ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarından zorla para toplamak için Avrupa’daki yardım kuruluşları aracılığıyla yardım kampanyaları organize etmektedir. Örgüt dışarıda propaganda yayma, yeni üyeler kazanma çalışmaları yapmaktadır ve kültürel kuruluşlar, vakıflar, hükümet dış organizasyonlar aracılığıyla mali kaynaklar bulmaktadır.
PKK/KONGRA-GEL, aynı zamanda organize suç eylemlerine de angaje olmaktadır. Örgüt, uyuşturucu kaçakçılığına, silah ve insan kaçakçılığına ve çabalarını finanse etmek için kara para aklama artan bir şekilde başvurmaktadır. Uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen para örgütün toplam gelirlerinin önemli büyüklükte bir bölümünü temsil etmektedir ve silah, mühimmat ve ekipman alımı için kullanılmaktadır. Bazı uyuşturucu kaçakçılığı dosyalarında savcılar, PKK/KONGRA-GEL’e yardım ve yataklık etme ya da örgüte üye olma suçlamalarını da içeren suç kayıtlarına sahip şüpheliler bulmuşlardır. Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi tarafından yayınlanan yıllık faaliyet raporları, PKK/KONGRA-GEL’in yasadışı uyuşturucu ticaretine ve daha önce sözü edilen suç etkinliklerine karıştığını onaylamıştır. Daire 1984 ve 2005 tarihleri arasında, sonucunda uyuşturucu ele geçirilen, PKK/KONGRA-GEL ile bağlantısı bulunan 333 olayı rapor etmektedir. Aynı şekilde Jandarma Genel Komutanlığı, Kaçakçılık ve Organize Suçlar birimi 1994’en 2006’ya kadar yürüttüğü uyuşturucu
soruşturmalarında 11 bin 528 uyuşturucu araştırmasından 81’inin PKK/KONGRA-GEL ile bağlantılı olduğunu bildirmiştir.”
Son dönemlere kadar terörizmin finansmanının teröristlere yardım ve yataklık edenler ve terörist örgütler tarafından yerine getirildiğine değinilen raporda MASAK’ın kurulmasıyla, kuşkulu işlemlerin devlet organlarına belirtilmesi zorunluluğu doğduğu kaydedildi. Raporda Türkiye’de terörizmin finansmanının ayrı bir suç olarak kabul edildiği kaydedildi.
11 YILDA SAVCILIKLARA 1.7 MİLYAR DOLARLIK PARA AKLAMA DOSYASI
Raporun “Kara para aklama ve terörizmin finansmanında genel durum” başlıklı bölümünde MASAK’ın kurulduğu Şubat 1997’den Haziran 2006’ya kadar 11 yılda savcılıklara kara para aklama suçlarına kaynaklık eden toplam 246 müsnet suç dosyası gönderdiği belirtildi. Bölümde, “Türkiye’de yasa dışı gelirin ana kaynağı ülke içinde işlenen, kaçakçılıkla birlikte özellikle uyuşturucu kaçakçılığı, nitelikli dolandırıcılık, dolanlı iflas, belge sahteciliği, soygun, karayolu eşkiyalığı, adam kaçırma ve Devlete yönelik ağır suçlardır” denildi. MASAK kurulduğundan bu yana 11 yılda savcılıklara 104 uyuşturucu kaçakçılığı dosyası (toplamın yüzde 42.20’si), 41 kaçakçılık (yüzde 16.60), 31 nitelikli dolandırıcılık ve dolanlı iflas (yüzde 12.60), 29 belge sahteciliği, kimlik kartı sahteciliği (yüzde 11.70), 14 yağma, karayolu eşkiyalığı ve adam kaçırma (yüzde 5.60), 13 taklit belge üretim ve kullanımı (yüzde 5.20), 5 devlete karşı ağır suç (yüzde 2) ve 9 kişisel özgürlüklere saldırı, sahte mühür, fuhşa teşvik dosyası gönderdi.
Türkiye’de aklanan kara paranın miktarı bilinmese de MASAK tarafından savcılıklara gönderilen bu dosyaların parasal değerinin 1.7 milyar doları geçtiği kaydedildi.
Raporun hazırlandığı tarih itibarıyla savcılıklara gönderilen 246 dosyadan 194’ünün sonuçlandırıldığı ve ilk derece mahkemelerde davalarının görüldüğü belirtilirken, bunlardan 44’ünün tamamlandığı, 4 dosyada mahkumiyet, 40’ında da aklanma kararı verildiği bildirildi. Dosyalardan 150’si ilk derece mahkemelerde görülmeye devam ediyor, beraatlardan 43’ü ve 4 mahkumiyet temyiz edildi, 5 temyiz sonuçlandı, sonuçlananlar orijinal beraat doğrultusunda oldu.
Bu davalara ek olarak aynı dönemde kamu savcıları tarafından 161 dosya hakkında takibat yapıldı.
KARA PARA AKLAMA YÖNTEMLERİ
Rapora göre, dosyalara göre, kara para aklama yöntemleri arasında önceliği yüzde 21 ile, para transferi ve diğer bankacılık işlemleri alıyor. Bunu yüzde 14 ile ticari işlemler ve muhasebe kayıtları, yüzde 13 ile gayrı menkul satın alma, yüzde 4 ile yurtdışına fiziksel transfer, yüzde 3’er ile dış ticari işlemler, tabela şirketi kurma, sahte belge ve faturalardan yararlanma izliyor. Diğer kara para aklama yöntemleri arasında döviz işlemleri, değerli metal satın alma ve büyük meblağların küçük parçalar halinde aklanması bulunuyor. Raporda şu bilgilere yer verildi:
“Kara para aklama dosyalarının yüzde 92’si, mevduat ve katılım bankalarını kapsıyor. Geniş ölçüde kullanılmasa da off-shore bankalar, döviz büroları, komisyoncular ve mali kiralama şirketlerinden de yararlanılıyor.
Alan olarak öncelikle belirli mali olmayan iş ve meslek mensuplarının yararlandığı yeminli hesap uzmanları ve mali müşavirler bulunmaktadır. Aynı zamanda emlak acenteleri (yüzde 13),
araba satıcıları (yüzde 9), gümrük komisyoncuları (yüzde 9), nakliyat şirketleri (yüzde 9), avukatlar (yüzde 4) bulunmaktadır.
Kara para aklamadaki kişi ve gruplar, öncelikle hayali ihracatçıları, uyuşturucu kaçakçılarını, mali sektörde çalışan kişileri, mali sektördeki pozisyonlarından çıkarılmış kişileri, gümrük komisyoncularını, yeterli yasal gelire sahip bulunmayan kişileri, işe alma yetkisi olan kişileri ve sosyal sigorta kesimini kapsamaktadır. Para aklama suçlarında bireyler yüzde 55, örgütler yüzde 35, kolektif uygulamalar ise yüzde 10 oranında görülüyor.
Kara para aklamayla mücadele, özellikle bankalar için müşteri incelemesi ve kuşkulu işlem raporlarını müteakip, üçüncü kişiler adına açık hesaplarda bir artış girişimi bulunmaktadır. Büyük banka transferlerinde bir azalış söz konusudur ve ülkeler arası nakit para taşınmasında bir azalış sezilmektedir.
Türk yetkililere göre, teknolojik gelişmelere bağlı olarak, yüzyüze olmayan işlemler yakın gelecekte bir kara para aklama tehdidi olarak görülmüştür. Ayrıca ülkeler arası işlemleri hızlandıran ve kolaylaştıran teknoloji giderek artan miktarda elde edilmektedir.”
DAVA DEĞİL KİŞİ İSTATİSTİĞİ VAR
“Mali Eylem Görev Grubu”nun Türkiye raporunda, Türkiye’nin 2002 yılında kara para aklamada davalara değil kişilere ağırlık veren istatistik sistemine geçtiği, bu nedenle kaç dosyanın başarıyla sonuçlandığını kaç davanın beraatle bittiğinin bilinmediği belirtildi. Raporda şöyle denildi:
“Türk yetkililer davalar ve kovuşturmayla ilgili istatistik tutma biçimini değiştirdiler. O dönemden sonra istatistikler davalardan çok şüphelilerin sayıları üzerine oturdu. Böylece kaç davanın başarıyla, kaçının beraatla ya da iptalle sonuçlandığı bilinmiyor. ? Bu nedenle istatistik temelinde para aklama ve terörizmin finansmanı davaları için kolluk ve adliyenin etkin olup olmadıklarına yönelik açık bir resim elde etmek mümkün değil. Bununla beraber, değerlendirme ekibine verilen istatistiklerin bir bölümü, para aklama davaları için ilk derece mahkeme kararlarında yüksek oranda beraatlara işaret etmektedir.”
Raporda yer alan bilgilere göre 2001 yılında para aklamayla ilgili dava sayısı 37 oldu. Krizden sonra 2002 yılında 66 dava görüldü, dava sayısı 2003’te 52’ye, 2004’te 79’a, 2005’te 64’e çıktı.
2001’de para aklamayla ilgili davalardaki erkek sayısı 95, kadın sayısı 8 oldu. Krizden hemen sonra 2002’de para aklamayla ilgili 361 erkek, 28 kadın yargılandı.
PKK'NIN UYUŞTURUCU ROTASI DEĞİŞTİ Basın- Ocak 2008
Sınırdaki terör operasyonları uyuşturucunun rotasını değiştirdi.
Güvenlik güçleri, geçtiğimiz yıl ülke genelinde 10 bin 128 uyuşturucu operasyonu gerçekleştirdi.
Terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonlar sebebiyle sınır bölgesinde güvenlik tedbirlerinin artması, zehir tacirlerinin gözünü korkuttu. Geçiş güzergâhı olarak Türkiye’yi kullanan uyuşturucu kaçakçıları, Kuzey Karadeniz’e yöneldi.
Emniyet verilerine göre, Afganistan’dan çıkan uyuşturucu madde, Rusya , Ukrayna ve Polonya üzerinden Batı Avrupa pazarına ulaşıyor. Diğer güzergâhı, İran -Azerbaycan -Ermenistan -Gürcistan -Rusya -Avrupa oluşturuyor. Doğu Akdeniz rotasında ise Pakistan limanlarından çıkan uyuşturucu, Hint Okyanusu, Kızıldeniz, Süveyş Kanalı ve Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya taşınıyor. PKK’nın en önemli finans kaynağının zehir ticareti olduğuna dikkat çeken Van Emniyet Müdürü Mehmet Salih Kesmez , bugüne kadar Türkiye -İran sınırındaki dağlık bölgeyi kullanan kaçakçıların, güvenlik gerekçesiyle kuzeydeki ülkelere yöneldiğini belirtiyor. Resmi bilgiler, kaçakçılığın boyutunu gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz yıl ülke genelinde yaklaşık 20 ton uyuşturucu ele geçirildi. Piyasa değeri 2 milyar doları bulan bu uyuşturucunun 2 tonu PKK ‘ya ait.
Türkiye, jeopolitik konumu itibarıyla uyuşturucu trafiğinde ‘köprü’ olarak kullanılıyor. İran ile 110 kilometre uzun dağlık ve sarp bir sınır boyundan katır ve atlar sırtında Türkiye’ye sokulan uyuşturucular, buradan farklı yöntemler kullanılarak kuryelerle başta İstanbul olmak üzere batı illerine götürülüyor. Oradan da Avrupa ülkelerine pazarlanıyor. Batı Avrupa’ya uyuşturucu sevkiyatında 3 rotanın kullanıldığını belirten Van Emniyet Müdürü Mehmet Salih Kesmez, sınırda artan güvenlik tedbirlerinden dolayı kaçakçıların daha güvenli rotalara yöneldiğini ifade ediyor. Uyuşturucunun terör örgütü PKK’nın önemli finans kaynakları arasında bulunduğuna dikkati çeken Kesmez, "Örgüt çok az üretiyor; ancak sınır geçişlerinde haraç alıyor. Sınırın iki yakasından da nemalanıyor. Kaçakçıların Türkiye dışında kullandığı üç rota bulunuyor. Güvenlik hangi rotada artıyorsa, başka yönlere kayıyorlar. Bu dönemde özellikle Kuzey ülkelerine geçtiler." diye konuşuyor. Kaçakçıların alternatif yolları kullandıklarına işaret eden eski İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, birtakım güçlerin terör örgütü PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığı yapmasına imkân sunduğunu vurguluyor. Orakoğlu, uyuşturucu sevkiyatında Kuzey rotasının en çok tercih edilen yer olduğuna işaret ediyor.
UYUŞTURUCU BATAĞI VE KARA PARA
AFGANİSTAN’DA UYUŞTURUCU ÜRETİMİ VE DÜNYAYA AÇILAN UYUŞTURUCU KAPISI - 2007
Yaklaşık çeyrek asırlık bir süreden beri büyük bir iç savaş ve bu iç savaşın neden olduğu toplumsal sorunlar ile boğuşan Afganistan, bir şekilde komşularını da etkilemektedir. 1991-1997 yılları arasında Tacikistan’da yaşanan iç savaşın, ülkenin kendi iç dinamikleri ve yeni bağımsızlığın getirmiş olduğu bir takım toplumsal sorunların yanında, güney komşusu Afganistan’dan büyük ölçüde etkilenmiş olduğu söylenebilir. Ya da, daha doğrusu, yaşanan savaşın uzun süre devam etmesinde Afganistan’ın rolünün ciddiyetinin göz ardı edilemeyecek kadar önemli olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda, o dönemdeki Tacikistan muhalefetinin, Afganistan üzerinden sürekli olarak beslenmiş olduğu dikkate alınırsa, söz konusu etkinin boyutsal olarak ciddiyeti açıkça anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede, Afganistan’da meydana gelen Taliban hadisesi, genel anlamda Orta Asya ülkeleri; özel manada, radikal İslamcı grupların en fazla faaliyet gösterdiği Tacikistan’ın güvenliği açısından büyük bir tehlike arz etmekteydi. Taliban yönetiminin yıkılmasından sonra, Afganistan’da taşların yerine oturabileceğini ümit eden Orta Asya ülkeleri, yeni bir tehdit; uyuşturucu ticareti tehdidi ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu bağlamda, Afganistan’da Taliban rejiminin yıkılmasından sonra, yaklaşık %35 artmış olan uyuşturucu ekimi ve ticareti, Afganistan sorunlarından biri olmaktan ziyade, bölgesel bir sorun ve küresel bir tehdit haline gelmiştir.
Afganistan’da üretilip, bir taraftan Pakistan üzerinden güneydoğu Asya ile Umman denizi yolu ile Orta Doğu ülkeleri, İran üzerinden Türkiye ve Avrupa ülkelerine ulaşan uyuşturucu trafiği, diğer taraftan Orta Asya ülkeleri üzerinden Rusya ve oradan da Avrupa ülkelerine ulaşmaktadır. Bu kapsamda, uyuşturucu ticareti sorununun en fazla etkilendiği bölgelerin başında, Orta Asya ülkeleri gelmektedir. Bu ülkeler arasında, Afganistan ile 1206 km uzunluğunda sınırı bulunan, sınır güvenliği açısından yeteri kadar korunamayan Tacikistan, uyuşturucu ticaretinden en fazla etkilenen ülkelerin başında bulunmaktadır. Bu çerçevede, küresel bir tehdit haline gelen uyuşturucu ticaretinde Tacikistan kapısına değinmeden önce, Afganistan’da uyuşturucu üretimi konusunu ele almakta fayda vardır.
Afganistan’da Uyuşturucu Üretimi
Küresel bir tehdit haline gelen uyuşturucu ekimi ve ticareti, Taliban rejiminin yıkılması ve ABD’nin Afganistan’a yerleşmesinden sonra, daha da artarak, dünyayı tehdit etmeye devam etmektedir. BM raporlarına göre Afganistan halkının büyük çoğunluğunun başlıca geçim kaynaklarının uyuşturucu ekiminden sağlanmakta olduğu bilinmektedir. Birleşmiş Milletler verilerine göre Afganistan’daki uyuşturucu üretimi 1997’den 2001 yılına kadar 100 $/kg, 2001- 2002 arasında ise 700 $/kg’a çıktığı bilinmektedir. 2003’de ise bu rakamın 576 $/kg ulaşmış olduğu ve daha sonra da 287 $/kg seviyelerinde seyretmiş olduğu dikkat çekmektedir. Ayrıca, Afganistan’ın doğusunda 79700 aile, kuzey doğusunda 56000 aile, kuzey batı bölgelerinde 21400 aile, merkezi bölgelerde 34400 aile, güney bölgelerinde ise 72500 ailenin uyuşturucu üretimi ile meşgul olduğu bilinmektedir.
Öte yandan, Afganistan’da uyuşturucudan sağlanan bir yıllık gelirin, son iki yıl içerisinde Afganistan’a yapılan yardımların neredeyse üç katı olduğu bilinmektedir. Söz konusu gelirin %80’inin mahalli komutanlara, %10’unun üst düzey devlet memurlarına, %7’sinin uyuşturucu üreten kişilere ve %3’ünün de diğer aracı grup ve kişilere düştüğü bilinmektedir. 2002 yılında Afganistan’a giren uyuşturucu gelirinin 2.3 milyar ABD Doları olduğu ve 2003 yılı itibarıyla bunun yaklaşık %4 oranında arttığı tahmin edilmektedir. Afganistan’da uyuşturucu bağımlılığının her geçen gün arttığı da, ayrıca bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu kapsamda 9 Şubat 2004 tarihinde Afganistan’ın başkenti Kabil’de gerçekleştirilen “Uyuşturucu ile mücadele” konulu bir sempozyumda, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suçlar Dairesi Başkanı, yaptığı konuşmada, Avrupa’da tüketilen eroinin %90.5’ inin Afganistan’da üretilen haşhaştan elde edildiğini ifade etmiştir. Aynı toplantıda konuşan Afganistan Devletine bağlı Uyuşturucu ile Mücadele Merkezi Başkanı Mirvais Yasini, uyuşturucu ile mücadele konusunda dünya ülkelerinin Afganistan’a yardım etmeleri gerektiğini belirtirken, bugüne kadar İngiltere’nin 128 milyon ABD Doları ve Amerikan Çiftçiler Örgütünün de 25 milyon ABD Doları yardım ettiklerini belirtmiştir. Yasini konuşmasında, kendi planları çerçevesinde, Afganistan’da üretilen uyuşturucunun dört yıl içerisinde %30’a indirmek için 300 milyon ABD Dolarına ihtiyaç olduğunun altını çizmiştir.
Öte yandan 11 Eylül gelişmelerinin ardından Afganistan’da uyuşturucu madde üretiminin arttığı da dikkat çekmektedir. Taliban döneminde Afganistan’da yıllık üretim 180 tonken, 2003 yılı itibarıyla bu rakamın 4000 tona çıktığı da dikkatlerden kaçmamaktadır.[6] Tüm bu bilgiler doğrultusunda Afganistan’ın başlı başına bir uyuşturucu üretim merkezi olduğu söylenebilir.
Afganistan’da Uyuşturucu Üreticiliği
Bu noktada, her şeyden önce şu hususun altını çizmekte fayda vardır; Afganistan’da uyuşturucu üretimi halk arasında, en az buğday/arpa ve diğer tarım ürünleri üretimi kadar doğal bir hal almıştır. Afganistan insanın (özellikle de yaşlıların) en önemli sohbet ortamlarından birini oluşturan camilerde bile, uyuşturucu üretimi üzerinde yapılan sohbetlerle karşılaşmak mümkündür, hatta kimileri uyuşturucudan kazandıkları para ile “Allah verirse hacca gitmeyi” planladıklarını ve kimileri de “camii yaptırmayı” düşündüklerini bile söyleyebilirler. Bazı camii havlularına imamlara özel haşhaş ekildiğini görmek, en ilginç manzaralardan birini oluşturmaktadır.
Bilindiği üzere, Afganistan’da komünist rejimi döneminde merkezi hükümetin kontrolünde olmayan, özellikle güneydoğu bölgelerde sınırlı sayıdaki Peştun gruplar tarafından ekilen uyuşturucu maddesi, “mücahit” grupların başlıca finansal kaynağını oluşturmaktaydı. O dönemlerde uyuşturucu ekimi bağlamında, Hikmetyar’ın, “düşman her şekilde vurulabilir, batılılar bizim düşmanımız olduğuna göre biz onları uyuşturucu ile vurmaya çalışırız” şeklindeki ünlü ifadesinden, bazı mücahit liderlerinin uyuşturucu ekimini teşvik ettiği anlaşılmaktadır. Nisan 1992’de Komünist rejiminin yıkılmasından sonra “mücahit” grupların iktidara gelmesi ile nispeten yaygınlaşan uyuşturucu ekimi, ülkenin güney, güneybatı ve diğer bazı bölgelerinde revaç bulmaya başlamıştı. Taliban öncesindeki dönemlerde, artık ülkenin bir çok yerinde uyuşturucu ekimi yaygınlaşarak tüm ülkeyi sarmıştır adeta. Pakistan ile sınırların açılması, gıda maddelerinin Pakistan’dan ülkeye sokulması ve Afganistan’da tarım ürünlerinin fiyatlarının gittikçe düşmesi halkı uyuşturucu üretimine yönlendirmiştir. Bu dönemlerde ülkenin doğu ve kuzey bölgelerinde de uyuşturucu ekimi yaygınlaşmaya başlamıştır. Taliban döneminde ise Taliban’ın baskısı ile kısmen sınırlandırılan uyuşturucu üretimi; daha önce belirttiğimiz üzere, Taliban sonrasındaki gelişmelerle birlikte, bazı bölgelerde kısmen azalmasına karşın ülke genelinde rekor düzeye ulaşmıştır. Taliban öncesindeki dönemlerde pek fazla uyuşturucu ekimine rastlanmayan kuzey bölgelerinin, Taliban rejiminin yıkılmasından sonra, uyuşturucu ekimine yönelmiş olması son derce dikkat çekmektedir.
Bu noktada, Afganistan’da 2002 ve 2003 verilerine bakıldığında, Helmand, Kandahar, Uruzgan, Gor, Nangarhar, Kunar, Nuristan, gibi güney bölgeler ile Nimruz, Farah, Herat, Batghis, Fayrap, Cuzcan, Belh, Badahşan, Tahar ve Kunduz, bölgeleri uyuşturucu üretiminin en fazla olduğu bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tüm bu gelişmeler bağlamında, Afganistan’da uyuşturucu üretiminin kimler tarafından gerçekleştirilmekte olduğu sorusuna gelinecek olursa, bunun tek cevabı var; nerede ise Afganistan çiftçilerinin tümü. Son dönemlerde, arazi sahipleri olan çiftçilerin dışında, arazisi olmayan çiftçiler de uyuşturucu üretimine başlamışlardır. Bu kapsamda Afganistan’da uyuşturucu madde üretiminin şu temel kategorilerde gerçekleştirilmekte olduğu görülmektedir:
a) Arazi Sahiplerinin Uyuşturucu Üretimine Katkısı:
Afganistan’ın sosyal hayatında önemli bir rolü olan ve “mellak” (mülk sahibi) olarak tabir edilen büyük arazi sahipleri uyuşturucu üretiminde de birinci mevkii almaktadırlar. 200 dönümden başlayarak daha fazla araziye sahip olan bu kesim, kendi arazilerinin bir kısmını uyuşturucu ekmek üzere, icar ya da ortaklık usulü ile arazisi olmayan çiftçilere vermektedirler. Arazisinin geri kalan kısmını kendisi diğer tarım ürünleri ekerek işletmektedirler. Ortaklı veya icar usulü ile mülk sahiplerinin arazisini alan arazisiz çiftçiler, aynı zamanda birden fazla “mellak” ile anlaşarak daha fazla araziyi uyuşturucu ekimine tahsis edebilmekte ve bu şekilde, bir kişi onlarca dönümlük araziye uyuşturucu ekmektedir. 200 dönümden daha az araziye sahip olan arazi sahipleri ise, sahip oldukları arazinin en az %25’ine haşhaş ekerek uyuşturucu üretimine katkı yapmaktadırlar. Bu kesimin bazıları arazisinin bir kısmına kendisi, diğer bir kısmını ise; “mellak” kesimin yaptığı gibi kendi çapında daha küçük uyuşturucu üreticilerine ortaklık, ya da icar usulü ile vererek, sahip olduğu arazinin nerede ise %50’sine uyuşturucu ekilmesini sağlamaktadır. Bu şekilde binlerce dönümlük araziye uyuşturucu ekimi gerçekleşmektedir.
b) Ortaklık Usulü ile Uyuşturucu Üretimi:
Yukarıda belirtildiği üzere, arazisi olmayan, genelde başka illerden göç ederek gelen kişiler, yaşadığı il/ilçede, arazi sahipleri ile anlaşmakta ve uyuşturucu üretiminde yapılan masrafların tamamı arazi sahibi olan kişiye ait olmak üzere %50’şer paylaşılmak üzere belli bir anlaşmaya bağlanmaktadır. Yapılan anlaşmalara bağlı olarak, kimi ortaklar, toz haline getirilince paylaşmakta, kimi de nakit paraya dönüştürülünce paylaşmaktadır. Bunun yanında bir diğer ortaklık usulü de; iki kişiden birinin arazisi vardır, bir diğerinin de arazisi yok, ancak, haşhaşı toz haline gelmesini sağlayan atölyesi bulunmaktadır. Arazi sahibi, atölye sahibi ile anlaşarak ortaklık kurmaktadır. Bu şekilde yapılan anlaşmalar çerçevesinde üretilen madde, toz haline getirildikten sonra paylaşılmaktadır. Ortaklık usulünün bir diğer şekli de; çok yaygın olan üçlü ortaklıktır. Birinin arazisi, bir diğerinin de atölyesi ve bir başkasının ise pazarlama potansiyeli ve nakit paraya çevirebilme imkanı bulunmakta. Pazarlama potansiyeli olan kişi her zaman daha fazla hak almaktadır. Bu kitle genellikle komutanlardan oluşmaktadır. Kimi zaman Arazi sahipleri, aynı zamanda birer komutan oldukları için iki payı da kendileri almaktadırlar.
c) İcar Usulü İle Uyuşturucu Üretimi:
Belirtildiği üzere, arazisi olmayan kişiler arazi sahipleriyle anlaşarak, ya ortaklık ya da icar usulü ile uyuşturucu üretmeye devam etmektedirler. İcar usulü ile üretimde, arazisi olmayan kişiler belli bir miktar araziyi, ya belli bir para karşılığı, ya da ürettiği uyuşturucudan yüzde vermek üzere almaktadırlar. Ortaklık usulünden farklı olarak; ortaklıkta, ortak olan taraflar üretilen uyuşturucu, nakit paraya dönüştürülerek paylaştırılıncaya kadar, kendi sorumlulukları çerçevesinde çaba sarf ederler. İcar usulünde ise, arazi sahibi uyuşturucu ekmek üzere arazisini birine bir yıllığına
verdiğinde, hiçbir sorumluluk almamaktadır. Üretilen uyuşturucu toplanınca payına düşen yüzdeyi, anlaştığı karşılık üzerinden almaktadır. Belli bir araziyi icar olarak alan kişiler de, kimi zaman atölye sahipleri ile ortaklık kurmaktalar. Böylece uyuşturucu üretimi yaygın olarak Afganistan’ın hemen hemen her kesimi tarafından üretilmeye devam etmektedir.
Uyuşturucu Üretimi, Mahalli Komutanlar ve Merkezi Hükümet
Yukarıda belirtildiği üzere, Afganistan’da arazi sahibi olan hemen hemen her kes, bir şekilde uyuşturucu üretimine bulaşmıştır. Bilindiği gibi, kısmen feodal bir yapının hakim olduğu Afganistan’da, arazi sahipleri toplumun önde gelen kesimlerini oluşturmaktadır. Afganistan savaşının başlaması ile bu kesim, sahip olduğu bu potansiyelden yararlanarak, belli bir örgüt ile anlaşmış ve elindeki maddi imkanlarla silah temin etmiştir. Zamanla silahlı birlikler oluşturarak rakiplerine galip gelmişlerdir. Bu nedenle günümüzde, arazi sahiplerinin birçoğu, aynı zamanda birer (büyük ya da küçük) komutandırlar. Uyuşturucu üretiminde de en büyük rolü komutanlar oynamaktadır. Komutanlar, aynı zamanda “öşür” adı verilen bir tür vergi uygulayarak uyuşturucudan büyük paylar almaktadırlar. Bunun yanında uyuşturucu ticareti de komutanlar vasıtası ile sağlanmaktadır. Komutanlar devlet dairelerinde çalışan taraftarlarının yardımı ile, ülke çapında uyuşturucu ticaretini sağlamaktadırlar. Aynı zamanda mevcut hükümet içerisinde de önemli görevlerde bulunmaktadırlar.
Diğer taraftan komutanlar kendi bölgelerinde uyuşturucunun ham madde halinden, uyuşturucu haline getirilmek üzere kurulan atölyelerinin açılmasını sağlayarak, uyuşturucu üretiminin çoğalmasını sağlamaktadırlar. Komutanlar, söz konusu atölyelerden en azından %30 pay almaktadırlar. Bir komutanın hakimiyetindeki her hangi bir ilçede ortalama 15 atölyenin bulunduğu dikkate alınırsa ve ya her komutanın en az 300 dönümlük tarım arazisine sahip olduğu dikkate alınırsa, komutanların neden uyuşturucu ekimini teşvik ettikleri açıkça anlaşılmaktadır.
Öte yandan, başlangıçta belirtildiği üzere, Afganistan’da uyuşturucu üretimi sorunu, küresel bir tehdit olmaya devam ederken, merkezi hükümet ve ülkede görev yapan uluslar arası güvenlik güçlerinin, bu sorunun çözülmesi için her hangi bir girişimde bulunduğu da söylenemez. Merkezi hükümet yetkilileri, ülkede uyuşturucu üretiminin en aza indirmek için, 300 milyon dolara ihtiyaç olduğunu açıklarken, şimdiye kadar sadece İngiltere ile ABD’den yardım alındığı o da yetersiz olduğu ifade edilmektedir. Bu kapsamda, İngiltere Devleti 128 Milyon Dolar ve ABD Çiftçiler Örgütü 25 milyon dolar, uyuşturucu ile mücadele konusuna yardım yapmışlardır. Uyuşturucu ile mücadele için yapılan toplam 153 milyon doların tamamının da uyuşturucu ile mücadele için harcanmadığı ve belli kişilerin cebine girdiği iddia edilmektedir. Bir diğer husus da, uyuşturucu ekimini teşvik ederek uyuşturucu üretiminde aktif yer alan komutanların hala silahlı ve güçlü olmaları merkezi hükümetin uyuşturucu üretimine karşı göz yummasına neden olmaktadır. Ayrıca, merkezi hükümetin ülke genelinde; özellikle de Afganistan çiftçilerine yönelik gerçekleştirmekte olduğu bir takım yaptırımların da uyuşturucu ekiminin artmasına neden olduğu söylenebilir.
Bilindiği üzere Afganistan yapı itibarı ile bir tarım ülkesi olarak bilinmektedir. Merkezi hükümetin bir takım icraatlarına bakılacak olursa, tarım üretimini teşvik etmek yerine bir şekilde baltalandığı görülmektedir. Tarım ürünlerinin fiyatı, aynı sınırlar içerisinde anormal derecede farklılık göstermektedir. Örneğin; Kuzey Afganistan’da, 7 kg (Afganistan’da 7 kg = 1 ser) buğdayın fiyatı 18–20 Afgani (yaklaşık 44 Sent –1 $ = 45 Afgani), güney bölgelerinde ise buğdayın 7 kg 60 Afganidir (1.33 $). 7 kg pirincin kuzeydeki fiyatı yaklaşık 1.5 $, ama güney bölgelerinde 7 kg pirincin fiyatı ise yaklaşık 3.5 $’dır. Bu rakamlar Afganistan’ın farklı bölgelerine göre değişiklik göstermektedir. Afganistan’da tarım arazisi bakımından kuzey, diğer bölgelere göre çok daha zengin olduğu için, kuzeyde tarım ürünleri de anormal derecede ucuzdur. Afganistan’ın
diğer bölgelerinde tarım ürünlerinin pahalı olmasına rağmen, kuzeyden, daha doğrusu bir bölgeden diğer bir bölgeye tarım ürünlerinin gitmesi mevcut hükümet tarafından yasaklanmıştır. Bu da ülke içerisinde, tarım ürünlerinde büyük bir dengesizlik yaratmaktadır. Tarım ürünlerinin ticareti yasaklanınca, çiftçilerin ürettikleri tarım ürünleri ellerinde kalmakta ve ürün fazlalığı ortaya çıkmaktadır. Ürün fazlalığı ise fiyatların anormal derecede düşmesine neden olmaktadır. Afganistan’ın kendi çiftçisi ürün fazlalığından şikayet etmeye devam ederken ve tarım ürünlerinin her türlü ticareti devlet tarafından yasaklanmışken, güney bölgelerdeki pazarları ise Pakistan’dan getirilen tarım ürünleri işgal etmektedir. Bu da Afganistan çiftçisine büyük bir darbe vurmaktadır. Ayrıca, Afganistan’a gıda yardımı adı ile BM başta olmak üzere bir çok ülke, tarım ürünleri göndermektedir. Ürün fazlası olan her ülke, ihtiyacından fazla kısmı Afganistan’a yardım adı ile göndermektedir. Merkezi hükümet ise, diğer ülkelerden yardım olarak gelen ve Afganistan çiftçisinin ürettiği üründen daha kalitesiz tarım ürünlerini piyasa fiyatının çok daha üstünde bir fiyatla Afganistan çiftçisine “tohumluk” olarak satmaktadır. Öyle ki, küçük çiftçilerin bir yıl içerisinde aldıkları buğday, bir yıllık “tohumluk” buğday fiyatını zor karşılamaktadır. Bu da Afganistan çiftçisine vurulan büyük bir darbe olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülke çapında tarım ürünlerinin ticaretinin yasaklanması ve yaşanan tüm bu dengesizlikler, ülkedeki çiftçiyi uyuşturucu ekimine zorlamaktadır. Kısacası uyuşturucu üretiminin bir şekilde devlet tarafından kanalize edildiğini söylemek mümkündür. Hükümet, tohumluk buğdayı çiftçiye en azından piyasa fiyatına verirse ve Afganistan çiftçisinin ürettikleri tarım ürünlerinin ticaretinin yapılmasını serbest bırakır ve çiftçiyi teşvik ederse, çok büyük paralar sarf edilmeden uyuşturucu üretimi, tamamen ortadan kalkmasa bile kısmen azalabilir. Kanaatimizce, Afganistan’da tarım ürünlerinin ticaretinin yasaklanması ve tarım ürünlerinin fiyatlarındaki dengesizlik birilerinin; özellikle uyuşturucu üretimcisi olan komutanların ciddi bir şekilde işine yaramaktadır. Ayrıca, bu dengesizliğin doğrudan Pakistan çiftçisine yaradığı da açıkça ortadadır. Diğer taraftan Afganistan’daki uyuşturucu üretimi, ABD’nin bölgedeki, uzun süreli varlığını meşru kılmaktadır. Bu bakımdan, uyuşturucu üretiminin, Pakistan, ABD ve mevcut hükümet içerisinde yer alan komutanların işine yaradığı söylenebilir. Bu nedenle uyuşturucu üretimini engellemek için bugüne kadar her hangi bir çalışmanın ciddi olarak yapılmadığı görülmektedir.
Dünyaya Açılan Uyuşturucu Ticareti Yolları
Bilindiği üzere, uyuşturucu maddelerin doğasından kaynaklanan etkileri, yasa dışı ticaretten elde edilen yüksek kar, çıkar gruplarınca suiistimal edilmekte ve risk gruplarını oluşturan insanlardaki merak ve özenti gibi unsurlar da eklenince, dünyanın her bölgesinde büyük bir tüketici kitlenin meydana gelmesi kaçınılmaz olmaktadır. Tüketici kitlelere ulaşmak için, uyuşturucu tacirleri “güvenli yol” ilkesi esası ile bir takım güzergahlar arama eğilimine girmektedirler. Bu güzergahlar aranırken, ülkenin siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri yapısı da göz önünde bulundurulmaktadır. Uyuşturucu tacirleri, kendilerince güvenli olarak kabul ettikleri güzergah ülkelerin siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri yapısının zayıf olmasına dikkat etmektedirler. Uyuşturucu tacirlerinin kullandıkları diğer bir yöntem ise, üretici ülkelerden temin ettikleri uyuşturucu maddeleri, mümkün olduğu kadar kısa sürede, kendilerince daha güvenli olan ülkelere sevk ederek buralarda depoladıkları maddeleri, daha sonra partiler halinde Batı Avrupa pazarlarına göndermektir.
Bu esaslar açısından bakıldığında, Afganistan ve çevre ülkelerindeki koşullar, uyuşturucu “depolama” ve ticareti için son derece elverişli görülmektedir. Bu kapsamda, uzun yıllar boyunca “Altın Hilal” adı ile ün kazanmış olan, Afganistan, İran ve Pakistan üçgeni adeta bir uyuşturucu üretimi cenneti haline gelmiştir. Son dönemlerde, değişen şartlar çerçevesinde uyuşturucu tacirlerinin yeni “depolama” bölgeleri ve yeni ticaret yolları arayışına girmiş oldukları bilinmektedir. Bu arayışlar neticesinde, Afganistan’dan elde edilen uyuşturucu maddesinin Batı
Avrupa pazarlarına ulaştırmak için, üç rotanın kullanıldığı bilinmektedir. Ancak, bunlar arasında, yukarıda söz edildiği esaslar çerçevesinde, siyasal otoritelerin zayıf olduğu, muhalefet adı ile radikal grupların aktif olarak faaliyette olduğu Orta Asya ülkeleri, uyuşturucu tacirlerince en güvenilir güzergah olarak kabul ettikleri bölge haline gelmiştir. Bu nedenle son dönemlerde, Afganistan’ın kuzeyindeki ülkeler; özellikle de bu ülkeler arasında siyasal, ekonomik ve askeri yapı bakımından zayıf olan Tacikistan, uyuşturucu ticareti için en fazla tercih edilen bir yol olarak karşımıza çıkmaktadır. İddialara göre, Tacikistan’ın üzerinden; Tacikistan, Özbekistan ve Kırgızistan üçgeninde yer alan Fergane Vadisine gelen uyuşturucu maddesi, bu bölgede depolanmakta ve daha sonra buradan diğer bölgelere doğru intikal edilmektedir. Bu da, hiç kuşkusuz tüm Orta Asya ülkeleri için son derece ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede, Afganistan’dan elde edilen uyuşturucu maddesinin Batı Avrupa’ya kadar uzanan ticaret yolları konusuna kısaca değinilecek olursa, şu yollar karşımıza çıkmaktadır:
a) İran Üzerinden Balkan Rotası: Afganistan’dan elde edilen uyuşturucu maddesi, İran üzerinden Türkiye topraklarına getirilmekte ve burada iki kola ayrılmaktadır. Birincisi, Bulgaristan ya da Karadeniz üzerinden Romanya’ya götürülmektedir. Burada yine iki yöne ayrılan ticaret yolunun biri, Ukrayna ve Beyaz Rusya üzerinden Baltık ülkelerine uzanırken, bir diğer ise, Macaristan ve Avusturya üzerinden Batı Avrupa’ya ulaşmaktadır. İran üzerinden Türkiye’ye ulaşan ikinci rotada ise çoğu kez Akdeniz kullanılmaktadır. Türkiye ve Yunanistan üzerinden deniz yolu ile Batı Avrupa’ya uzanmaktadır.
Bu arada şu noktanın altını çizmekte fayda vardır; Balkan rotası adı ile bilinen güzergah, özellikle Afganistan’da üretilen uyuşturucu maddesini, Avrupa uyuşturucu pazarlarına nakletmek üzere uzun uyuşturucu tacirlerinin kullandıkları önemli güzergahlardan biri olmuştur. Türkiye, doğudan batıya doğal uyuşturucuların trafiğinden etkilenirken, batıdan doğuya ise kimyasal ve sentetiklerin kaçakçılığından etkilenerek çift taraflı bir akıma maruz kalmaktadır.
b) Pakistan Üzerinden Doğu Akdeniz Rotası: Pakistan istikametine intikal edilen uyuşturucu maddesi daha fazla Afganistan’ın güney bölgelerinden elde edilmektedir. Pakistan’ın güneybatısın Hint Okyanusuna ulaştırılan uyuşturucu maddesi, burada gemiler ile Basra Körfezi üzerinden, Yemen ve S. Arabistan yolu ile Ürdün ve Mısıra kadar ulaşmaktadır. Bu bölgelerde yeniden gemilere yüklenen uyuşturucu maddesi, deniz yolu ile G. Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa pazarına ulaşmaktadır.
c) Orta Asya’dan Karadeniz Rotası: Orta Asya ülkeleri üzerinden yapılan uyuşturucu ticareti, özellikle son 10 yıldan beri, en çok tercih edilen bir güzergah olarak karşımıza çıkmaktadır. Afganistan’ın kuzey bölgelerine yetiştirilen uyuşturucu maddesi, iki yönlü olarak Orta Asya ülkeleri üzerinden Avrupa pazarlarına ulaşmaktadır. Bu yollardan biri; Özbekistan ve Tacikistan üzerinden Fergane vadisine ulaşmakta ve buradan, Kırgızistan ve Kazakistan yolu ile Rusya’ya ve buradan Avrupa pazarlarına uzanmaktadır.
Orta Asya güzergahındaki bir diğer yol ise; Türkmenistan üzerinden Hazar Denizi yolu ile Azerbaycan ve Gürcistan’a ulaşmaktadır. Buradan Karadeniz yolu ile Ukrayna üzerinden Beyaz Rusya ve Polonya’ya kadar uzanmaktadır. Bu güzergah üzerinden Avrupa pazarlarına ulaşmaktadır.
Uyuşturucu Ticareti ve Tacikistan
Taliban rejimi öncesinde, Orta Asya ülkeleri ile sınırı olan, Afganistan’ın kuzey ve kuzeydoğu bölgelerinde uyuşturucu ekimi, bugünkü kadar yaygın değildi. Ancak, 1996- 97’yıllarında Taliban örgütünün ülkenin kuzeyine doğru ilerlemesi ve Taliban yönetiminin, hakim olduğu bölgelerde İslami kurallar çerçevesinde uyuşturucu ekiminin kısmen yasaklanmış olması neticesinde, daha önce güney bölgelerde uyuşturucu ekimi ve ticareti ile meşgul olan kişilerin kuzey bölgelere yerleşmesi ile bu bölgelerde de uyuşturucu ekimi revaç bulmuştur. Bu dönemlerde, Rusya ve Orta Asya ülkelerinin, “Kuzey İttifakı” adı ile bilinen Taliban karşıtı grupları desteklemesi, “Kuzey İttifakı” lideri Burhaneddin Rabbani’nin Tacikistan’a yerleşmesi ve bu kapsamda Tacikistan ile Afganistan arasındaki sınırların açık tutulması, uyuşturucu tacirlerini için yeni bir fırsatın doğmasına sebebiyet vermiştir. Ayrıca, Tacikistan ile Afganistan sınırlarının yeterince korunamaması ve söz konusu sınırlarda görev yapan Rus sınır muhafızları birliklerinin de bu işin içine girmesi, uyuşturucu tacirleri için vazgeçilmez bir fırsat yaratmıştır. Böylece Tacikistan kapısı, uyuşturucu tacirleri için, en güvenilir bir kapı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kuşkusuz bu da en fazla Tacikistan’ı etkilemektedir.
2003 yılı Eylül ayında, BM Suçlar ve Uyuşturucu Bürosu (UN Office on Drugs and Crime), yayınlamış olduğu bir raporda, Afganistan’ın kuzey ve kuzeydoğu bölgelerinde, Tacikistan’a geçirilmek üzere 3.500 tonluk bir uyuşturucunun depolandığını ifade etmişti. 3.500 tonluk uyuşturucu maddesinin Tacikistan üzerinden geçirilmesi ciddi bir sorun demektir.
Tacikistan, bağımsızlığını alması ile yaşadığı iç savaşlar döneminde, Afganistan’dan gelen silah ve uyuşturucu tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır. Özellikle son dönemlerde daha fazla yoğunlaşan uyuşturucu ticaretini önlemek için, Tacikistan devleti, uluslararası kuruluşlardan yardım talebinde bulunmaktadır. Bu kapsamda, Temmuz 2003’te, Tacikistan Devlet Başkanı İmamali Rahmanov, özellikle uyuşturucu ile mücadele konusunda, bir işbirliği öneri paketi hazırlayarak, Birleşmiş Milletler, ABD, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) ve Şanghay İşbirliği Örgütü üye ülkelerine göndermişti. Rahmanov, söz konusu öneri paketinde, uyuşturucu ile mücadele konusunda bir uluslararası iş birliği teşkilatı kurulmasını ve bu teşkilatın da Tacikistan – Afganistan sınırlarında görev yapmasını istemekteydi. Ancak, bu konuda yapılan birkaç toplantı dışında, Rahmanov’un önerilerinin ciddiye alınmadığı görülmektedir. Ayrıca, söz konusu toplantılarda alınana kararların, henüz gerçekleştirileme aşamasında her hangi bir ilerlemenin yaşandığı söylenemez.
Afganistan’dan elde edilen uyuşturucunun Orta Asya ülkeleri üzerinden Rusya yolu ile Batı Avrupa pazarlarına ulaşan rotanın, Orta Asya ülkelerindeki, siyasal otoritelerin zayıflığı nedeni ile, uyuşturucu tacirlerinin en fazla tercih ettiği yol olduğuna daha önce değinilmişti. Bu noktada, söz konusu uyuşturucu ticareti yolunun güvenliğinin sağlanması için, Ağustos 2003’te Rusya’dan bazı sınır güvenlik uzmanları bölgede bir takım incelemeler yapmak üzere, Tacikistan’a gelmiştir. Ardından, 22 Eylül 2003 tarihinde, BDT ülkeleri İçişleri temsilcileri Tacikistan başkenti Duşanbe’de toplanarak, uyuşturucu ile mücadele konusunu ele almış ve bu konuda Tacikistan’a “ciddi” destek verilmesi gerektiğini kararlaştırmışlardı. Ancak bu da sonuçsuz kalmıştır. Yine aynı günlerde, ABD ve AB sınır güvenlik uzmanları Tacikistan başkenti Duşanbe’de toplanarak ortak bir karar alma yönünde fikir birliğine varmışlardı. Bu toplantıda, Tacikistan Devlet Başkanı Rahmanov, uyuşturucu ile mücadele konusundaki ısrarlarını yeniden dile getirdi. Afganistan’da yeni bir dönemin başlamasına rağmen, uyuşturucu ticaretinin hala dünya için büyük bir tehdit oluşturmaya devam ettiğini ve mevcut gelişmelerin bu sorunu çözemediğini belirtti. Tacikistan’ın tek başına uyuşturucu ile mücadele konusunda yetersiz olduğunu ve mücadele etmek için bir uluslararası koalisyon kurulması gerektiğini ifade etmişti. Bu çerçevede AB ve ABD sınır güvenlik uzmanları, Rahmanov’un sözlerini onayladıktan sonra, uyuşturucu ticaretinin tüm dünya için bir
tehdit oluşturduğunu, dolayısı ile bu tehdidi önlemek için sadece Orta Asya ülkelerinin değil, tüm dünya ülkelerinin bir araya gelmesi gerektiğinin altını çizmişlerdi. Son olarak 20 Ekim 2003 tarihinde, Şanghay İşbirliği Örgütüne üye ülkelerin, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına bağlı güvenlik uzmanları, Tacikistan Başkenti Duşanbe’de bir araya gelmişlerdi. Yapılan açıklamalara göre Toplantının temel amacının, Afganistan’dan kaynaklanarak, Tacikistan üzerinden dünyaya yayılan uyuşturucu ticaretini önlemek olduğu ifade edilmişti. Ancak, yapılan tüm bu toplantılarda, sayısız konuların altına imza atılmasına rağmen, alınan kararların hayata geçirilmesi noktasında belli bir ilerlemenin sağlanamaması dikkat çekmektedir. Fakat, uyuşturucu ile mücadele konusunda, bugüne kadar sadece Rusya’dan bir takım yardımlar alındığı bilinmektedir. Bu kapsamda, Rusya’nın “Uyuşturucu Denetimi Komitası Başkanı” 25 Ağustos 2003’te Tacikistan başkenti Duşanbe’ye gelerek geniş çaplı bir araştırma yaptırdığı bilinmektedir. Bu yönde yapılan bazı değerlendirmelere göre, Rusya’nın Tacikistan –Afganistan sınır bölgelerinde yeni bir “Uyuşturucu Denetleme Birimi” kurmayı hedeflediği de bilinmektedir.
Rusya’nın, uyuşturucu ile mücadele konusunda, Tacikistan’a diğer ülkelerden daha fazla yardım etmesinin iki temel nedeninin olabileceğini söylemek mümkündür. Bunlardan biri; daha önce söz edildiği üzere, Tacikistan üzerinden geçen uyuşturucu maddesi, Fergane vadisi, Kırgızistan ve Kazakistan yolu ile Rusya’ya ulaşmakta ve buradan Avrupa pazarlarına dağıtılmaktadır. Bu durum doğal olarak Rusya açısından da ciddi tehlikeler yaratmaktadır. Rusya, bu tehdidi engellemek için Tacikistan’a yardım etmek mecburiyetindedir. İkincisi ise; ABD’nin bölgeye yerleşmesinden sonra, Rusya bölgedeki nüfuzunu kaybetme korkusuna girmiştir. Son gelişmeler ile birlikte, özellikle Özbekistan’ın Rusya’ya karşı bir tavır içine girmiş olması Rusya’yı endişelendirmiştir. Özbekistan’ı denetim altında tutmak için, Tacikistan’daki varlığını koruması gerekiri, bu nedenle, hem Özbekistan’ı denetleyebilmek, hem de bölgedeki varlığını muhafaza edebilmek için, Tacikistan’a yardım etmektedir. Neticede her ikisinin de Rusya’nın çıkarlarına olduğu dikkate alınırsa, Rusya’nın bu konuda Tacikistan’a daha fazla yardım etmesi gerekebilir.
SONUÇ
Görüldüğü üzere, Afganistan’da Taliban rejiminin yıkılması ve uluslararası güvenlik güçlerinin Afganistan’a yerleşmesi, bu ülkenin en büyük sorunlarından biri olan uyuşturucu üretimi sorununun önüne geçememiştir. Aksine, Taliban rejiminin yıkılmasından sonra, ülke genelinde uyuşturucu üretimi daha fazla artarak, belli grupların amaçlarına ve çıkarlarına hizmet etmeye devam etmektedir. Kuşkusuz, bu grupların başında Afganistan geneline hala hakimiyet kurmakta olan mahalli komutanlar ile bölgesel liderler gelmektedir. Mevcut hükümeti içerisinde önemli görevlerde bulunan söz konusu komutanlar, hükümet içerisindeki potansiyellerini kullanarak, doğrudan ya da dolaylı olarak uyuşturucu üretimine katkı yapmaktadırlar. Öte yandan, Afganistan genelinde uygulanan hükümet yaptırımlarının, ülkedeki çiftçiye vurulan en büyük bir darbe olmakla birlikte, bu yol ile uyuşturucu ekiminin kanalize edildiği de açık bir şekilde görülmektedir. Tüm bunların, uyuşturucu üretimine katkıda bulunan komutanların işine geldiğine şüphe yoktur. Ayrıca, “uluslararası terörizmle mücadele” kapsamında Afganistan ve Orta Asya ülkelerine yerleşen ABD’nin, bu konuda her hangi bir girişimde bulunmaması da son derece dikkat çekmektedir.
Diğer taraftan, Afganistan’da üretilen uyuşturucu maddesi, üç yönlü olarak dünya pazarlarına dağıtılmak sureti ile küresel bir tehdit olmaya devam ederken, son günlerde olarak Orta Asya ülkelerinden Afganistan’a sokulan kimyasal madde kaçakçılığı da gündeme gelmiştir. Bu da, yeni bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır. Eski SSCB döneminde, Moskova denetimindeki nükleer santrallerin en büyüklerinden birinin de bugünkü Kazakistan’da olduğu bilinmektedir. Bu silahların deneylerinin, Aral Gölündeki Vozrojdeniye (Barsa Kelmas) Adasında yapıldığı bilinmekteydi. Sovyetlerin dağılmasından sonra bu bölgedeki biyolojik silah tesisleri ve diğer
nükleer santrallerinin tamamen tahrip edildiği bilinmektedir. Ancak, bu tesislerde çok sayıda hırsızlık olaylarının yaşandığı, çeşitli yayın organlarına yeterince yansımıştı. 7 Ocak – 4 Şubat 2004 tarihleri arasında gerçekleştirilen Afganistan ziyareti esnasında, Tacikistan sınırına yakın, Tahhar ve Badahşan bölgelerinde yapılan incelemeler neticesinde, bu bölgeleri kontrolü altında bulunduran komutanların bir çoğunun, Tacikistanlı uyuşturucu tacirlerine verdikleri uyuşturucu madde karşılığında, uranyum ve cıva gibi kimyasal madde aldıkları ve daha sonra bu maddelerin, İran’a gönderdikleri açıkça anlaşılmıştır. Kazakistan’dan çalınan kimyasal maddelerin, Kırgızistan’dan Fergane vadisi ile Tacikistan’a ve Tacikistan’dan da Afganistan’a getirildiği bilinmektedir.
Tüm bu sorunların, bölgede görev yapan uluslararası güvenlik güçlerince bilinmemesine imkan yoktur. Her ne kadar, Tacikistan sınırına yakın olan bölgeler, uluslararası güvenlik güçlerinin görev alanından uzakta olsa da, etki alanı dahilinde olduğu söylenebilir. Bu bakımdan, uluslararası güvenlik güçlerinin, yeni bir çatışmanın yaşanmasını engellemek için duruma müdahale etmiyor olabileceğini ifade etmek mümkündür. Ancak, bölgedeki uyuşturucu ve kimyasal madde kaçakçılığının doğurabileceği sonuçlar itibarı ile düşünülürse, bölgesel bir sorundan ziyade, küresel bir tehdit olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki uluslararası güvenlik güçlerinin müdahale hakkının bulunması gerekmektedir. Fakat, hadisenin bir başka boyutu dikkate alınırsa; “uluslararası terörizmle mücadele” kapsamında bölgedeki varlığını meşrulaştıran ABD, uzun vadeli olarak bölgedeki varlığını, uyuşturucu ve kimyasal madde kaçakçılığı sorununu ile meşrulaştırabilir. Bu açıdan bakıldığında, uyuşturucu sorunu ve kimyasal madde sorununun, doğrudan yada dolaylı olarak ABD’nin amaçlarına da hizmet ettiği söylenebilir. Ancak bunun, söz konusu sorunların ortadan kaldırılması noktasında, her hangi bir etkisinden söz etmek mümkün değildir. Dolayısı ile, Afganistan’dan dünyayı tehdit eden uyuşturucu ve Orta Asya ülkelerinden gelen kimyasal madde kaçakçılığı sorunları, uzun bire süre küresel bir tehdit olmaya devam edebilir.
Afganistan’da Uyuşturucu üretiminin; Taliban rejimi dönemine göre artmış olmasına ilişkin bilgiler, 2002 yılı BM raporuna dayanmaktadır.
Alıntılar:
Forty-fifth session of the Commission on Narcotic Drugs Afghanpaper, 11 Şubat 2004 Afghan Foreign Minister Meets UNOV Director - General; Counter-Narcotic Efforts Discussed United Nations Office Drugs And Crime- Afganıstan, Opium Survey, 2003 United Nations Office Drugs And Crime- Afganıstan, Opium Survey, 2003 ASAM Günlük Küresel Değerlendirme Bülteni, 25 Eylül 2003
GÜNEY AMERİKA KAYNAYAN KAZAN
Asya'nın dışında Amerika kıtası da büyük ölçekli eroin üreticisi. Amerikan Haber alma ve Araştırma Bürosu Terörizm ve Narkotik Analizi bölümünden İsabel Schell'in, geçtiğimiz yıllarda Uyuşturucu Kongresi için hazırladığı raporda, Meksika'nın Amerika Birleşik Devletleri eroin pazarının yüzde 30'unu elinde tuttuğu belirtiliyor. 90'lı yılların başında Meksika'nın ürettiği 8500 hektar opium 8,5 ton eroine eş değerdeydi. Ancak son yıllarda Meksika hükümetlerinin çabalarıyla opium üretimi azaltıldı.
Fakat özellikle Meksika'nın kuzeyinden Guatamala sınırına kadar uzanan şerit üzerinde yapılan opium yani haşhaş ekimi hükümetin ve bütün Meksika ordusunun bütün engelleme çabalarına rağmen, çiftçilerin yeni teknikler geliştirerek tarlalarını kamufle etmeleri ve dağıtmaları ile süedürülmektedir.
Meksika'da 200 kadar yasadışı faaliyet gösteren grup eroinle birlikte başka uyuşturucuların taşınması ve kaçakçılığı işini yapmaktadır. Bu büyük aile organizasyonlarının en büyüğü Herrera organizasyonudur. Lideri hapiste olmasına rağmen, yine çoğunlukla onun direktifleri ile kuzenleri tarafından yürütülmektedir.
Meksika ordusu gücünün yüzde 25'ini uyuşturucu kaçakçılığına karşı mücadele için kullanmaktadır. Uyuşturucu kralı Miquel Felix Gallardo da dahil olmak üzere büyük kaçakçılar ele geçirilmiştir. Bu çabalar sonucu Meksika'da eroin üretimi ve taşımacılığı azalmış olmakla birlikte daha çok kokaine dönülmüştür. Kokain meselesine daha sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak yer vereceğiz.
Bu zorlamalar eroin taşıyıcılarını daha çok Guatamala'ya kaydırdı. Guatamala'ya giren kara para afyon üretimini yüreklendirdi. 1000 hektar alanda ekim yapılmaya başlandı.Kolombiya satıcıları kadar olmamakla birlikte çok iyi silahlanmış olan Meksika'lı satıcılar büyük şiddet eylemleri yaratmaktan kaçınmadılar. Polisle ve askerle şiddetli çatışmalara girdiler.
Meksika ve Guatamala eroin üretiminin hemen hepsi Amerikan pazarına girmektedir.
Güney Amerika'da Kolombiya büyük finans gücü olan ve büyük oranda kaçakçılığa katılan bir ülke. Kolombiya aynı zamanda büyük çapta kokain üreten bir ülke olduğu için Kolombiya'lı organizasyonlara daha ileride kokain konusu içinde de yer vereceğim.
Haşhaş dünyanın hemen her yerinde yetiştirilebiliyor. Sadece Afrika'da yetiştirilmemiştir. Ancak oraya da sıçraması muhtemeldir. Fakat Nijeryalılar 70'li yıllardan beri eroin trafiğinde kurye olarak faaliyet gösteriyorlar. Nijerya organizasyonları Sino-Tai, Pakistan ve Hint organizasyonları ile birlikte çalışıyorlar.
Nijerya'nın nüfusu resmi 110 milyon. Gayri resmi 150 milyon. Ülkede 175 ayrı anlaşılmaz dil konuşuluyor. Bir insanın ömür boyu tespit edebileceğinden daha fazla etnik grup var. Klanlar halinde yaşıyorlar ve kaçakçılık yapıyorlar. Grubu belirlemek güvenlik güçleri için kabus gibi bir şey. Birkaç kişinin dışında hiç kimsenin bilmediği diller var. İz sürerken dili bilen bir ya da birkaç kişiyi bulmak lazım. Bu en büyük problem.
Nijeryalıların büyük bir sahtekarlık, kalpazanlık yetenekleri var. Seyahat dökümanları düzenliyorlar. Asıllarından ayırt etmek mümkün değil. Bunlar taşıma organizasyonları tarafından kullanılıyor. Ülkede büyük rüşvet ve yolsuzluk olayları yaşanıyor. Diplomatlar, iş adamları, bakanlar herkes bu işe karışmış olabiliyor.
Bütün dünyada uyuşturucu ticaretinin iç savaşlar ve terörle yakından bağlantılı olduğu açıkça görülüyor. Devletin kontrol edemediği özel bölgeler oluşturuluyor ve uyuşturucu ticareti başlıyor. Orta Amerika, Afganistan, Pakistan, Irak gibi ülkelerin uyuşturucu ile ilgili major bölgeler olması son derece doğal. Buralarda iç savaş yaşanıyor. Terör kol geziyor.
Yasal kontrolü olmayan bölge ekiliyor, biçiliyor. Ürün savaş şartlarında daha kolay taşınıyor. Haşhaş isyancı çiftçiler için en ideal ürün kabul ediliyor. Sulama ve bakım gerektirmez ve süratle büyük paraya döner.
Yıllar önce Pakistan ordusu Belucistan'da o güne kadar ele geçirilmiş en büyük miktar olan 1700 kilo saf eroin ele geçirdiğinde , en üst düzeydeki kumandan panik halinde, “Aman Allahım bunu nasıl buldular, bunu şimdi ne yapacağız” diyerek acizliğini belirtmişti.
İç savaşlar ve terör, uyuşturucunun ve bağımlılığın getirdiği insan sefaletinin, ölümlerinin kara paralarıyla beslenmektedir. İç savaşları, ülkeleri yangına çeviren terörü, savaşları destekleyen her ülke insanlık adına suçludur. Benim ülkeme kasteden teröristler kötüdür, senin ülkeni yıkmaya çalışanlar iyidir diyen çifte standartlı sözde uygar ülkeler bir gün yangının kesinlikle kendilerini de saracağını bilmelidir. Bıçağın soğuk yüzü, hiç kuşku yok ki, er ya da geç kendilerine dönecektir.
KOKAİN BARONLARI VE DEA SAVAŞÇILARI
Yazı dizimizde detaylarıyla eroin fırtınası üzerinde durduk. Oysa eroinin dışında daha çok ağırlıklı olarak batı yarım kürede üretimi yapılan “kokain” ve “crack” daha çok gençlerin kullandığı ve son derece yaygın bulunan bağımlılık veren maddeler.
Kokain ve crack en kolay bağımlılık kazandırabilen, üretici ve kullanıcı alanı en fazla genişleyen, en kolay yayılma eğilimi gösteren uyarıcılar.
Dünya genelinde koka üretimi 300 bin ton civarındadır. Sadece Kolombiya, Bolivya ve Peru’nun kokain üretimi 11.70 tonun üzerindedir. Bu kokain doğrudan doğruya dünya kara pazarına sürülmektedir. Bu meblağın perakende fiyatı 10 trilyon lirayı aşan bir rakamdır. İlaç alışkanlığının ülkelere verdiği zarar ise trilyonlarla ölçülemeyecek boyutlardadır.
DEA, Amerika’nın uyuşturucuya karşı stratejilerini uygulayan ajansı ülkelerin desteğini alarak Orta ve Güney Amerika’da kokain ile ilgili çok başarılı operasyonlara imza attı. Peru’da, Bolivya’da, Guatamala’da, Kolombiya’da, Meksika’da önemli operasyonlar gerçekleştirildi. Bolivya’da Safe Haven Operasyonunda, Bolivya Hükümet Kuvvetleri’nin 600 polisi ve askerî personeli ile büyük bir satış ve kaçakçılık merkezinde Bolivya Hükümeti adına kontrolü ele geçirdi. 11 baz kokain laboratuvarı, 5 kokain HCL Proses merkezi, çiftlikler, malikaneler, uçak hangarları ve 42 hava aracını ele geçirdi.
Bol patlayıcılı Hollywood filmlerine konu olan bu operasyonlar kokaine vurulmuş önemli bir darbeydi.
Bir başka operasyonda Guatamala’da 14 metrik ton kokain HCL yakalandı; çok sayıda uçak, taşıma aracı ve cihaz ele geçirildi.
DEA sadece fiziksel mücadele ile değil, önemli finansal operasyonlarla da uyuşturucuya karşı mücadelesini sürdürdü. Uluslararası narkotik satıcılarına ve kaçakçılarına ait fonlara, taşıt araçlarına, mülklere ve diğer mallara el koyarak, bunların kamulaştırılmasını sağladı.
Bu operasyonlarda ve diğerlerinde karşı karşıya kalınan en büyük güçlükler bu çağın en büyük kokuşmuşluğuna karşı yasaların boşluğundan kaynaklanmaktaydı. Mevcut yasaların denetiminde olmayan kovuşturmalar, kaçak suçluların yargılanması, kanun kaçaklarının tutuklanması, kara paranın aklanması gibi finansal suçlara karşı alınacak önlemler yasa koyucuların öncelikle ele alması gereken konular.
1992 tarihli Uluslararası Narkotik Kontrolü Strateji Raporu’nda dünyada koka ekiminin çeşitli kontrollerle 211.800 hektardan 206.000 hektara indirildiği belirtiliyordu.
Amerika Birleşik Devletleri dışındaki batı yarımküre ülkeleri 180 metrik ton baz ve kokain HCL ele geçirdiler. Bunun sokaktaki fiyatı 650 milyar liradır. Buna ek olarak Meksika, yerli opium ve kanabis ürünü üzerinde zorlayıcı ve kökünü kurutucu önlemler aldı.
Kolombiya 1991’de kendi rekorunu kırdı ve 87 metrik ton kokain HCL ele geçirdi. Koka ekimi % 7 daha azalarak 37.500 hektar alana indi. Eskobar, kartel işlerini hapishaneden yürütme yeteneği ile dünyayı hayrete ve endişeye sevk ediyor.
Bolivya koka üretim alanlarını % 10’a, son 4 yılın en alt seviyesine indirdi. Bolivya’da 47.900 hektar alanda koka ekimi yapılıyor.
Peru’da hükümetin karşı karşıya kaldığı süregen terörizm, ekonomik sarsıntılar, yaygın suistimaller sonucu kokain ticaretinde etkili bir mücadele vermemesine rağmen 13.500 tohumluk yatağının kökünü kazıdı. Peru’da 120.800 hektar alana koka ekiliyor.
Meksika ve Orta Amerika önleyici yasalar ve yasaklama çabalarıyla kokain kaçakçılığı ile mücadele etti. 50 metrik ton ile kendi yakalama rekorunu kırdı. Üretimde ciddi gerilemeler oldu. Orta Amerika’da, Karaipler’de, Bahama’da kaçakçıların ve kaçak malın yakalanması konusunda ciddi tedbirler alındı.
1991’de 58 ülke daha narkotikle ilgili BM Konvansiyonu normlarına katılarak imza attı.
Buna rağmen daha hala bu kara ticaretin dev boyutlu kârlarıyla beslenen rüşvet ve suistimaller, ekonomik problemler, politik istikrarsızlık ve sosyal huzursuzluk zayıflayan hükümetlerin gücünü emmeye devam ediyor.
Uyuşturucu mafyaları bu her yıl yakalanan tonlarla narkotikten edindikleri ciddi kayıplara rağmen, çok iyi silahlanmışlar. Çok büyük finans kaynaklarına sahip olmayı sürdürüyorlar. Hatta bu ağır darbelere rağmen arz-talep dengesindeki eşitliği sağlamakta hiç de zorlanmıyorlar.
Her türlü şiddet eylemine girmeye çok hevesli görünüyorlar. Zayıf hukuki sistemleri ve yüksek istikrarsızlık seviyesi olan toplumları çökertmek için ellerinde büyük bir güç var. Uyuşturucu kartellerinin elinde birkaç milli hükümeti besleyecek kadar büyük kaynaklar var. Çok kısa zamanda milyonlarca dolar sahibi olabiliyorlar. Hiçbir milli otoriteye para ödemek zorunda değiller. Bu imkan onlara hükümetlerin altını oymak için büyük bir güç veriyor.
Politik ve askeri liderleri kolaylıkla satın alabiliyorlar. Pek çok ülkede milli hedefler ve milli onur, uyuşturucunun yarattığı suistimallerle sıfırlanıyor.
Bu mücadelede uyuşturucu kartelleri, rüşvet ve suistimallerin yanısıra, işsizlik ve yoksulluk sınırı da önemli bir karşı unsur. Birçok ülkede yoksul çiftçiler ve işsiz köylülerin tek umudu yeşil altın.
KOLOMBİYALI UYUŞTURUCU BARONU ÖLÜ BULUNDU Şubat - 2008
Kolombiyalı Norte del Vale uyuşturucu kartelinin lideri “sabun” lakaplı Wilber Valera Venezüella’nın Merida eyaletinde ölü bulundu. Uzun ve kanlı bir geçmişe sahip olan ve başına 5 milyon dolar ödül konmuş olan Valera’nın bir iç hesaplaşmada öldürüldüğü sanılıyor. Pablo Escobar’la da ilişkisi bulunan Valera’nın yönettiği kartelin, ABD’ye ve Avrupa’ya binlerce ton uyuşturucu aktardığı tahmin ediliyor.
Öte yandan ölüm haberinin ardından açıklama yapan Birleşik Devletler ve Kolombiya istihbaratları, Valera’nın en azında bir yıldır Venezüella’da saklandığını tahmin ettiklerini belirtirken, bu haberi yapan BBC gibi medya kurumları da gerçekleri çarpıtarak Venezüella’nın Kolombiya’ya giden uyuşturucunun geçişini kolaylaştıran ve uyuşturucuyla mücadele konusunda kesinlikle işbirliğine yanaşmayan bir devlet olduğunu yazdı. Böyle bir yaklaşım, bu durumun Venezüella’ya karşı düzenlenen ufak çaplı bir operasyon olduğu şüphesini doğuruyor.
Hatırlanacağı üzere daha önce Birleşik Devletler Ulusal Uyuşturucu Kontrol Dairesi (ONDCP) yöneticisi John Walters da Venezüella’yı uyuşturucu için “güvenli cennet” olarak niteleyerek, “artık başkan Chavez’in Avrupa’ya ve dünyanın diğer bölgelerine kokain geçişini sağlayan büyük bir kolaylaştırıcı etken olduğu gerçeğiyle yüzleşme zamanı” diye konuşmuş, Venezüella devlet başkanı Chavez ise bu açıklamaları ABD ve Kolombiya hükümetlerinin önayak olduğu bir “medya saldırısı” olarak tanımlamıştı.
Venezüella Ulusal Uyuşturucu Karşıtı Ofisi (ONA) başkanı Néstor Reverol, bölgesel kanal TeleSUR’a yaptığı açıklamada, “2007 Dünya Uyuşturucu Raporu, Venezüella’nın dünya üzerinde en çok uyuşturucuyu ele geçiren üçüncü ülke olduğunu ortaya koymaktadır. Kolombiya, uyuşturucu ticaretinin %50’sini Pasifik Okyanusu üzerinden yürütüyor ve bizim Pasifik’e kıyımız bulunmuyor. Bu durumu politik bir silah olarak kullanmaya kalkmamak önemlidir” diye konuşmuştu.
Venezüella, 2007 yılında toplamda 52 ton uyuşturucu ele geçirerek, bu suçlarla ilişkili 4bin kişiyi tutukladı. Organize uyuşturucu şebekelerine birçok operasyon düzenleyen Venezüella istihbaratı 10’dan fazla uyuşturucu laboratuarını da imha etti. Uluslar arası platformda da uyuşturucuyla mücadele kapsamında 50’den fazla antlaşmaya imza atan Venezüella hükümeti, Kolombiya hükümetinin ABD’ye uyuşturucu gönderebilmek için Venezüella’yı bir köprü olarak kullanmaya çalıştığını ancak bunu başaramadığını da birçok kez açıklamış bulunuyor. Valera’nın “Venezüella topraklarında ölümü”nün de bu saldırının bir parçası olması ihtimali üzerinde duruluyor.
CRACK BEBEKLERİ
İlaç alışkanlığının Amerika Birleşik Devletleri ekonomisine her yıl verdiği zarar 100 milyar dolar. Üretkenlik kaybı, kazalar, kaçakçılarla mücadele ve uyuşturucu bağımlılarının ilaç masrafları buna dahil değil.
Her yıl 300 bin bebek uyuşturucuyla, kokain ve crackle yüklenmiş olarak doğuyor. Her bir crack bebeğinin ilk 4 yılda 40 bin dolarlık tedavi masrafı var. Özel bakım, özel eğitim ve yıllık bakım masrafları ise milyarlarca dolar tutuyor. Çoğu AIDS virüsü taşıyor ve doğuştan kurban bir nesli oluşturuyor.
1990 senatosu, ülkede 2.2 milyon kokain bağımlısının olduğunu açıkladı. Evsiz-barksız kişiler; terkedilmiş, evsiz çocuklar; tutuklu veya hapishanelerde kadın ve erkekler; okula gitmeyen, gelişme çağında çocuklar; işsiz, genç, evlilik dışı çocukları olan anneler oluşturuyor bağımlılar listesini.
1992’de yapılmış bir tahmin, bağımlılar sayısını 1995’te 5.9 milyon olarak gösteriyor. 18 milyon da alkol bağımlısı vardır Birleşik Amerika’da.
Latin Amerika’da gitgide artan milyonlarca sokak çocuğu solventler, yapıştırıcı, çeşitli ilkel benzin ve kokain formlarını ciğerlerine çekmektedir. Çoğunun beyni bu maddelerden şiddetli hasar görmektedir.
Brezilya’da 7 milyon terkedilmiş çocuk sokaklarda yaşar. Çoğu hayvan yavruları gibi sokaklarda ölürler, öldürülürler.
Mexico City’de dilenci çocukların ve gelişme çağındaki gençlerin % 22’si hergün solvent koklamaktadır.
Peru ve Bolivya’da terkedilmiş çocuklar aralıksız olarak saf olmayan kokain kullanmaktadırlar.
Bolivyalı çocukların kullandıkları her gram baz kokainin 700 miligramında çeşitli kimyasal maddeler, benzin, sülfürik asit ve eter vardır. Bu maddeler kokainden çok daha fazla tahribat meydana getirmektedir. Birkaç ay süresince “pitillos” denen bu sigaraları içen çocukların artık normal bir hayata dönmeleri mümkün değildir.
Bolivya’da 100 bin kişi aileleriyle birlikte hayatını koka ziraatinden kazanmaktadır. Bu rakam Bolivya nüfusunun % 6’sıdır. Peru’nun da durumu bundan farklı değildir. Bolivya’nın ve Peru’nun yoksul halkının tek ürünü olan kok çalılarını kaldırmaya politik kapasitesi yoktur. Bu tablo çok uzun yıllar böyle devam edip gidecektir. Kendisini içinden çökerterek. Önce Amerika kıtası ve daha sonra da Avrupa’dan Japonya’ya kadar bütün ülkeleri çökerterek, insanlığı tüketerek yok edecektir.
KARA PARA NEREDE AKLANIYOR?
Çağın ve toplumların en büyük belası uyuşturucuyla 4 büyük alanda mücadele etmek gerekiyor. Bunun için bütün ülkelere çok büyük sorumluluklar düşüyor. Kanayan yarayı çok iyi tanımak ve tespit etmek gerekiyor. Aksi takdirde yanlış av peşinde büyük paralar sokağa dökülebiliyor.
Uyuşturucu ile önce kaynağında mücadele etmek gerek. Hükümetlere düşen büyük bir görev bu. Üretimi kontrol altına almak ve planlı çalışmayla kökünü kurutmak.
Sonra proses aşamasında uyuşturucu laboratuvarlarını ve rafinerilerini yok etmek gerekiyor. Bu da hükümetlerin, güvenlik güçlerinin görevi. Bu aşamada büyük mücadeleler, büyük savaşlar yaşanıyor. Her bakımdan çok iyi silahlanmış uyuşturucu kartelleri, güvenlik güçlerinin karşısına büyük bir savaş gücü ile çıkabiliyorlar.
Mücadelede üçüncü alan taşıma ağında yapılan operasyonlar. Tespit etmek, yakalamak. Sürekli kontroller ve baskınlarla kaçakçılık şebekelerini, sürekli olarak tedirgin etmek. Elbette bu yetişmiş yetenekli ve güvenilebilir personel meselesi. Ayrıca uygun bir şekilde silahlanmak gerekiyor.
Dördüncü ve en önemli operasyonlar zinciri ise finansal alanda yapılıyor. Ancak bunun için uygun yasalar gerekli.
Uyuşturucu ile mücadelede yasal reformlara gitmek, etkili el koyma yasalarını çıkarmak, şeffaf bankacılık, finansal polis aktivitesini arttırmak, toplumu narkotiğe karşı duyarlı hale getirmek, eğitim ve korunma aktivitelerini arttırmak gerekiyor.
Yeşil altının paraya döndüğü ve bu paranın yeraltından yerüstüne çıktığı en önemli alan para aklama operasyonları.
Para aklama, dünyanın her yerinde önemli bir problem. Kokain kartellerinin cirit attığı Latin Amerika’da Panama bu işin merkezi sayılabilir. Daha çok Kuzey Amerika kıtasından ve bir miktar da Avrupa’dan, Asya’dan gelen narkotik dolarları Kolombiya’ya akıyor. Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Ekvator, Paraguay, Uruguay, Venezuela’da çeşitli operasyonlara tabi tutuluyor. Banka olmayan finans merkezlerinin, exchange bürolarının kontrol edilmeyişi Meksika ve Güney Amerika’yı uyuşturucu kartelleri için bir kara para aklama cenneti haline getiriyor.
Yakın zamana kadar suç olarak kabul edilmeyen para aklama operasyonlarını, kısa bir süre önce pek çok hükümet yasadışı ilan etti. Birçok ülkede para ve kıymetli kağıtların, para yönetimi kayıtlarının ve para araçları ile yapılan ticari muameleden yarar sağlayan hesap sahibinin beyanı zorunlu hale getirildi. Bu düzenlemelerle hükümetler şüpheli hesapları dondurabilme ve hatta el koyabilme imkanına da sahip olabiliyorlar.
Karayipler’de uyuşturucu servis endüstrisinin yaygınlaşması ile Cayman Adaları ve Aruba ilgi odağı haline gelmiş.
Pasifik’in ötesinde Hong Kong üzerinden fon akışları, Singapur’un dış etkilere karşı savunmasız oluşu, Bangkok’u para aklama için potansiyel ülke haline getiriyor. Para aklama konusunda Tayvan ve bazı ada ülkelerinin ise ihmal edilemeyecek bir önemi var.
Doğu Avrupa’da yeni finansal sistemlere karşı savunmasız ülkeler, kara paranın tuzağına düşebiliyorlar. Asya eroin ticaretine ve bu ticarete bağlı olarak para hareketlerine katılan çeşitli Afrika ülkeleri ise yasaları, kuralları ve uluslararası anlaşmalara rağmen kara paranın aklanması işinde yer alabiliyorlar. Amerika, İngiltere ve Batı Avrupa’daki banka olmayan sistemler ve bunları kendi yararına kullanan bankalar arasındaki kirli alışveriş sürüp gidiyor.
KARA PARANIN YERALTINDAN YERÜSTÜNE ÇIKTIĞI YOLLAR
1991, yasadışı uyuşturucu parasının aklanmasını önleyici uluslararası işbirliği konusunda önemli adımlar yılı oldu. Bu çabalardaki temel ilke, milli finans ile banka işlemlerini ve ilkelerini armonize ederek, yasadışı ilaç suçlularının bu yolla elde ettikleri kazançları için güvenilir bir sığınak olmayı reddetmektir.
Narkotik parasının aklanmasına karşı bu mekanizma para aklama operasyonlarına katılan bankerleri, hukukçuları, para yöneticilerini, kokain krallarını hedefledi.
Bu çalışmalar ürünlerini kısa zamanda vermeye başladı. Kolombiya’da Milli Polis Örgütü ile birlikte hareket eden uluslararası örgütler birkaç para menajerini, değerli dökümanlarla ve sahibi belli olmayan değerli mallarla, paralarla birlikte tutukladı. Uyuşturucu mafyasının para aklamada oldukça karışık ve rafine metotlar kullandığını ortaya çıkardı.
FAFT’ın 26 üyesi, AT’nin 12 ülkesi, BM Konvensiyonu’nun 55 devleti ve Amerika Birleşik Devletleri parlamentolarından kollektif kontrolü arttıran yasaları çıkarma aşamasındadırlar.
1993, her AT ülkesinin şüpheliyi bildirecek ve para aklamayı cezalandıracak her türlü tedbirinin tamamlanması yılıydı.
1995 ise bütün FAFT üyelerinin daha gelişmiş bir uygulamaya girecekleri yıl olmaktadır.
Fakat çoğu gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkenin ve bazı gelişmiş ülkelerin eğitim, beceri, teknik incelik ve bazen de politik istek eksikliği var.
Asya eroin kaçakçılık şebekeleri ile Batı’nın kokain kartelleri arasında para aklama konusunda kritik farklılıklar var. Her iki grup da genellikle ürünün ekimini ve laboratuvarlarda, rafinerilerde eroin, kokain gibi uyuşturucu maddeler haline dönüştürülmesini kontrol altında tutuyorlarsa da dağıtımda farklı uygulamaları var.
Asyalı satıcılar son dağıtımdan önce ürünü ellerinden çıkarırlar. Kolombiyalı satıcılar ise son perakende satışlara kadar her aşamayı kontrolleri arasında tutarlar.
“Eroin Dosyası”na açacağımız bir sayfada para aklama işine karışan organizasyonlar ve uyuşturucu kartellerinin para aklama konusundaki karışık metotları üzerinde duracağız.
HAWALA VE HUNDİ BROKERLERİ
Asyalı uyuşturucu kralları para aklama işinde ellerini ateşe sokmaz, kenara çekilir ve maşalar kullanırlar. Çeşitli aracılar ve “Broker”lar kullanırlar. Uyuşturucunun noktadan noktaya, sokaktaki son alıcıya ulaşana kadar çeşitli kâr seviyeleri ve aracıları vardır.
Kokain kartelleri ise genellikle dağıtımı talep noktasına kadar kontrol ederler. Kolombiyalılar büyük organizasyonlara ait kuryeler kullanırlar.
Asyalılar ya birlikte çalışan 3’lü gruplardır ya da kabile üyeleridir. Asya eroin satışının ve para aklama organizasyonunun temel faktörü, bunların birer aile organizasyonu olmalarıdır.
Asya eroin parası geleneksel banka sistemleri ile, banka olmayan finans kuruluşları ile ve bunların yeraltı banka bağlantıları ve ağları ile para aklanır. Kara paranın sisteme giriş noktası bankalardır.
Güney Asya, Avrupa ve Ortadoğu’da bilinen, para aklama işinde yaygın olarak kullanılan “Hawala” ve “Hundi” sistemleri, çoğu ülkesinden uzakta yaşayan ve ailesi tarafından gönderilen parayla yaşayan yabancılar tarafından başlatılmıştır. Birçok Hawala Broker’ı çok fazla miktardaki parayı çok sessiz ve süratli bir şekilde hareket ettirir. Bu Broker’ların fonları, ticari banka sistemlerinin rakipleridir.
Doğu ve Güneydoğu Asya taşıyıcıları ise benzer bir sistem kullanırlar. “Chit Sistemi” ya da “Chop Shop Bankacılığı” adı verilir uygulamaya. Ching Hanedanlığı’na dayanan, nakit taşıma esnasında hırsızlıkları ve ağır vergileri önlemek için uygulanan bir sistemdir bu. Bugün biraz daha geliştirilerek “Fei Chien” yani “Uçan Para” adıyla da anılır. Bu sistemi uygulayan kişilerin çoğunluğu etnik Çin aileleridir.
Bu iki sistemde de hemen hemen görünmez bir şekilde sınırlar ötesi akan paranın taşınması tamamen güven üstüne kuruludur.
Bu sistemler çok seri bir şekilde nakitle yapılan ithalat-ihracat işleri, hayali ihracat, altın ve değerli taşlar satışı, nakit transferi yerine mal, tiracet eşyası, ürün değiş-tokuşunda kullanılır. Aile bağları kendi aralarındaki güvenilirliğin tek unsurudur.
Bu en hassas noktada yurtdışı ticareti yapmak isteyen Asyalı önce bir Hawala bankeri ya da Chop Shop arar. Komisyon ve döviz kuru üzerinde anlaşma yapılır. İşadamı bir belge alır. Bazen bu öyle bildiğimiz evraklar gibi birşey değildir. Sadece yabancı ülkedeki banker tarafından tanınan bir işarettir. Ödenmesi gereken miktarı şifreli olarak belirler. Bazen mesela bir aslan işaretidir. Asya’da sıkı döviz kontrolleri vardır.
Bu Broker’lar telefon, fax ve kablo kullanırlar. Broker bu transfer işleminden, para akışından ve vergisinden kazanır. Para hizmetlerini kontrol eden ve rapor eden bir mekanizma olmadığı, yazılı belge bulunmadığı ve saklanmadığı için tespit etmek zordur.
Kokain dolarlarını kontrol çabaları, bu paraların doğrudan bankalara yatırılmasını önlemeye yönelmiştir.
Latin Amerikalı para yöneticileri ise bölgenin döviz büroları ağından “Casas de Cambio”dan yararlanırlar. Bunlar parayı yerleştirmek için birinci derecede banka alternatifli kuruluşlardır. Lisanslı ofisler daha şeffaf çalışır. Fakat lisanslı olmayanlar Asya’daki emsallerinden daha iyi yapılanmıştır. Latinler banka olmayan oluşumlardan yararlanırlar. Kaçak mal ya da yapı malzemeleri satın almak gibi ticaretin içinde bulunurlar. Altın ticareti hem doğulu, hem de batılı satıcılar için yaygındır.
Döviz büroları Latin Amerika’nın ekonomik hayatında önemli rol oynar. Modern uygulamalar sadece dövizi alıp değiştirerek değil, döviz karşılığındaki parayı bankalarda tutarak yapılır. Uluslararası para akışını gerçekleştirerek ince bir para hareketi sağlarlar.
Bu durum kaçakçılar için çok avantajlıdır. Büyük miktarlardaki parayı bankaya yatırarak dikkat çekmemiş olurlar. Döviz büroları bankalar kadar kontrollü değildir. Büyük miktardaki paraları kabul ederler çünkü bölgede büyük bir döviz talebi vardır. Depozit sahibinin kimliği belirlenmez ve hemen tespit edilmesi imkansızdır. Telgraf çekildiğinde para aklama operasyonu tamamlanmış, para aklanmıştır.
Son zamanlarda doların dışında yaygın olarak kullanılmayan para birimleriyle çalışmayı tercih ettikleri için tespit edilmesi daha zor bir hale gelimştir.
Kara para büyük oranda döviz bürolarının faaliyetleri arasına gömülmüştür.
Banka olmayan sistemler, sigorta şirketleri, çeşitli ticari kuruluşlar para aklama sisteminin içinde yer almaktadır. Altın, kıymetli taş ve maden, ipotek karşılığı para, çeki paraya çevirme servisleri, ekspres teslim sistemleri ve para hareketini hızla sağlayan diğer karmaşık alanlarda da kara paranın aklanması işi yapılabilmektedir.
PARA AKLAMAYA KARŞI EĞİLİMLER
Uyuşturucu tüccarları, özellikle büyük finans merkezlerinde, yeni yasalara ve gelişen zorlayıcı tedbirlere karşı süratle tedbir alabilme yeteneğine sahipler.
Her türlü önleme çabalarına rağmen, hala her türlü malın mübadelesi ile ilgili ithalat ve ihracat yapıyorlar. Ve kara paranın, yeraltından yerüstüne çıkarılmasında daha karışık teknikler geliştirebiliyorlar.
Garantili borç verme, kredi verme, ödenmiş hayat sigortası poliçesi satın alma, gelişmiş gerçek ve düzmece projelerden hisse satın alma, ölü takas, ekonomik çöküntü bölgelerine verilen yabancı fonlarda yer alma bu konuda rağbet gören işler. Stoklar, hamiline sertifikalar, hamiline bonolar, tahviller en çok tercih ettikleri alanlar. Bu işleri, ön planda görünen şirketler ve kabuk kuruluşlarla yapıyorlar. Bütün iş paravan şirketlerde dönüyor. Perde arkasındaki büyük tüccarlar hiçbir zaman şüphe çekmiyorlar.
Uyuşturucu tüccarları daima yeni ülke arayışı içindeler. Küçük hesapları süratle açıp kapıyorlar. Paranın büyük bir kısmı bankalar arası transferlerde, kime faydası olduğu belli olmayan şekilde, paranın mübalağalı etiketlenmesi ile aklanıyor. Para yöneticileri gerekli evrakları düzenliyor. Nakit para dolar olarak, mark olarak, frank, pound olarak dolaşıyor.
Amerikan yetkilileri Meksika’nın en önemli para yerleştirme ülkesi olduğunda hemfikir. Cayman Adaları ve Bahama hala önemini koruyor. Para yerleştirme, para aklama konusunda birinci ve en önemli basamak.
Avrupa’da ise yeniden gelişmekte olan ekonomiye sahip Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde yüzlerce milyar doların dolaştığı söyleniyor.
Kolombiya’da yapılan bir çalışmada bir para menajerinin ayda 30 ila 50 milyon doları akladığı tespit edildi. Birinci baskını takip eden 7 gün içinde 13 milyon dolar nakite, altına ve banka hesabına el konuldu.
DEA ajanlarının belirttiğine göre baskının başlaması ile birlikte birkaç saat içinde New York’tan Londra’ya 3 milyon dolar sevkedilmiş.
Bütün bunlar, kara paranın aklanana kadar başından geçen bu karmaşık serüven bilindiğine göre, neler yapılması gerekiyor uyuşturucunun kirli parasının piyasada dolaşmasını önlemek için?
Bunun için çeşitli formüller öneriliyor. Birincisi sürekli değişen para aklama eğilimlerini, şekillerini sürekli olarak izlemek gerekiyor. Böylece para yönetimi çalışmalarının analizini yapmak gerekli ki neyle ve nasıl mücadele edilebileceği belirlenebilsin.
Uyuşturucu kaçakçısını bir girişimci olarak görmek ve sistem içinde yerini belirlemek gerekiyor.
Kaçakçılık olayını para aklama ekonomisinin fonksiyonları içinde değerlendirmek gerekiyor.
Döviz bürolarının ve posta ile para havalesi sistemlerinin çeşitli kurallara bağlanması söz konusu.
Bütün bu karşı mücadele faaliyetleri içinde aynı dinamizm içinde gelişen ve değişen stratejiler kullanmak gerekiyor.
Kara para aklamaya karşı reform niteliğindeki bu önerilere Uluslararası Narkotik Kontrol Strateji Raporu’nda yer veriliyor.
KARA PARA BATAĞI
Dünya genelinde uyuşturucuya bağlı kara para aklama konusunda Karayipler’den başlayarak şöyle bir göz atalım
KARAYİPLER
Antiqua ve Barbados’ta bir bölgesel uyuşturucu satıcısının 7 milyon dolardan fazla parayı bölge bankalarında akladığı saptandı.
Bahama’da para aklamaya karşı yasalar çıkarılmadan önce 430 okyanus ötesi şirketin kurulduğu belirlendi. Yasaların çıkarılmasından bu yana, bankaya yatırılan paranın 100.000 dolardan fazlası büyük yatırım kabul edilip incelemeye alınıyor.
Cayman Adaları: Geçtiğimiz 10 yılda el koyulan para miktarı 360 milyar dolara ulaştı. Dünyanın en büyük finans merkezlerinden olan Cayman Adaları’nın vergiden muaf statüsü 18.000 kuruluşu ve 500 bankayı adalara çekti. Başkent Georgetown’da sadece 14.000 konut var. Bunun karşılığında 18.000 şirket yer alıyor. Cayman Adaları para aklamanın para yatırıldıktan sonraki safhalarında yer almakta. 9 ay içinde yakalanan miktarın 2 milyon doları Amerika’nın payı olarak geri dönüyor. Ayrıca bir başka araştırmaya göre yakalanan miktarın 1 milyon doları da Cayman bankalarında dondurulmaktadır. Adada bankalar artık 25.000 dolardan fazlasını bölge savcılarının onayı alınmadan kabul etmemektedirler.
Barbados: Büyük bir finans merkezidir. Barbados’ta 5000 doların üstündeki banka hesapları kayda geçmektedir.
Haiti: Yasaları yeterli olmadığı için para aklamada önemli bir rol oynamaktadır.
Saint Lucia: Geçtiğimiz yıllarda Amerika’da çeşitli şirketlere yasadışı yollarla 7 milyon doları transfer eden bir cephe şirketi ele geçirildi. Herbiri yasadışı yollarla 150.000 dolar yatıran pek çok Trinidad’lı yakalandı. 4 Suriyeli döviz yasasına aykırı hareket ettikleri için tutuklandı. Suriyeliler’in uyuşturucu işine karıştıkları tahmin ediliyor.
ORTA AMERİKA
Büyük ve etkili bir finans merkezidir. Para aklama işi para yöneticileri tarafından yapılmaktadır.
Meksika: 1991’de DEA yardımı ile 90 milyon dolara el kondu. Costa Rica: 1989’da yasa çıkarıldıktan sonra 10.000 dolardan fazla yatırımlar kayda
geçirilmektedir.
El Salvador: Yılda 500 milyon dolarlık para aklama operasyonlarının yapıldığı tahmin ediliyor. Ancak bu aklanan kara paranın ne kadarının uyuşturucu parası olduğu bilinmiyor.
Panama: Büyük bir finans merkezi ve güney yarımkürenin en büyük serbest ticaret bölgesidir. 1994 yılında 350 ayrı hesaptaki kara parayı dondurma kararı almıştır.
GÜNEY AMERİKA
Arjantin: Kokain için çok önemli bir bölgedir. 1991 yılında DEA işbirliği ile 5 milyon dolara el konmuştur.
Bolivya: Peru’dan sonra dünyanın en büyük koka üreticisidir. 20.000 dolardan fazla olan hesaplar hükümete bildirilmektedir.
Brezilya: Güney Amerika’nın en büyük ekonomi merkezi ve en karışık finans sektörüdür. Para aklama, döviz büroları ve Broker’lar aracılığı ile yapılmaktadır. Brezilya’dan Avrupa ile ABD’ye yüzlerce milyon dolar geçmektedir. Yoğun miktarda nakit, ülke dışına çantalarda taşınmaktadır. Zengin Brezilyalılar ülke dışında hesaplar açtırarak resmî olmayan bir para akışı sağlamaktadırlar. Gizli hesap yasası, kara para aklama vakalarını gizlemektedir. 1 milyar doların ABD’de çeşitli banka hesaplarına transfer edildiği bildirilmektedir.
Şili (Chile): 10.000 dolardan fazla sınır giriş çıkışları kontrol edilmektedir.
Kolombiya (Colombia): Kara para konusunda ABD ile yoğun işbirliği halinde çalışmaktadır. DEA’nın katkısıyla 9 ay içinde 1.5 milyar dolar uyuşturucu parasının Kolombiya’ya girdiği tespit edilmiştir. Kolombiya’da para aklamak suç değildir. ABD’de banka hesaplarında yatan uyuşturucu parası kabuk kuruluşlarca gönderilmekte ve tekrar Kolombiya’ya geri götürülmektedir. Kara para, Front şirketler ile altın ve kıymetli maden alıcıları vasıtasıyla Avrupa’ya ve ABD’ye kurye servisleriyle götürülmektedir. Ancak artık 10.000 dolardan fazla para hesabı kayda girmektedir.
Ekvator (Equador): Önemli bir kara para merkezidir. 30 milyon uyuşturucu dolarını aklayan bir döviz bürosu tespit edilmiştir. Ele geçen 1989 yılı raporlarına göre takribi 400 milyon dolar uyuşturucu parasının aklandığı belirlenmiştir. 1987-89 arasında 3 yıl içinde yılda 5 milyon dolar ihraç edilmiş, 197 milyon dolar nakit ithal edilmiştir. Yeni çıkarılan yasa ile 2000 dolardan fazla olan hesaplar kayda geçecektir.
Paraguay: Kara para aklama konusunda en popüler merkezlerden birisidir. Yeni çıkan yasaya göre 10.000 dolardan fazla para hareketi rapor edilecektir.
Peru: Büyük bir uluslararası finans merkezi ve bir vergi cennetidir. Büyük bir para geçit köprüsüdür. 1991’de çıkan yasa ile 10.000 dolardan fazla para akışının rapor edilmesi gerekmektedir.
Uruguay: Gizli hesap yasasının yürürlükte olduğu önemli bir finans merkezidir. 33 milyon dolarlık iki hesabın ABD’ye transfer edildiği tespit edilmiştir. 10.000 dolardan fazla para hareketinin rapor edilmesi doğrultusunda karar çıkarılmıştır.
Venezuela: Para aklama ülkede suç olmamakla birlikte, yapılan bir düzenleme ile 10.000 doların üstündeki dövizin kaydı tutulmaya başlanmıştır.
DOĞU ASYA VE PASİFİK
Avusturalya: Avusturalya’da aynen ABD’dekine benzeyen bir kara para aklama yasası vardır. Ulusal ve uluslararası boyutlarda işleyen bir yasadır. Avusturalya bir süre, uyuşturucu dolarlarının Hong Kong’a akması için kullanılmıştır. Brezilya organizasyonları parayı Newark, New York, Belçika ve İsviçre üzerinden süratle online geçirerek Avusturalya üzerinden Hong Kong’a akıtıyorlar. Bunlar genellikle hayali ticarete dayalı para akışları. Çoğunlukla da Güney Amerika’dan doğrudan Avusturalya’ya gelen kokain dolarları.
Burma: Büyük çapta haşhaş ve eroin ticareti ile birlikte yaygın olarak para aklama operasyonlarına sahne oluyor. Serbest pazar döviz exchange miktarı, resmi döviz değişiminin 17 katı. Burma’nın yasadışı ilaç ve uyuşturucu ticareti ülkenin dışında yapılıyor. Banka yerine döviz büroları tercih ediliyor. Altın ve US dolarına talep fazla. Yasadışı paraya el koyma ve narkotik yasası 1974’te çıkarılmış. Ancak yasa, kara para ve uyuşturucu hareketine engel teşkil etmiyor.
Çin: Suç yasası kamulaştırma, el koyma ve cezalandırmayı kapsıyor. Kaçakçılık yaptığı belirlenen kişinin ya da kuruluşun tüm malları ve mülkü kamulaştırılıyor.
Hong Kong: New York, Londra ve Tokyo’dan sonra dünyanın 4. finans merkezi. Eroin parası sıkı tedbirlere rağmen buradan transfer ediliyor. Para transferinde banka ve banka olmayan sistemler kullanılıyor. Mevcut yasada para aklama suç kabul ediliyor. Organize suç haline gelmesi için kanun tasarısı var. Sigorta, savunma sektörü, altın ve gümüş borsası üstünde dikkatle durmak gerekiyor. 1989 yılında tespit edilen yasadışı para akışına yaygın biçimde el kondu. Banka hesapları, nakit, mücevher, araba, mülk kamulaştırıldı. Ön cephede görülen bazı şirketler cezalandırıldı. 40 milyon dolardan fazla uyuşturucu parası donduruldu. 1991 yılında ise ele geçirilen yasadışı 95 milyon dolar Hong Kong ile ABD arasında paylaşıldı.
Endonezya: Kara para ile yakalama, el koyma ve yasaklama ile ilgili tüm yasaları çıkarılmıştır.
Japonya: Dünyanın 3. büyük bankacılık merkezidir. Japonya’nın kara para aklama ve uyuşturucu ticaretine karşı hemen hemen bütün ülkelerden daha üstün seviyede yasaları vardır. 1991 yılında yasaların çıkarılmasından önce Japonya’nın “Boryokdai” adlı organize suç mafyası yaygın bir şekilde para aklama konusunda Japon bankalarını kullanıyordu. Yasadışı gelirlerin % 40’ı uyuşturucudan geliyordu. Özellikle “Metafetamin” ticareti ile Japon pazarının % 95’ini elinde tutuyordu. 1991’de metafetaminin % 43.9’una el konuldu. Japon bankaları Kolombiyalılar tarafından da kullanıldı. Eroin ve kanabis gelirleri Japonya’da aklanıyordu. Şimdi 40.000 dolardan fazla döviz ve 234.000 dolara tekabül eden 30 milyon Japon yeninden yukarı yerli para akışı rapor edilmektedir.
Kore: Yüksek miktardaki paranın ülkeden geçişi konusunda katı kontrol vardır. Para aklama suç değildir. Ancak hesap sahipleri merkezî olarak fişlenmektedir.
Navru (Nauru): Pasifik adası sıfır vergi uygulaması ile dikkat çekicidir. Yaygın bankacılık, Front ve Shell şirketleri için uygun bir ortamdır. Sigorta kuruluşları, uluslararası banka ve finans kuruluşları kara paranın ilgi noktasındadır. Ancak hükümet narkotik problemini reddetmektedir.
Filipinler: Filipinler’de yürürlükte olan gizli hesap yasası, normal olarak kara parayı çeker. Ancak Filipinler’de kara paranın aklandığına dair herhangi bir gösterge yoktur. Fakat Japonların SHABU “metafetamin” trafiğinin 3 milyon dolarlık kaynak ülkelerinden birisidir. Bu alanda tespit edilmemiş para aklaması yapılmış olabilir.
Singapur: Büyük bir finans ve dünyanın en büyük döviz exchange merkezidir. Kara paraya karşı yasa tasarıları hazırlanmıştır.
Tayland: Potansiyel bir kara para aklama merkezidir. Tai-Malezya sınırında para aklama yapılmaktadır. Çin altın satıcıları, finans şirketleri ve Çin yeraltı banka sistemi ile bağlantılıdır. Ülkeden para çıkarmanın sıkı kuralları vardır. Fakat paranın girmesi konusunda gevşek davranılmaktadır. Batı Afrika ve Nijeryalılar ABD’den para çıkarıp Tayland’dan eroin almaktadırlar. Uyuşturucu ticaretinin Tai ekonomisine 4 milyar dolar getirdiği bildirilmektedir. 1991 yılında yakalama ve el koyma ile ilgili narkotik kararnamesi çıkmıştır.
Tayvan: Potansiyel bir merkezdir. Güçlü banka sistemi ve çok iyi kurulmuş bir yeraltı finans sistemi vardır. Para aklama kontrolü yoktur. Büyük çapta uyuşturucu ticareti yapılmaktadır. Eroin parası, resmi banka sisteminden geleneksel yeraltı banka sistemine akmaktadır. Paranın yeraltına girdiği bir bölge olarak kabul edilebilir. Para aklama suç kabul edilmiyor. Yasal döviz büroları ve banka olmayan kuruluşları yok. Yasal olmayan döviz evleri, Hong Kong’dan gelen uyuşturucu parasının girdiği yerler.
Vanuatu: Finans merkezi ve vergi cenneti. Ancak kayıt altına alınmış bir para aklama işlemi görülmüyor.
AVRUPA
Avrupa Topluluğu 1991 ocağında para aklama konusunda hedeflerini ve direktiflerini belirledi. Ocak 1993’e kadar konması gereken yasaları konfirme etti. AT üyeleri bu yasalara uymakla yükümlü. Doğu Avrupa çöken para politikaları ile para aklamaya karşı sistemleşmektedir. Polonya ve çek banka sistemleri oldukça ileri. Bulgaristan ve Romanya ise mücadele etmektedir.
Avusturya: Liberalizedir. Resmi banka sistemleri, hesap sahibinin kimliğini ister. 18.100 dolar ve 200.000 Avusturya şilini üzerinde her para için kanıt belgesi ve kimlik istenir. Sıkı ve gizli hesap kuralları vardır.
Belçika: Para aklama merkezi değildir. Ancak havayollarının Lagos, Chicago ve Toronto’ya doğrudan uçuşları vardır. Anvers ise Avrupa’nın en büyük limanıdır. Nijeryalılar bu yolları ABD dolarlarını Lagos’a taşımak için kullanmaktadırlar. Gizli hesaplar hala geçerliliğini korumaktadır.
Fransa: Büyük bir para aklama merkezi değildir. Fakat daha önceki yıllarda para aklama amacıyla kullanılmıştır. 50.000 Fransız frangından ve 9000 ABD dolarından fazla yurtiçine giren ve çıkan para gümrüğe bildirilir. 150.000 frank ve 127.500 dolardan fazla nakit ödemeler rapor edilir.
Almanya: Dünyanın en büyük finans merkezlerindendir. Frankfurt ekonomik bir devdir. Para aklama konusunda da önemli bir merkez olarak kabul edilmektedir. 1992 sonunda para aklama suç olarak kabul edildi. Yakalama ve el koymaya izin verildi.
Cebelitarık: Gizli hesap yasası, uyuşturucu parasını çekiyor. Bir vergi cenneti. Döviz kontrolü ve vergi muamelesi olmayışı ile önemli bir cazibe noktası.
Yunanistan: Önemli bir finans merkezi. Vergi cenneti. Uyuşturucu, koka parasının aklanması konusunda bulgular elde edilmemiş.
İtalya: Geniş finans ve banka altyapısı var. Aynı zamanda bir organize suç bölgesi. Eroin kazancı fazla. Güney Amerika ile bağlantılı para aklama organizasyonu var. Paranın ABD’ye ve başka ülkelere transit yeri. Para aklamanın suç olarak kabul edilmesi 1992’den sonra gerçekleşiyor. 32.000 finans kuruluşu var. Vergi fişleniyor.
Lihtenştayn: Bankalarında bulunan 12 milyar dolarla nisbeten daha küçük bir finans merkezi. Bir vergi cenneti. ABD uyuşturucu tacirlerinin Lihtenştayn’daki posta kutusu şirketlerine uyuşturucu paralarını gönderdikleri söylenmekte. Finans sektörünün kalburüstü uluslararası
müşterisi, sır hesapları, 45.000 civarında kabuk şirketi, yasaklayıcı kuralların azlığı burayı uygun bir ortam haline getirmektedir.
Lüksemburg: 170 uluslararası bankası ile dünyanın en önemli uluslararası bankacılık ve finans merkezlerinden birisidir. Sır bankacılığı konusunda katı olmakla birlikte suç vakalarını barındırmaz. Genellikle ABD’den bankaya giren kara para önce Lüksemburg bankalarına, oradan da son noktaya transfer edilir.
Lüksemburg’da bankalar bilgileri on yıl saklarlar. Fakat rapor etmezler. Eğer banka şüpheli bir durumla karşılaşırsa bunu savcılığa bildirmek zorundadır. Bankerler bankalarında suç teşkil eden durumlardan sorumludurlar. Müşteri kara para aklama konusunda şirketinden kişisel olarak sorumludur. Bankalarda ise üst düzey görevliler sorumlu tutulmaktadır.
1991’de birkaç önemli uyuşturucu vakası, Lüksemburg’da ve Lüksemburg’la bağlantılı olarak yaptığı kara para aklama çabalarından ötürü cezalandırıldı. Bu vakalar uyuşturucu parası aklama denemeleri olarak kabul edilebilir. 4 kişi para aklama teşebbüsü ile tutuklandı. Bunlardan birisi Lüksemburg’da yaşayan bir Kolombiyalı. El koyulan 70 milyon dolar Lüksemburg ve DEA tarafından paylaşıldı. Bundan başka 2 ayrı tatbikat daha yapıldı. Birisi DEA, diğeri ise Hollanda otoriteleriyle gerçekleştirildi.
Madeira ve Azorlar: Casinolar, kumarhaneler para aklama olayının merkezi durumundadır.
Malta ve San Marino: Potansiyel bir merkezdir.
Monaco: Gelir vergisi yoktur. Düşük iş vergisi ile potansiyel bir merkezdir. Kumarhaneler, potansiyel kara para aklama alanlarıdır.
Hollanda: En eski ve aktif finans merkezlerinden biridir. Paranın transit noktasıdır. Para aklama hem yerli hem de uluslararası gruplar tarafından yapılır. Banka hesapları sıkı izleme altındadır.
İspanya: İspanya’da para aklama operasyonları, İtalyan mafyası ve Kolombiyalı uyuşturucu tacirleri tarafından yapılmaktadır.
İsviçre: Geniş boyutlarda para aklama yapılmaktadır. 1992 yılında şüpheli hesapların bildirilmesi yasası çıktı. Sır hesap kanunu katı fakat suç vakalarını kapsamıyor. İsviçre 1992’de BM Konvansiyonunu rektifiye etmiştir. Bir vergi cennetidir. Yabancıların dolar, Alman markı ve pound talebi fazladır. Altın ve değerli madenler, taşlar yoluyla para aklama yapılabilir. 1992’de en önemli Kolombiya kartellerinden birinin para aklayıcısı Cenevre’de yakalandı. İsviçre’nin “Treuhand” yani güven şirketleri para aklamaya açıktırlar.
Türkiye: Uyuşturucunun geçit yolu üzerinde. Para aklama olayı var fakat merkez kabul edilecek boyutlarda değil. İstanbul’dan geçen altın ticareti, Güney Asyalılar tarafından Avrupa’ya giden eroinin girdisi olarak, başka ülkelerde yapılan para aklama operasyonunda kullanılabilir.
İngiltere: Bankalar ve diğer finans kuruluşları milyonlarca doları buraya çekmektedir. Para İngiltere’de hem konverte ediliyor, hem de transit geçiyor. Fonlar uluslararası ve lokal uyuşturucu organizasyonları tarafından aklanıyor. Channel adaları, Isle of Man bu işte kullanılıyor. İngiltere’de şüpheli görülen hesaplar rapor ediliyor.
ORTADOĞU
Bahreyn: İran Körfezi’nin önemli bir finans merkezi. Çeşitli para aklama olaylarına sahne olmaktadır.
İran: Para aklamak için gereken her ortama sahiptir.
Irak: 1991’de 347 para aklama olayının 10 kişi ve şirket tarafından gerçekleştirildiği açıklandı. 4 Iraklı üst düzey devlet görevlisinin de adının karıştığı bu para aklama operasyonunda 4 milyar dolarlık bir meblağ aklandı.
İsrail: Potansiyel bir para aklama merkezi. Altın, mücevher satışı ile gerçekleştirilebilecek olan para aklama mekanizmasında İsrail bankaları kullanılmamaktadır.
Kuveyt: Potansiyel bir merkezdir.
Arap Emirlikleri: Altın pazarı, açık döviz exchange uygulamaları, sır hesaplar uygun bir zemin yaratmaktadır. Avrupa’dan tellenen nakit altına çevrilerek Dubai’ye gönderilmektedir. Buradan Pakistan’a ve Hindistan’a kaçırılmaktadır.
KUZEY AMERİKA
ABD: Para aklama organizasyonlarının bankalar ve finansal enstitüler tarafından yapıldığı biliniyor. Para aklama konusunda dünyada birinci merkez. Yasalar çıkarıldı. Kablo iletişimi transferlerini hüküm altına alıcı iç anlaşmaların yapılması gereklidir. Kablo transferi mekanizması ile yapılan toptan satışların önlenmesi gereklidir. Döviz bürolarının bir regülasyona bağlanması gerekmektedir.
Kanada: Bu konuda fazla miktarda tecrübe yaşamıştır. Otoriteler yılda 10 milyar Kanada doları uyuşturucu parasının ülkeden geçtiğini söylüyor. Kokain ve kanabis satışı banka ve banka olmayan kuruluşlarca aklanıyor. Uyuşturucu karteli tarafından kabul edilebilmesi için Kanada parasının ABD dolarına çevrilmesi gerekiyor. Her ay 100 kadar şüpheli hesap, hükümet yetkililerine bildiriliyor. Yakalanan miktarlar mevcutla mukayese edilirse çok küçük kalıyor.
AFRİKA
Fas: Kanabis üreticisi olan ülke aynı zamanda kokain transit bölgesi. Haşhaş ağı içinde mütalaa ediliyor. Uyuşturucu parası mala dönüştürülüyor. Elektronik eşyalar, simsarlar ve bankalarda aklanıyor. Kara paranın potansiyel ülkelerinden.
Nijerya: Bankalar ve döviz büroları şüpheli kuruluşlar. Kumarhaneler kara para aklama işi için kullanılıyor. 25 yıl hapis cezası uygulamasına rağmen çökmüş ekonomi uygun zemin hazırlıyor.
GÜNEY AFRİKA
Zambiya’da para aklama suç kabul edildiği için, Zambiyalı para aklayıcılar bu amaçla altın pazarına çalışıyor.
DAĞILAN SOVYETLER (1992 RAPORLARI)
Bakü ve diğer anahtar şehirlerdeki uyuşturucu ticaretinin % 80’i Moskova’dan idare ediliyor.
Azerbaycan: Narkotik trafiği ilerliyor. Açık sınırlar cazip transit noktalarını oluşturuyor.
Belarus: Batı Avrupa’ya eroin, haşhaş ve opiumun yeni ve en önemli giriş yolu. Belarus tacirler etkin uyuşturucu ticareti, taşıma ve kaçakçılık organizasyonları geliştiriyorlar.
Kazakistan: Orta Asya uyuşturucu ticaretinde coğrafi konumundan ötürü anahtar rol oynuyor. Eski Sovyetler döneminde yakalanan uyuşturucunun üçte biri Kazakistan’da ele geçirildi. Doğu Avrupa’ya giden kaçakçılık faaliyetlerinde Kazak altını dikkati çekmektedir. Çimkent’te her 14 kişiden biri kanabis ürünü kullanıyor. Opium ve efedrin kullanımı da bir hayli artmış görünüyor.
Kırgızistan: Sovyetler döneminde ilaç endüstrisinde dünyanın likit opiumunun % 16’sını üretirdi. Opium ekimi 1973’te yasaklandı. Şimdi konumu itibarı ile Pakistan ve Afganistan’dan gelen uyuşturucunun Rusya ve dolayısıyla batıya önemli bir geçiş yolu.
Tacikistan: Açık sınırları, Afgan opium üretim sınırında oluşu Tacikistan’ı yasadışı ilaç endüstrisine çekmektedir. Afganistan’dan giren opium ve silah, yiyecek ve ilaçla değiştiriliyor.
Rusya: 1987-1992 arasındaki 5 yılda 15 metrik tondan fazla opium, eroin, haşhaş ve kokain yakalanmıştır. Yumuşayan sınırlar uyuşturucu trafiğini ve alışkanlığını arttırdı.
Türkmenistan: Fazla miktarda opium alışkanlığı var. Açık sınırları ülkeyi uyuşturucu ticaretine uygun hale getiriyor.
Ukrayna: Yasadışı ilaç ticaretine hem transit bir ülke, hem de üretici olarak gitgide daha fazla ağırlığını koymaya başlıyor. Eroin, haşhaş, opium Afganistan ve Pakistan’dan trenle geliyor ve çoğu iç piyasada tüketiliyor.
Özbekistan: Yaygın kaçakçılık ülkeyi günden güne daha fazla ilaç ticaretine çekiyor. 11.000 uyuşturucu müptelası var. Marihuana uyuşturucunun en yaygın kullanınanı. Opium, poppy strack ve efedrin gitgide daha popüler hale geliyor.
Dağılan Sovyetler içinde ortaya çıkan çok sayıda cumhuriyet, açık sınır kapıları, bozuk ekonomileri, yasa boşlukları, yoksulluk, çarpık özelleşme ile gelir dağılımında meydana gelen hızlı ve derin uçurum bu ülkeleri günden güne daha fazla uyuşturucunun ve kara para batağının pençesine itmektedir.
Kaçakçıların, uyuşturucu kullananların, üretenlerin ve kara para işine karışanların sayısı günden güne çığ gibi artmaktadır.
SONSÖZ
Eroin, kokain, crack, esrar, mutluluk hapları, LSD, marihuana, PCP, methadon ve daha pek çok uyuşturucu ve uyarıcı, keyif veren madde yeraltı dünyasına trilyonlar akıtıyor.
Dünya insanı uyuşturucu kartellerinin ele geçirdiği moda akımları, müzik, reklam, sinema filmleri aracılığıyla gerçekleştirilen bir beyin yıkama operasyonuyla sistemli olarak batağa sürükleniyor.
Her yıl daha fazla insan, her yıl daha gençler hedefleniyor.
Hedef kitle bunalımlı ortaöğrenim gençliğinden daha genç yaşlara doğru çekiliyor.
Hiçkimse bana olmaz, benim çocuğuma olmaz deme şansına sahip değil.
BİRGÜN SİZE DE ÇIKABİLİR.
Hiçkimse “Adam sen de!” anlayışıyla toplumsal sorumluluğunu üstünden atma şansına sahip değil.
Çünkü bu suçluluk hepimizin, dünyayı bugün bulunduğu batağa sürükleyen bütün dünya insanının ortak suçluluğudur.
Yeni bir bin yıla nasıl da kirletilmiş bir dünya bırakıyoruz? Yeni çabalar, yeni direnişler için hepimiz birbirimizden sorumluyuz. Bu mücadele insanlık adına bir onur ve bir prestij mücadelesidir.
TÜRKİYE NARKOTİK DEĞERLENDİRME RAPORLARI 2007 Uluslararası Narkotik Kontrol Stratejisi Raporu (ABD)-(INCSR) Türkiye Değerlendirmesi-Mart, 2007
I- GİRİŞ
ABD Dışişleri Bakanlığı, “Uluslararası Uyuşturucu ve Kanun Uygulayıcılar Bürosu” tarafından her yıl düzenli olarak “Uluslararası Narkotik Kontrol Stratejisi Raporu” yayınlanmaktadır. Rapor, “Uyuşturucu ve Kimyasalların Kontrolü” ve “Kara Paranın Aklanması ve Mali Suçlar” olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
Raporların hazırlanmasında;
• ABD’de çıkarılan yasalar (section 489 of the Foreign Assistance Act of 1961-"FAA," ve Section 804 of the Narcotics Control Trade Act of 1974 vb),
• 1988 tarihli Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Sözleşmesi (United Nations Convention Against Illicit Traffic in Narcotic Drugs and Psychotropic Substances),
• 1961 tarihli Uyuşturucu Maddelere Dair Birleşmiş Milletler Tek Sözleşmesi ve 1972 Protokolü (United Nations Single Convention on Narcotic Drugs, 1961 as amended by the 1972 Protocol),
• 1971 tarihli Birleşmiş Milletler Psikotrop Maddeler Sözleşmesi (United Nations Convention on Psychotropic Substances),
• 2000 tarihli Birleşmiş Milletler Sınır aşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi (United Nations Convention Against Transnational Organized Crime),
• 2000 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmesi (UN İnternational Convention for Suppression of the Financing of Terrorism)
• 2003 tarihli Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi (UN Convention against Corruption),
• 2000 tarihli Birleşmiş Milletler Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi’ne ek “İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol (Protocol to Prevent, Suppress and Punish Trafficking in Persons, Especially Women and Children, supplementing the United Nations Convention against Transnational Organized Crime),
• 2000 tarihli Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol (Protocol Against the Smuggling of Migrants by Land, Air and Sea, supplementing the United Nations Convention against Transnational Organized Crime),
• 2000 tarihli Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesine Ek Ateşli Silahlar, Parçaları ve Aksamları İle Mühimmatının Yasa Dışı Üretimine ve Kaçakçılığına Karşı Protokol (Protocol
against the Illicit Manufacturing of and Trafficking in Firearms, Their Parts and Components and Ammunition, supplementing the United Nations Convention against Transnational Organized Crime) gibi ABD’nin konuyla ilgili kendi yasaları ve Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen sözleşmeler içerisinde geçen kriterler esas alınmaktadır.
Rapor bir yıllık bir dönem içerisinde ülkeleri;
1. Uyuşturucunun yasa dışı olarak yetiştirilmesi, üretimi, finansmanı, transferi, Uyuşturucuya bağlı kara para aklama gibi gerçekleşen olaylar,
Yerel yasaları, uluslar arası anlaşma ve sözleşmelere taraf olup olmadığı,
Bu suçlarla mücadelede uluslararası işbirliğinin yapılıp yapılmadığı
gibi konularda değerlendirmekte ve ülkeler için yapılması gereken tavsiyeleri sıralamaktadır. Ayrıca, raporda;
Yasa dışı uyuşturucu üretimi ve uyuşturucu geçişinin en çok olduğu ülkeler,
Yasa dışı uyuşturucu elde etmek için kullanılan ara maddelerin (kimyasal maddeler) en çok bulunduğu ülkeler,
• Kara para aklama suçunun en çok işlendiği ülkeler altı çizilerek vurgulanmaktadır. 01 Ocak 2006 – 31 Aralık 2006 tarihleri arası dönemi kapsayan “2007 Uluslararası Narkotik Kontrol Stratejisi Raporu” 01 Mart 2007 tarihinde yayınlanmıştır. Raporun, “Uyuşturucu ve Kimyasalların Kontrolü” ve “Kara Paranın Aklanması ve Mali Suçlar” bölümlerinde yer verilen Türkiye değerlendirmesi aşağıda sunulmuştur.
III- 1. Bölüm: Uyuşturucu ve Kimyasalların Kontrolü (Türkiye)
A. GİRİŞ
Raporda, afyon maddesinin güneybatı Asya’dan Avrupa’ya gönderilmesinde, Türkiye’nin ana geçiş güzergâhı olduğu ve bu bakımdan uyuşturucu kaçakçıları ve satıcıları için bir merkez görevi üstlendiği belirtilmektedir. Uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele kapsamında, İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kentsel bölgelerde, Jandarma Genel Komutanlığı’nın kırsal bölgeler ve kaçakçılığın yoğun olduğu sınır bölgelerinde, Başbakanlığa bağlı Gümrük Muhafaza Müdürlüğü’nün gümrüklerde, ayrıca tüm sınırlarda Genel Kurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı birliklerin sorumlu oldukları bilgi olarak verilmektedir. Raporda, güvenlik güçlerinin uyuşturucuyla ilgili suçlarda kararlı ve özverili bir çalışma içerisinde olduğu, ancak, Türkiye üzerinden Batı Avrupa piyasasına ve fazla miktarda olmasa da ABD piyasasına uyuşturucu kaçakçılığının yapıldığı vurgulanmaktadır. Türkiye’de, kişisel tüketim amacıyla esrar yetiştirilmesi dışında, önemli boyutlarda yasa dışı uyuşturucu ekiminin söz konusu olmadığı ve yasal haşhaş üretimi ve eczai morfin üretimi konusunda da yasa dışı boyutta bir sapmanın bulunmadığı değerlendirmeleri raporda yer almıştır. Ayrıca, Türkiye’nin uyuşturucu konusunda pek çok uluslararası anlaşmalara taraf olduğu belirtilmektedir.
B. TÜRKİYE’NİN STATÜSÜ
Raporda, Türkiye’nin uyuşturucu trafiğinde başlıca geçiş noktası olduğu ve bu nedenle uluslararası uyuşturucu (afyon, esrar, baz morfin, uyuşturucu ara kimyasala maddeler ve diğer uyuşturucu maddeler) operasyonlarında temel ülkelerden biri olduğu belirtilmektedir. Afyon, baz morfin ve esrar kaçakçılığının Afganistan’dan İran’a, İran’dan Türkiye’ye, Türkiye’den de son nokta olan batı Avrupa’ya ve az miktarda da ABD’ye yönelik gerçekleştiği belirtilmektedir. Ülke
genelinde kanun uygulayıcı olarak görev yapan Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Gümrük Muhafaza Müdürlüğü gibi birimlerin uyuşturucu kaçakçılığıyla etkin mücadele ettikleri ve bunun sonucu olarak da çok miktarda eroin, uyuşturucu yapımında kullanılan ara maddelerin (kimyasal maddeler) ele geçirildiği belirtilmektedir. Ancak buna rağmen, Türkiye’de her ay tonları bulan eroin kaçakçılığının gerçekleştiği vurgulanmaktadır.
ABD resmi makamları ve Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu’nun yasal Likit-Afyon yetiştiriciliğinde önde gelen iki ülkeden birisi olarak tanımlandığı Türkiye’nin eczacılık için gerekli olan afyon maddesinin yetiştirilmesi ve işlenmesi işlemlerini sıkı kontrol altında tuttuğu ve uluslararası sözleşmelere uygun bir şekilde gerçekleştiği raporda yer almıştır. Ayrıca, Türkiye’de kişisel tüketim amaçlı yetiştirilen esrar dışında kayda değer bir yasa dışı uyuşturucu ekim-dikim faaliyetinin bulunmadığı vurgulanmıştır. Güvenlik güçlerinin Kuzey ve Batı Avrupa ülkelerinde imal edilen büyük miktarlardaki sentetik uyuşturuculara el koymaya devam ettiği, yakalanan sentetik uyuşturucu maddelerin büyük çoğunluğunun, Türkiye üzerinden Orta Doğu’daki diğer ülkelere gönderilen uyuşturucular olduğu raporda belirtilmiştir.
1. 2006 YILINDA TÜRKİYE’NİN UYUŞTURUCUYLA MÜCADELEDE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ FAALİYETLER
1 . Benimsenen Politikalar: Raporda, Türk Devletinin uyuşturucu kapsamındaki suçlarla mücadelede önemli derecede mali kaynak ve personel istihdam ettiği, Türkiye’nin, diğer bölgesel çabalarının yanı sıra, uluslararası işbirliğiyle yürütülen “Afgan eroininin” Batı Avrupa’ya akışını azaltma amaçlı programda etkin bir rol oynamaya devam ettiği belirtilmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye Uluslararası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi (TADOC)’nin, güvenlik güçlerine yönelik yürüttüğü eğitim faaliyetleri ve ülke genelinde uyuşturucu konusunda yaptığı çalışmalarla etkin ve kilit bir kurum olduğu değerlendirmesi yapılmıştır. Ayrıca, 2004 yılında, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, uyuşturucu konusunda, eğitim programlarını ve önleme birimlerini ilçelerde kurmak suretiyle ülke genelinde yaygınlaştırdığı ve bu birimlerin, devletin politika olarak benimsediği “uyuşturucunun önünü alma” çabalarına katılım çerçevesinde, çeşitli illerde ailelere, öğretmenlere ve öğrencilere yönelik yoğunlaştırılmış eğitim programlarını uygulanmakta olduğu belirtilmiştir.
2. Başarılı Faaliyetler: Raporda, Türkiye Uluslararası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi (TADOC)’nin 2006 yılında, Türk polisi ve Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan, Tacikistan, Suriye, Yemen, Afganistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Karadağ, Kosova, Makedonya, Malta, Almanya, Gambiya, Fas, Mısır, Lübnan, Sudan, Gine ve Pakistan gibi bölge ülkelerinin polislerine başta uyuşturucuyla mücadelenin yasal boyutu olmak üzere yasak kimyasal maddelerin belirlenmesi, istihbarat analizleri, yasadışı göç ve insan ticareti, mülakat yöntemleri, gözaltı uygulamaları ve yöntemleri ve antiterör eğitimi gibi konularda kurslar verdiği olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.
3. Güvenlik Güçlerinin Çalışmaları: Raporda, Aralık 2005 tarihinde, polis tarafından yapılan çalışmalarda, Adana ilinde, “ecstasy” ve “captagon” maddeleriyle ilgi faaliyette olan bir laboratuarın varlığının ortaya çıkarıldığı ve yapılan operasyonlarda 300.000 “ecstasy” tabletinin ve 1.080.000 “captagon” tabletinin bu laboratuardan ele geçirildiği belirtilmiştir. Ayrıca, 2006 yılı içerisinde yapılan operasyonlarda ele geçirilen uyuşturucu maddelerle ilgili; 2006 yılında ele geçirilen uyuşturucu madde miktarları:
ELE GEÇIRILEN MADDE MIKTARI
Eroin 10.283 kg
Baz Morfin 529 kg
Marihuana 23.884 kg
Afyon 440 kg
Asitit Anhitrid 6.317 Litre
Captagon 19.971.625 Tablet
Ecstasy 2.492.200 Tablet
4- Yolsuzluk ve Bozulma: Raporda, devletin benimsediği politikaların bir sonucu olarak, Türkiye’de uyuşturucu ve Psikotrop Maddeler veya diğer kontrolü yapılan maddelerin yasadışı üretim ve dağıtımının yapılmasının ve bu yolla kara para aklama gibi yasa dışı işlemlerin yapılmasına cesaret edilemediği ve bu işlerin kolay yapılamadığı belirtilmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin Kasım 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesini imzaladığı vurgulanan raporda, devletin hiçbir üst düzey yetkilisinin uyuşturucu kaçakçılığı ve benzer konulara karıştığı iddiasının gündeme gelmediği de belirtilmiştir.
5- Antlaşmalar ve Sözleşmeler: Raporda, Türkiye’nin, 1961 Birleşmiş Milletler TEK Sözleşmesi ve 1972 Protokolü, 1971 Psikotrop Maddeler Sözleşmesi, 1988 Uyuşturucu Sözleşmesi ve Sınır Aşan Suçlarla Mücadele Sözleşmesi ve Ek Üç Protokolüne taraf olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, ABD ve Türkiye arasında, 1981 tarihli Karşılıklı Adli Yardım ve Suçluların İadesi Anlaşması kapsamında işbirliği bulunduğu vurgulanmaktadır.
6. Uyuşturucu Yetiştirilmesi ve Üretimi: Yasadışı uyuşturucu yetiştirilmesi ve özellikle Marihuana üretiminin çok az miktarlarda sınırlı yapıldığı belirtilmektedir. Ayrıca, raporda Devlet Mahsulleri Ofisinin (DMO) yasal afyon üretimini yasadışı piyasaya kaymasına müsaade etmeyecek şekilde sıkı kontrol altında bulundurduğu da vurgulanmaktadır.
7. Uyuşturucunun Geçiş Güzergahı:
Raporda;
1- Türkiye’nin eroinin Avrupa’ya taşınmasında ana geçiş kapısı olarak kullanılmaya devam ettiği,
2- Türkiye’de üslenen kaçakçıların, uyuşturucu simsarlarının, uyuşturucu laboratuar operatörlerinin ve kara para aklayanların yurt dışındaki uyuşturucu kaçakçıları, uyuşturucu laboratuar operatörleri ve kara para aklayanlarla koordineli çalıştıkları ve bu kişilerin Türkiye üzerinden gerçekleştirilen afyon kaçakçılığını kontrol ve finanse ettikleri,
3- Türkiye’ye ulaşan afyonun büyük çoğunluğunun Afganistan’dan geldiği, baz morfin ve eroin gibi uyuşturucu maddelerin bazen Afganistan’dan İran’a, oradan da Türkiye’ye geldiği görüldüğü ancak çoğunlukla Afganistan üzerinden doğrudan Türkiye’ye geldiği,
4- Afyon ve Haşhaş maddeleri kaçakçılığının da Afganistan üzerinden Türkmenistan, Azerbaycan ve Gürcistan yoluyla Türkiye’ye geldiği,
5- Türkiye’deki kaçakçıların çeşitli bölgelerdeki eroin laboratuarlarını kontrol ettikleri ve bazı rivayetlere göre İran-Türkiye sınırındaki eroin laboratuarlarını da kontrol altında tuttukları, ayrıca, Türkiye’deki kaçakçıların Batı Avrupa piyasasına ulaşan eroinin büyük kısmını kontrol altında tuttukları,
6- Türk resmi makamlarınca yapılan açıklamalara göre Türkiye’de 2005 yılından itibaren sentetik uyuşturucu (Captagon) üretiminin ve yakalamalarının artarak devam ettiği,
gibi konular olumsuzluk olarak değerlendirilmiştir.
8. Uyuşturucuya Talebin Azaltılması: Raporda;
1. Türkiye’de uyuşturucu kullanımının diğer ülkelere oranla daha düşük olmasına rağmen, uyuşturucu bağımlılarının sayısının her geçen gün arttığı,
2. Devletin, uyuşturucuyla mücadelenin önemine ilgisinin arttığı, ancak, Uyuşturucu ile mücadele birimlerinin eğitim programları için ihtiyacı olan mali fonların çok az ve yetersiz olduğu,
3. 7 tane Alkol ve Madde Tedavi ve Eğitim Merkezi (AMATEM)’nin bölgesel olarak uyuşturucu tedavisi için kullanılmak üzere kurulduğu, ancak bu işler için ayrılan fonların yetersiz olması sebebiyle, kurulan merkezlerden sadece bir tanesinin faaliyette olduğu, en son tedavi merkezinin Ankara’da 2004 yılında açıldığı ve ülke genelinde uyuşturucu ve alkol tedavi ve eğitimini koordine ettiği, Sağlık Bakanlığı’nın 1995 yılından beri, kaynak yetersizliğinden dolayı uyuşturucu suiistimali anketini gerçekleştiremediği ve rivayetlere göre bu anketi 2007 yılında gerçekleştireceği gibi konular olumsuzluk olarak değerlendirilmiştir.
1. ABD’nin Uyuşturucu Konusunda Türkiye’deki Politika ve Girişimleri: Raporda, ABD’nin uyuşturucu konusunda Türkiye’ye yönelik yardımlarını, 1999 mali yıl başından itibaren yıllık olarak 500.000 $’a çıkardığı belirtilmiştir. 2007 yılı içerisinde ABD’nin uyuşturucu ile mücadele kurumu (DEA) eğiticilerinin Emniyet Genel Müdürlüğü personeli ve Afgan polisine yönelik eğitim faaliyetleri olacağı ve bunun maliyetinin ABD tarafındankarşılanacağı belirtilmiştir. ABD’nin uyuşturucu ile mücadele kurumu (DEA) yetkililerinin Türk yetkililer ile güzel bir işbirliğinde bulundukları ve Türk narkotik polisinin aldıkları eğitim ve teçhizata dayalı olarak teknik anlamda geliştiği ve profesyonelleştiği, vurgulanmıştır. Ayrıca, ABD’nin Türkiye’ye yönelik yürüttüğü politikalarının, Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığı, kara paranın aklanması ve mali suçlarla mücadele alanlarındaki kabiliyetlerini güçlendireceğinin altı çizilmiştir.
III-2. Bölüm: Kara Paranın Aklanması ve Mali Suçlar (Türkiye Bölümü): Türkiye'nin Orta Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve doğu Avrupa için önemli bir bölgesel finans merkezi olduğu vurgulanan raporda, güneybatı Asya’dan Avrupa’ya afyon maddesinin transferinin devam ettiği ve Türkiye’nin bu konuda ana geçiş kapısı olarak kullanıldığı, ancak ülke içindeki uyuşturucu kaçakçılarının Türkiye’de aklanan kara paranın küçük bir kısmını oluşturduğu değerlendirmesine yer verilmiştir.
Türkiye’de kara para aklamada başlıca, bankaların, yer altı bankalarının (nonbank financial institutions) ve yer altı ekonomisinin (kayıt dışı, vergilendirmeyen, yasa dışı sağlanan gelirler) aracı olarak kullanıldığı, kara para aklamada metot olarak, sınır ötesi döviz kaçakçılığı, yurt içi ve yurt dışına yapılan para transferleri, ticari sahtekârlıklar, ev, altın ve lüks otomobil gibi yüksek değerli eşya alımlarının kullanıldığı vurgulanmıştır.
Raporda, Türkiye'de üslenen uyuşturucu kaçakçılarının Pakistan ve Afganistan’daki uyuşturucu kaçakçılarına, kuryeler aracılığıyla para, bazen de altın olarak ödemeler yaptığı veya yer altı bankacılık sistemlerini kullanarak para transferleri yaptıkları belirtilmektedir. Ayrıca, uyuşturucudan elde edilen mali kaynakların, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan ve diğer Ortadoğu ülkelerinde bulunan hesaplar aracılığıyla transfer edildiği tespitine de raporda yer verilmiştir.
Türkiye’de kara para aklama işlemlerinde en büyük oranı, dolandırıcılık, vergi kaçırma ve ekonominin %50’lik bölümünü oluşturan kayıt dışı ticaretin oluşturduğu değerlendirilmektedir. Raporda, 2005 yılında, TBMM tarafından çıkarılan vergi yönetimi reformunun bir önlem olarak uygulamaya geçtiği belirtilmiştir.
Türkiye’de ilk kara para aklama suçunun 1996 yılında işlendiği belirtilmiştir. Türkiye’nin devam eden süreç içerisinde, özellikle 2005 ve 2006 yıllarında gerçekleştirdiği bir dizi yasal düzenlemelerle kara para aklama ve mali suçlarla mücadelede kararlı olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda;
• 2000 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile şüpheli ticari faaliyetlerin belirlenmesi, tasnif edilmesi, müşteri ve diğer ticari işlemlerin kayıtlarının tutulması ve 5 yıl saklanması zorunluluğu gibi bir dizi düzenlemelerin yapıldığı,
• Devletin 2004 yılında yeni çıkardığı yasalarda (Türk Ceza Kanunu, Bankalar Kanunu gibi) kara para aklama ve mali suçlar kapsamında yaptığı değişikliklerin etkisini 2005 yılında göstermeye başladığı,
• Maliye bakanlığının bankacılık işlemlerini düzenleme yetkisiyle, Merkez bankası dahil tüm bankalarda, güvenlik kuruluşlarında, PTT bankalarında, finans kuruluşlarında ve döviz bürolarında ticari işlemleri vergi kimlik bilgileri kullanılarak gerçekleştiği ve şüpheli görülen ticari işlemlerin takibe alındığı,
• 2005 yılında yasalaştıran Bankacılık Kanunu’yla, bankacılık işlemlerinde sıkı denetim sağlandığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun ilgili diğer birimlerle (MASAK gibi) birlikte kara para aklama suçlarına karşı bankalarda denetlemelerde bulunduğu,
• 1996 yılında yasalaşan, Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun kapsamında Maliye Bakanlığı bünyesinde kurulan Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK)’nın, Türkiye’de şüpheli ticari işlemlere yönelik düzenleme, bilgi toplama, analiz yapma ve soruşturma başlatma gibi görevleri yerine getirmeye çalıştığı,
• 2006 tarihinde yasalaşan Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’da, terörizmin finansmanının önlenmesine dair hükümlerin yer alması, şüpheli ticari işlemlerin önüne geçebilmek için, resim alıcıları, sigorta şirketleri, şans oyunları, araç satış işlemleri, antika alıcıları, kira gelirleri, döviz büroları, kuyumcular, noterler, spor kulüpleri ve emlakçılar gibi yerlerde yapılan ticari işlemlerin kayıt altına alınması,
• Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’la gümrük görevlilerine yanlış bilgi veren yolcuların yanlarında bulunan değerlerine el konulabileceği,
• Çıkarılan yeni yasalarla kanun uygulayıcıların (Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı “MASAK”, güvenlik güçleri “Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Mahkemeler”) mevcut yasalara göre uyuşturucu bağlantılı suçlarla ilgili olarak mal varlıklarına el koyabildiği ve kullanımını dondurabildiği,
• Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK)’ın 3 numaralı genel tebliğiyle daha önce belirlenen 19 adet şüpheli işlem listesine “Fonların, terörizm veya terörist eylemlerle ilgili veya bağlantılı olduğundan yada bu amaçla kullanıldığından şüphe duyulması yada şüphe duyulması için makul nedenler bulunması” ifadesinin 20 no.lu işlem olarak listeye eklendiği,
• Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK)’nın verilerine göre 1996 yılından, Aralık 2005 tarihine kadar 2231 kara para aklama soruşturmasının yapıldığı, soruşturmaların büyük çoğunluğunun uyuşturucu kaçakçılığını ilgilendirmeyen suçlar ve vergi kaçırma suçlarından oluştuğu, uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında meydana gelen kara para aklama suçlarının toplam suçların %41’ini oluşturduğu,
• 2001 tarihinde Bakanlar Kurulunca çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1267 sayılı, El-Kaide ve Taliban grubuna bağlı terörist ve terörist gruplarla ilişkili olan kişi, kurum ve kuruluşların mal varlıklarına el koyma ve kullanımını dondurma kararının, Türkiye tarafından kabul edilerek kararın uygulamaya konulması, 1267 nolu kararda yer alan isim listesinin tüm devlet dairelerine ve finans kurumlarına dağıtılması,
• Terörizmin finansmanının önlenmesi konusunda kar amacı gütmeyen vakıf ve benzer organizasyonların da takip edildiği, buralara faaliyet lisanslarının Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce verildiği, düzenlemelerin de İçişleri Bakanlığınca yapıldığı, her iki kurumun da vakıf ve benzeri organizasyonların kayıtlarını tuttukları ve bu organizasyonların düzenlemelerini ve elde etikleri gelirleri kanunlar çerçevesinde kaynağını ispatlamalarını istedikleri,
gibi yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi ve uygulamaların başlaması olumlu gelişmeler olarak değerlendirilmiştir.
Raporda, yeni yasalaşan yasaların uygulamasından doğan bir takım sorunların olduğu ve bu sorunların da bazı olumsuzlukları beraberinde getirdiği belirtilmiştir. Bunlar;
1. Yeni yasalaşan Bankacılık Kanunu’na rağmen, istatistiklerde bankacılık işlemlerinde görülen kara para aklama işlemlerinin (2005 yılında 352, 2004 yılında 28, 2003 yılında 177) çok düşük olduğu ve kara para aklamada daha çok nakit ödeme yönteminin kullanıldığı,
2. Türkiye’de döviz değişiminde herhangi bir kısıtlamanın bulunmadığı bankaların veya özel finans kuruluşlarının ülkeler arası 50.000 $’ı aşan para transferlerini, seyahat
edenlerinde 5.000 $’ı aşan miktarları 30 gün içerisinde resmi makamlara bildirmek zorunda olduğu ancak Türkiye’nin ülkeler arası döviz işlemleri raporlamasına ihtiyacının olduğu,
3. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun da terörizmin, sadece Türk devletine ve Türk vatandaşlarına karşı düzenlenen saldırıları kapsayacak şekilde tanımlandığı, terörizme ilişkin yapılan bu dar yasal tanımın Terörizmin finansmanın önlenmesi kapsamında engel teşkil ettiği,
4. Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK)’nın istatistiklerine göre 2005 yılında teröristler ve terörizmle bağlantılı hiçbir değer ve taşınmaz mülkün zapt edilmediği ve kullanımının dondurulmadığı belirtilmiştir. Türkiye’nin mevcut yasalarına göre, bu tür suçlarla ilgili tespit etme, izleme, mal varlığını zapt etme ve kullanımını dondurma gibi işlemlerin yapılabildiği ancak uygulamada bir takım sorunların yaşandığı,
5. Temmuz 2006’da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1267 sayılı kararında terör örgütü listesi içerisinde yer alıp, Türkiye’deki mal varlığı dondurulan kişilerin malvarlığı edinmenin ve bunların kullanımının Anayasal haklar olduğu gerekçesiyle, Danıştay’a başvurdukları, ancak söz konusu mal varlığının dondurulması işlemlerine devam edildiği, bu konuyla ilgili olarak, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1267 sayılı kararında belirtilen listedeki teröristler ve terörist örgütlerin mal varlığına el koyacak veya kullanımını donduracak yasal bir mekanizmasının bulunmadığı,
6. Raporda para transferlerinin bankalar ve kendisine yetki verilen para transfer şirketleri aracılığıyla yapıldığı, ancak Türkiye’de yer altı bankacılık sistemlerinin etkin olduğu ve ticaret temelli kara para aklama işlemlerinin, dolandırıcılığın ve vergi kaçırma işlemlerinin yasa dışı para havaleleriyle yapıldığı gibi maddeler altında sıralanmıştır.
Raporda, Türkiye’nin kara paranın aklanması ve mali suçlar konusunda ABD ve güneydoğu Avrupa’daki komşularıyla yakın işbirliği içerisinde olduğu, Türkiye’nin ABD ile Uyuşturucu kaçakçılığı, kara paranın aklanması ve mali suçların araştırılmasında karşılıklı yardıma dayanan ikili işbirliğinin olduğu belirtilmiştir.
Ayrıca raporda Türkiye’nin;
• OECD Mali Eylem Görev Grubu'nun (Financial Action Task Force TAFT) üyesi olduğu,
• Maliye Bakanlığı, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK)’nın uluslararası çerçevede karaparanın aklanmasına karşı mücadele etmek ve mali istihbarat birimleriyle işbirliğini sağlamak amacıyla Brüksel’de oluşturulan Egmont Grubu’na üye olduğu,
• 1988 tarihli Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmelerine taraf olduğu,
• Avrupa Konseyi’nin Suç Gelirlerinin Aklanması, Aranması, Zaptı ve Müsadere Edilmesi Hakkında Sözleşmeyi (Convention on Laundering, Search, Seizure and Confiscation of the Proceeds from Crime - Strasburg) imzalaması ve uygulamasına 2005 yılında geçilmesi, 2006 yılında Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesine taraf olduğu
gibi kara paranın aklanması ve mali suçlarla mücadele kapsamında pek çok uluslararası faaliyetin içinde bulunduğu belirtilmiştir.
IV. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
ABD’nin Uluslararası Narkotik Kontrol Stratejisi Raporu genel anlamda değerlendirildiğinde, uyuşturucunun yetiştirilmesi, üretimi, kaçakçılığı, uyuşturucuya bağlı olarak artan kara para aklama suçunun ve insanlık için en büyük tehlike olan uyuşturucu kullanımının ülkemiz dahil pek çok ülkede artan bir seyir izlediği değerlendirilmektedir.
Raporda,
Türkiye’nin eroin’in Avrupa’ya geçiş kapısı olarak kullanılmaya devam ettiği,
Türkiye’de üslenen uyuşturucu kaçakçılarının, diğer ülkelerdeki kaçakçılarla koordineli olarak çalışmaları,
Türkiye’nin kara para aklamanın en çok yapıldığı ülkeler kategorisinde (Major Money- Laundering Countries)değerlendirilmesi,
Türkiye’de uyuşturucu kullanımının diğer ülkelere oranla daha düşük olmasına rağmen, uyuşturucu bağımlılarının sayısının her geçen gün arttığı, uyuşturucunun tehlikelerine karşı toplum bilincinin sağlanması için verilen eğitimlerin yetersiz olduğu,
Alkol ve Madde Tedavi ve Eğitim Merkezi (AMATEM)’nin bölgesel olarak yetersiz sayıda olmaları ve etkin olamamaları,
Kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadelede pek çok birimin görevli olduğu ancak aralarında uyumlu bir koordinasyonun olmadığı, bununda beraberinde bir takım sorunlar getirerek mücadelede başarıyı azalttığı,
Kara paranın aklanması ve mali suçlarla mücadele kapsamında çıkarılan yeni yasalar geçen zaman içerisinde etkin olarak uygulanamadığı ve bir an önce etkin bir şekilde uygulamalarına geçilmesi gerektiği,
Türkiye'deki mevcut terörle mücadele yasalarına göre, terörizmin, sadece Türk devletine ve Türk vatandaşlarına karşı düzenlenen saldırıları kapsayacak şekilde dar bir tanıma sahip olduğu bu nedenle Türkiye’nin terörizme ilişkin mevcut yasal tanımını genişletmeyi göz önüne alması gerektiği,
Kar amacı gütmeyen vakıf ve yardım kuruluşlarına ulaşan gelirlerin daha fazla denetim altında tutması gerektiğI gibi eleştiriler ve önerilerin dikkat çekici olduğu değerlendirilmektedir.
Raporda, güvenlik güçlerinin uyuşturucu kaçakçılığı ve kara paranın aklanması ve mali suçlarla mücadelede başarılı oldukları ve profesyonelleştikleri değerlendirmeleri olumlu gelişmeler olarak yer almıştır. Ayrıca, kara paranın aklanması ve mali suçlar, terörizmin finansmanın önlenmesi kapsamında çıkarılan yeni yasalar da olumlu olarak değerlendirilen diğer gelişmeler olarak yer almıştır.
EK. 1
ULUSLARARASI UYUŞTURUCU MADDELER KONTROL KURULU
2002 YILLIK RAPORU, BASIN ÖZETİ
ULUSLARARASI UYUŞTURUCU MADDELER KONTROL KURULU
2002 YILLIK RAPORU, BASIN ÖZETİ INCB BAŞKANININ MESAJI
Yasa dışı uyuşturucu üretiminin, ticaretinin ve kullanımının ekonomik gelişim üzerindeki etkisi, ilk kez bu raporda araştırılmıştır. Rapor içerisinde, sürdürülebilir ve insani gelişmenin önemli bir parçası olması nedeni ile, ekonomik gelişme üzerine odaklanmıştır.
Uyuşturucu trafiği sayesinde elde edilen gelirin büyük kısmı, ilaçların üretildiği ülkelerde değil,bu ilaçların kanunsuz olarak satıldığı ve kullanıldığı ülkelerde elde edilmektedir.Bu raporda, uyuşturucu trafiğinin aslında büyüme ve refahı arttırıcı bir aktivite olmadığı ve uyuşturucu üretiminin uzun vadeli ekonomik gelişmeyi engellediği gösterilmiştir. Bu duruma en iyi örnek ülke Afganistan'dır. 19902larda yaşanan afyon üretimindeki inanılmaz artış, sadece iç savaşların tetiklenmesine sebep olmuştur. Açıkça görülmektedir ki, uyuşturucu üretiminin ülkelerin toplumsal ve ekonomik gelişmesi üzerinde herhangi bir olumlu etkisi bulunmamaktadır.
Afganistan örneğinde gözlenen bu durum, başka ülkeler için aynı şekilde geçerlidir. Kurulumuz, artan uyuşturucu üretiminin ulusal seviyede herhangi bir gelişmeye katkısı olduğuna dair hiçbir gösterge bulamamıştır. Dolayısı ile, uyuşturucu madde ticaretinin denetimi, hükumetlerin sadece sağlık ve güvenlik açısından değil, aynı zamanda tutarlı ve sürdürülebilir bir ekonomiyi geliştirmeleri açısından da faydalanabilecekleri bir politikadır. Uyuşturucu kontrolüne sırt çevirmek, sosyal ve ekonomik gelişmeye sırt çevirmek demektir. Uyuşturucu kontrolünü ciddiye almamak ya da uyuşturucuyu üretimi ve kullanımını yasal hale getirmek, insanların refahını gözeten hükumetler için asla alternatif bir politika olamamalıdır.
Özellikle hint keneviri konusu olmak üzere, uyuşturucunun yasallaştırılmasını savunanlar, kamuoyuna ulaşabilmektedirler ve toplumu yanıltabilen büyük kaynaklara sahiptirler. Yine de kamuoyu, tutarlı bir şekilde, uyuşturucunun yasallaştırılmasına karşı gelmektedir. Örneğin, ABD'de bazı eyaletlerdeki oy kullanıcılar, hint keneviri üretimi ile ilgili yasaların esnekleşmesini sağlayacak girişimleri reddetmiştir.
Savunucularının iddia ettiği gibi, hint keneviri zararsız bir uyuşturucu değildir. Hint keneviri kullanımı beyini etkilemektedir ve gençlerde kalp krizine ve akciğer hastalıkları ve kanserine sebep olmaktadır. İngiliz Akciğer Vakfının yaptığı en son çalışmaya göre hint kenevirinin solunum yollarına verdiği zarar, 20 sigaranın verdiği zarar düzeyindedir.
Hint keneviri üç uluslararası uyuşturucu kontrol anlaşmasının programlarında 250 madde ile birlikte sıralanmıştır. Uluslararası Komite, hint kenevirini, 1961 Yasası ile, sağlığa zarar verme potansiyeli ve sağlığı suistimal etme özelliğinden dolayı, kontrol etmeye karar vermiştir. Hint kenevirinin bu olumsuz özellikleri üzerindeki bulgular, 1961.den bu yana değişmemiştir. 1 Haziran 2003'te 179 ülke, hint keneviri kontrolünün de içinde bulunduğu 1961 Yasası şartlarına uymayı kabul etmiştir. Kurul, bu ülkelerin kararlarını desteklemekte ve hint kenevirinin olumsuz etkileri ile ilgili mevcut kontrol sistemini değiştirecek bilimsel kanıtlar ortaya koyulana kadar başka bir aktiviteye gerek duymamaktadır.
Uluslararası uyuşturucu kontrolünde ortak hareket etmenin önemi büyüktür.
Hiçbir hükumet, başka ülkeleri ve hükumetlerin oluşturmak için bir asırdır çalıştıkları bir sistemi etkileyecek şekilde tek taraflı tedbirler almamalıdır.
Philip Emafo Kurul Başkanı
EK. 2
ULUSLARARASI UYUŞTURUCU MADDELER KONTROL KURULU RAPORUNDAN ALINTILAR
YASADIŞI UYUŞTURUCU TİCARETİ, GELİŞMİŞ ÜLKELERDEN ÇOK GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE ZARAR VERMEKTEDİR
Yasadışı Uyuşturucular: (Pek az kişi için kısa vadeli yarar, pek çok kişi için uzun vadeli zarar)
26 Şubat 2003 tarihinde yayınlanan Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu Raporu'na göre, yasadışı uyuşturucu üretimi ekonomik gelişmeyi engellemektedir ve yasadışı uyuşturucu üretimi uzun vadede, hiçbir sürdürülebilir ekonomik gelişme yaratmamaktadır. Kurul, kanunsuz uyuşturucu ticaretinin ekonomiye olumsuz etkileri konusunda uyarıda bulunmakta ve hükümetleri, etkili uyuşturucu kontrol politikaları uygulamak konusunda zorlamaktadır.
Rapor, kanunsuz olarak üretilen eroin ve kokainin ekonomi üzerindeki etkisini incelemekte ve başarılı bir gelişme için uyuşturucu kontrolünün şart olduğu sonucuna varmaktadır. Bu durum, bir ülkede uzun-vadeli ekonomik gelişmenin etkili uyuşturucu kontrol programları olmadan yapılamayacağını ve uyuşturucuların bir ülkenin ekonomisini, durumunu ve toplumun dengesini bozacağını göstermektedir.
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu, hint keneviri ve sentetik uyuşturucuların olumsuz etkilerini bilse de, şu anda dünyada en çok problem yaratan iki uyuşturucuya odaklanmıştır: eroin ve kokain.
Kurul Başkanı Dr. Philip O. Emafo.ya göre, “Uyuşturucu, genel olarak toplumsal bir sorun olarak görülmektedir. Ama raporun da açıkça gösterdiği gibi, uyuşturucu kullanımı, ülkelerin gelişimini etkileyecek, çok ciddi ekonomik sonuçlar doğurabilmektedir. Gelişmiş ülkeler uyuşturucu kullanımının toplumsal sorunlarını yaşarken, asıl ekonomik sıkıntı ise gelişmekte olan ülkelerde yaşanmaktadır.”
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu Raporu, uyuşturucu gelirinin büyük kısmının uyuşturucunun üretildiği yerden ziyade, uyuşturucunun satıldığı ve kullanıldığı ülkelerde elde edildiğini göstermektedir. Geliri elde edenler ürünleri yetiştiren çiftçiler değildir. Uyuşturucu kullanıcılarından elde edilen gelirin yalnızca %1'i, ülkelerin tarImdan elde edilen geliri olarak yansımaktadır. Geri kalan % 99.2'lik pay ise, uyuşturucu trafiğinin belli noktalarında dağılmaktadır.
Gelirlerin büyük kısmı gelişmiş ülkelerde elde edilirken, ekonomilerinin büyük kısmı uyuşturucu ticaretinden oluşan gelişmekte olan ülkelerde ekonomik etkiler çok daha fazla olmaktadır. Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) bazında hesaplandığında, uyuşturucu üretimi ve trafiği, Afganistan ve Myanmar'da (Burma) %10 ile 15 civarındadır. Kolombiya ve Laos Halk Cumhuriyeti'nde bu oranlar % 2 ve 3 arasında bulunmaktadır. ABD'de ise uyuşturucudan elde edilen gelirler, ülkede çok daha fazla uyuşturucu kullanıcısı bulunmasına rağmen GSMH'nın sadece % 0.4.ünü kapsamaktadır.
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu Raporu, ülkeleri, uyuşturucu üretiminin kısa süreli faydalarının uzun-süreli zararlarla yok edildiği konusunda uyarmakta ve hükumetleri yasa dışı uyuşturucu üretimi ve trafiği ile savaşma konusunda politika uygulamaya zorlamaktadır.
Kısa vadeli faydalar uyuşturucuları üreten çiftçilere, gündelik işçilere, dağıtım firmaları ve laboratuvar çalışanlarına sağlanan iş imkanı olarak sıralanabilir.
Uzun vadede uyuşturucu üretimi, doğrudan ilişkisinin kanıtlanması zor olsa da, ekonomik büyüme üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır.
INCB Başkanı Dr. Emafo'ya göre, “kısa vadeli kazanımlar az, fakat uzun vadeli kayıplar çok fazladır ve uyuşturucu trafiği ekonomik büyümeye ve refaha katkıda bulunmamaktadır.”
Ülkelerin yasa dışı uyuşturucu üretmelerinden vazgeçmelerini istiyoruz. Böylece, bu ülkeler, kısa vadeli harcamaları olsa bile, uzun vadede kendilerine katkıda bulunmuş olacaklardır.
(Release No.2 Narcotics Control Board)
Rapora göre uzun vadeli ekonomik gelişmeyi engelleyen etken, ekonominin ve toplumun dengesini bozan kanunsuz uyuşturucu üretimidir. Kanunsuz uyuşturucu ekonomisinin oluşması, yolsuzluk düzenine ve ulusal ve siyasi dengelerin bozulmasına neden olmaktadır.
Kurula göre, yasa dışı uyuşturucu üretiminin, iç savaşlarla da ilişkisi bulunmaktadır.
Hükumetler için etkili ekonomik politikaların uygulanması, gizli bir uyuşturucu ekonomisi mevcut olduğunda zorlaşmaktadır. Ekonomiyi kontrol etmek için alınan önlemler, uyuşturucu bütçeleri ile engellenebilmektedir. Uyuşturucu ticareti ile, döviz kurları ve gelir dağılımı, yasal işler ve ekonomik yatırımlar da etkilenebilmektedir.
Rapor ayrıca, bu yasal olmayan aktivitelerin toplumsal yapı üzerindeki etkilerini de göz önünde bulundurmuştur. Uyuşturucu ticareti çoğu zaman, insan kaçırma ve şantaj gibi suçların artmasına sebep olmaktadır. Bu durum eliti bozmakta, yasaları gözardı etmekte ve çoğunlukla yerel uyuşturucu kullanımı problemlerine neden olmaktadır.
Afganistan örneği, uyuşturucu üretiminin bir ülkenin dengelerini nasıl bozabileceğini göstermiştir. 1990'lı yıllarda afyon üretiminde gözlenen ciddi artışlar, iç savaşların oluşmasına ve ekonomik büyümenin ve hayat standartlarının düşmesine yol açmıştır. Afganistan'ın haşhaş üretimlerini büyük ölçüde azaltan iki komşusu, Pakistan ve İran.da ise, 1980 ve 1990'lı yıllarda ciddi bir ekonomik büyüme görülmüştür.
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu Raporu, uluslararası toplulukları uyuşturucu kontrol konusunda bu alanda sorun yaşayan ve yeterince kaynağı olmayan ülkelere destek vermeye teşvik etmektedir.
BÖLGELER MERCEK ALTINDA
Afrika
Kaçak hint keneviri üretimi Afrika.da, özellikle de Fas.ta hala çok yaygın olarak görülmektedir. Afrika'lı yasa uygulayıcılar, Kuzey Amerika ve Avrupa'daki liberalleşme ve hint kenevirinin tıbbi amaçların dışındaki kullanımını destekleyen yaklaşımların, Afrika.da hint keneviri üretimi, kaçakçılığı ve kullanımına karşı gerçekleştirdikleri mücadeleyi engellediklerini düşünmektedir.
Kokain kullanımı Güney ve Batı Afrika'daki bütün ülkelerde, özellikle de Nijerya ve Güney Afrika'da artmaktadır. Afrika'nın güney ve batı bölgeleri, Güney Amerika ve Avrupa'ya teslimat yapılması için kullanılmaktadır.
Eroin kullanımı kıtadaki belli büyük kent alanları ile sınırlandırılmıştır. Mısır ve Afrika'nın doğusu ile güneyindeki ülkelerde de eroin kullanımı bildirilmiştir.
Mısır dışındaki diğer Afrika ülkelerinde haşhaş üretildiğine dair hiçbir gösterge yoktur.
Amphetamin kullanımındaki artış, Afrika.daki bir çok ülkede endişe yaratmaktadır.
Afrika.da sentetik uyuşturucu üreten bir çok laboratuvar kapatılmıştır. Temmuz 2002'de, Güney Afrika'daki yetkililer 90 milyon metaqualone üretilmesini sağlayacak 100 ton kimyasalın ve aletin üretimini durdurmuştur.
Amerika
Orta Amerika.da ve Karayipler'de ele geçirilen eroin ve ecstacy miktarı artmış olsa da, bölgede uyuşturucu trafiği daha çok hint keneviri ve kokainden oluşmaktadır.
İki ülkede yetkililerinin verdiği bilgilere göre, Jamaika'dan İngiltere'ye giden her 10 uçak yolcusundan biri uyuşturucu kaçırmaktadır.
Kuzey Amerika.da kokain ve eroinin zor bulunması, fiyatları da yukarı çekmektedir. Kanada ve ABD sınırlarında ve hava alanlarında ele geçirilen uyuşturucular, 11 Eylül.deki terörist saldırısı nedeniyle sıklaştırılan kontrollerden sonra çok azalmıştır.
Hint keneviri, eroin ve kokain kullanımı Kanada ve ABD'den çok daha az bir seviyede olsa da, Meksika.da son bir kaç yıl içerisinde oldukça artmıştır.
Orta Amerika.da bazõ ülkelerde ise, kokainin üretildiği bilinmektedir. Kolombiya ve Peru'da uyuşturucu problemi siyasi ve güvenlik durumuna bağlı olarak artmaktadır. Kolombiya'da uyuşturucu trafiği ve laboratuvarlar, gerilla ve gizli askeri kuvvetler tarafından kontrol edilmektedir ve uyuşturucu karşılığında silah alınmaktadır.
ABD tarafından desteklenen Kolombiya Planı Güney Amerika'daki uyuşturucu üretimini azaltmayı amaçlayan tek kuvvetli çalışmadır. Kolombiya'da 1500'den fazla ilaç ele geçirilmiştir ve 55 kaçakçılık şebekesi yok edilmiştir.
Asya
Dünyanın ikinci en büyük afyon üretim merkezi Myanmar'da (Burma), afyon miktarları 1996 yılından bu yana, belirgin oranda düşmüştür. Afyon üretilen yerler 2002 yılında % 7 oranında azalmıştır.
Dünyada elde edilen amfetamin türevi uyuşturucular õn % 70'i Doğu ve Güneydoğu Çin.de ve Tayland'da ele geçirilmiştir.
Kamboçya önemli bir hint keneviri üretim merkezi ve eroin geçiş alanı olarak yer almaktadır.
Çin, bir eroin pazarı ve geçiş alanı olmuştur ve ülkedeki eroin kullanımında son beş yıl içerisinde artış gözlenmiştir.
Doğu ve Güneydoğu Asya'da görülen HIV/AIDS hastalıklarındaki artış, endişe vericidir.
Çin'in bazı bölgelerinde, HIV/AIDS, damar içi uyuşturucu kullanımı yoluyla yayılmaktadır. Mynamar ve Tayland'daki iğne kullanan bağımlıların % 50'si, HIV/AIDS ile bulaşmış durumdadır.
Afganistan'daki uyuşturucu kullanımının, afyon ve eroin üretilen yerlerden gelen mültecilerin evlerine dönmesi ile artacağı düşünülmektedir. Kurul, Afganistan'ın uyuşturucu kontrol yasalarını ve araçlarını, olabildiğince kısa süre içinde yürürlüğe koyması gerektiğini vurgulamaktadır.
İran, Ürdün ve Kazakistan dahil Bazı Batı Asya ülkeleri, tedavi ve uyuşturucu bağımlılarının geri kazanımı konusundaki hizmetlerini arttırmıştır, fakat bölgede bulunan bir sürü ülkede durum aynı değildir.
Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde, uyuşturucu ile ilgili konularda ağır cezalar uygulanmaktadır.
Avrupa
Batı Avrupa ülkeleri, Avustralya, Kanada ve ABD'nin de içinde bulunduğu Uluslar arası operasyonlar sonucunda, Mart 2002'de, 300,000'den fazla ecstacy hapı ele geçirilmiştir.
Kurul, yasa uygulayıcı kuruluşlar arasında, Avrupa'da üretilen küresel ölçekteki ecstacy trafiğini durdurmak için daha fazla uluslararası işbirliği görmek istemektedir.
Kurul Avrupa hükumetlerinin, Güney Batı Asya'dan Avrupa'ya giden bir kaçakçılık hattını göz önünde bulundurarak, Afganistan hükumetini uyuşturucuya karşı olan savaşında desteklemesini istemektedir.
Rusya Federasyonu, Asya'dan Avrupa'ya giden alternatif bir uyuşturucu hattı olarak görülmektedir. 2001 yılında, yasa uygulayıcılar, 3.5 tonu eroin olmak üzere, 75 ton uyuşturucu madde ele geçirmiştir.
Kurul İngiltere'nin hint keneviri kullanımını esnekleştirecek bir şekilde, bu maddenin yeniden sınıflandırılmasa yönelik istemini endişe ile karşılamakta ama aynı zamanda ülkenin hint keneviri kullanımını yasallaştırmayacağı açıklamasını, uluslararası uyuşturucu kontrol anlaşmalarına paralel olduğu için, memnuniyetle karşılamaktadır.
Okyanusya
Avustralya'da eroin bulunma oranları Güneydoğu Asya'dan gelen uyuşturucu trafiğinin engellenmesi ile oldukça azalmıştır.
Avustralya'da fazla doz nedeni ile gerçekleşen ölümler azalmaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda'da, büyük miktarlarda MDMA (Ecstacy) hapları ele geçirilmiştir.
Para aklama konusundaki yasalar açısından bir sürü ülkede ve Okyanusya sınırlarında gelişmeler yaşanmıştır. Ama yine de bu durum, Fiji, Cook Adaları, Marshall Adaları, Nauru ve Niuede'de birer sorun olarak yer almaktadır.
Kurul, uyuşturucu nedenli suçların, siyasi yapıya çok bağımlı olduğu Papua Yeni Gine'deki uyuşturucu durumundan endişelidir.
Kurul, Avustralya'nın New South Wales bölgesinde kurulan enjeksiyon odasına karşı olan tutumunu korumakta ve projenin uzatılmasına üzülmektedir.
AFGANİSTAN'IN UYUŞTURUCU SORUNU YALNIZCA AFYONLU UYUŞTURUCULAR DEĞİL
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu kapsamlı strateji öneriyor
Afganistan'ın, yetiştirilen, üretilen ve kaçakçılığı yapılan tüm uyuşturucular için kapsamlı ve uyumlu bir ulusal uyuşturucu stratejisi kurması gerekmektedir.
(Uluslararası Narkotik Kurulu son raporu, Viyana) Sürdürülebilir ve barışçıl gelişme için, uyuşturucu sorununun, ülke içinde çözülmesi gerekmektedir.
Kurul, Afganistan.da hükumet tarafından yasaklanmış olduğu halde haşhaş yetiştirilmesinden endişe duymaktadır. Kurul Afganistan'daki uyuşturucu kontrol mekanizmalarını yakından kontrol etmektedir ve geçmişte Taliban dahil, eski hükumetlerle çalışmış olduğu gibi, şimdiki Geçici İslami Afganistan Hükumeti ile de yakınen çalışmaktadır. Mayıs 2000 tarihinde Kurul, 1961 Narkotik Uyuşturucular ile ilgili yasasının 14.maddesini hatırlatmıştır. Bu madde uluslararası uyuşturucu kontrol anlaşmaları bir ülkedeki gelişmeler sonucu tehlikeye girdiğinde kullanılmaktadır. Bu durumda, Kurul, Birleşmiş Milletler.in Ekonomik ve Toplumsal Konsey'inden, söz konusuülkedeki hükumet gerekli tedbirleri almadığı takdirde, bu ülkeye ambargo uygulanmasını isteyebilir.
Kurul Afganistan'daki mevcut hükumetin çalışmalarını takdir ederek Uluslar arası komiteden ve bölgedeki diğer ülkelerden kapsamlı ve acil bir destek istemektedir. Kurul aynı zamanda kanunsuz haşhaşın yok edilmesinin uygun yasaların uygulanmasıyla ve çiftçilere alternatif gelir kaynağı gösterilmesi yoluyla gerçekleştirilebileceğini belirtmektedir.
Rapor aynı zamanda, Afganistan.daki uyuşturucu kontrol programının tüm uyuşturucuları kapsaması gerektiğini belirtmektedir. Eroin yapılması için gerekli maddeler Afganistan'a komşu ülkeler tarafından sağlanmaktadır. Kurul Çin'in de yardımı ile Afganistan'a, bir ülkenin yıllık tıbbi ihtiyacından çok daha fazla olan,5 ton diazepam gönderilmesini engellemiştir. Söz konusu dieazepam, üretilen eroinin olgunlaştırılması için kullanılmaktadır.
Ülkedeki hint keneviri üretimi, Afganistan.õ haşhaş üretiminin de merkezi haline getirmektedir. Bu durumun engellenmesi için, yaptırımların hint keneviri ticaretine ve afyonlu uyuşturucu yetiştirilmesine karşı da uygulanması gerekmektedir.
GEREĞİNDEN FAZLA MORFİN VE YASAL AFYONLU UYUŞTURUCU ÜRETİLİYOR, FAKAT GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE BU ÜRÜNLER MEVCUT DEĞIL
26 Şubat 2003 tarihinde yayınlanan Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu Raporu'na göre, ağrı kesici amaçlı afyonlu ilaçların talebi aşacak miktarlarda üretilmesi nedeniyle yasal pazarlarda dünya çapında bir tehlike oluşmaktadır.
Kurul ekim ve üretim seviyelerinin tıbbi ihtiyaçlardan çok daha fazla olduğu ve stokların yasa dışı pazarlara yönlendirilebileceği konusunda ülkeleri uyarmaktadır.
Kurula göre, İngiltere gibi yeni ülkelerin, afyonlu uyuşturucu üretmemesi gereklidir çünkü mevcut pazarda yeterince ürün bulunmaktadır. Afyonlu uyuşturucu üretimine izin veren Avustralya, İspanya, Fransa ve Macaristan gibi ülkeler, pazar güçlerinin etkisinde kalmayıp uluslararası uyuşturucu kontrol anlaşmalarına uyacak şekilde üretimi azaltmak durumundadır.
Kurul ayrıca Hindistan ve Türkiye gibi geleneksel olarak ham afyonlu uyuşturucu üreten ülkelerin önemine de dikkat çekmektedir.
Yasal afyonlu uyuşturucu pazarı dünyadaki yıllık yasa dışı eroin ve afyon pazarıyla yaklaşık aynı büyüklüktedir. (400 ton morfine eşit miktarda afyonlu uyuşturucu) Sadece sınırlı sayıda ülkeler yasal olarak afyonlu uyuşturucu üretmektedir ve şimdiye kadar bu düzenli olarak denetlenmiştir. Ama mevcut durumda, fazla ürünlerin yasa dışı pazarlara yönlendirilme tehlikesi bulunmaktadır.
Dünyadaki afyonlu uyuşturucu fazlalıklarına rağmen bir çok gelişen ülkelerin ağrı giderici olarak bu ilaçlara ulaşabilirliği yoktur. Morfinin tıbbi kullanımı artmıştır ve 10 ülke morfin kullanımının % 80.ini elinde bulundurmaktadır. Kurul üç sene önce bir çok ülkenin bu ilaca
ulaşabilirliğinin olmadığını belirtmiştir fakat geçen süre içerisinde herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir. Kurul, ülkeleri ve Dünya Sağlık Örgütü'nü gelişen ülkelerde yasal afyonlu uyuşturuculara ulaşabilirliği arttırmaya teşvik etmektedir.
SENTETİK UYUŞTURUCULARA KARŞI DÜNYA ÇAPINDA SAVAŞ
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu Raporu'na göre, ecstacy gibi sentetik ilaçlar ileride temel yasa dışı uyuşturuculardan biri olacaktır. Dolayısı ile Kurul, ecstacy gibi uyuşturucuların yapımında kullanılacak olan maddelerin laboratuvarlara gönderilmesini engelleyecek büyük bir adım atmıştır. Prizma Projesi öncelikli kimyasal maddelerin girişini engelleyerek trafiği kesmeye amaçlamaktadır.
Amphetamine tipi sentetik uyuşturucular merkezi sinir sistemini uyaran uyuşturuculardandır. En çok bilinenler, yasa dışı laboratuvarlarda kimyasallarla yapılan amphetamine, methamphetamine and Ecstasy (MDMA)'dir.
Bu uyuşturucuların kontrolü oldukça zordur çünkü çok ucuza ve kolaylıkla dünyanın herhangi bir yerinde, gerekli maddeleri uyuşturucu satıcılarından elde edildikten sonra, üretebilirler.
Büyük ölçekli methamphetamine üretimi Güney-doğu Asya.da ve Kuzey Amerika.'a gerçekleşmektedir. Avrupa ise dünyanın bir numaralı ecstacy üreticisidir.
Uyuşturucu trafiğindeki kişiler üretim için gerekli maddeleri yasal firmalardan almaya başlamışlardır. Hükumetlerin bu kilit maddeleri takip edebilmeleri için bir bilgi ağõna ihtiyaçları vardır.
Haziran 2002'de 38 ülkenin katıldığı Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu tarafından ABD hükumeti ve Avrupa Komisyonu işbirliği ile düzenlenen konferansta, uyarıcı yapımında kullanılan maddelerin bulunması ve kullanımlarının engellenmesi için Prizma Projesini hazırlama konusunda anlaşmaya varılmıştır.
Kimyasalların yasa dışı uyuşturucu ticaretinde kullanılmasını engellemek için bir grup görevlendirilmiştir. Bu grup Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu tarafından kontrol edilen ve Çin, Hollanda, Güney Afrika, ABD ve Avrupa Komisyonu, Interpol ve Dünya Gümrük Organizasyonu tarafından temsil edilen bir oluşumdur.
Bu grubun amacı, anahtar kimyasalların elde edilme mekanizmalarının ortaya çıkartılmasıdır.
ULUSLARARASI NARKOTİK KURULUNUN GÖREVLERİ
Uluslararsı Narkotik Kontrol Kurulu Birleşmiş Milletler'in uluslararsı uyuşturucu kontrol anlaşmalarının uygulamasını sağlayan, yarı adli, bağımsız bir inceleme organıdır. 1961 Narkotik Uyuşturucular Yasası çerçevesinde 1968 yılında kurulmuştur. Daha önceki uyuşturucu kontrol anlaşmaları altında benzer organizasyonlar da bulunmaktadır.
Oluşum
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu hükumetlerden bağımsızdır. 13 üyesi Ekonomik ve Toplumsal Kurul tarafından seçilmektedir ve bu kişiler devlet kimlikleri ile değil bireysel kapasiteleri ile hizmet etmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen uzman adayları arasından tıp, farmakoloji ve eczacılık alanlarından üç uzman seçilmekte ve geriye kalan 10 kişi de hükumetlerin önerdiği listelerden seçilmektedir.
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi, Dünya Sağlık Örgütü, Narkotik Uyuşturucular Komisyonu, Interpol ve Dünya Gümrük Örgütü gibi uluslararası organizasyonlar ile işbirliği içerisindedir.
Görevler
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulunun fonksiyonları 1972 protokolüne göre değiştirilen 1961 Narkotik Uyuşturucular Yasası, 1971 Psikotrop Maddeler Yasası ve 1988 Birleşmiş Milletler Narkotik Uyuşturucuların ve Psikotrop Maddelerin Yasadışı Trafiği Yasası çerçeveleri içerisinde belirlenmiştir.
Genel olarak, Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu:
- Hükumetlerin uluslararası uyuşturucu kontrol anlaşmalarına ve tavsiyelerine uyup uymadığını kontrol eder, gerektiğinde teknik veya finansal destek sağlar.
- Hükumetlerle, ilaçların tıbbi alanlarda, gerektiği kadar kullanılması ve yasadışı alanlara yönlendirilmemesi için işbirliği içerisinde çalışır .
- Ulusal ve uluslararası Uyuşturucu Kontrol sistemlerindeki zayıflıkları belirler.
- Yasadışı uyuşturucularda kullanılan kimyasalları, kontrol altına alınmaları için belirler.
- Narkotik uyuşturucuların kullanımı ile ilgili tahminleri yapar ve gönüllü olarak psikotrop maddeleri inceler ve uluslararası bir bilgilendirme sistemi sayesinde yasal aktiviteleri takip eder.
- Yasadışı uyuşturucuların üretiminde kullanılan kimyasalların denetlenmesi konusunda hükumetlere yardımcı olur.
- Anlaşmaların ihlali durumlarında Uluslarası Narkotik Kontrol Kurulu hükumetlere hesap sorabilmekte ve gerekli tedbirlerin ve düzenlemelerin yapılmasını talep etmektedir.
Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu ayrıca anlaşma ihlallerinde Narkotik Uyuşturucular Komisyonu ve BM Ekonomik ve Toplumsal Komisyonu'nun yardımına başvurabilir.
Raporlar
Uluslararası uyuşturucu kontrol anlaşmaları Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu'nun her yıl çalışmaları ile ilgili bir rapor hazırlamasını istemektedir. Bu rapor, hükumetleri uyuşturucu kontrol anlaşmalarının amaçlarını tehlikeye sokabilecek mevcut durumları konusunda bilgilendirmeyi ve dünya çapındaki uyuşturucu kontrol durumunu açıklamayı amaçlamaktadır. Rapor ulusal kontrol yapısı ve anlaşmalara uygunluk arasındaki farklılıkları belirtmekte ve ulusal ve uluslararası düzeyde gelişmeler için öneri ve tavsiyelerde bulunmaktadır.
Raporlar hükumetlerden alınan bilgilere ve Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu.nun uluslararası organlarını çalışmalarına dayandırılarak hazırlanmaktadır. Bu yıllık rapor, yasal narkotik uyuşturucular ve psikotrop maddelerle ilgili yasal faaliyetlerle ilgili data bulunduran teknik raporlarla ve yasadışı uyuşturucuların yapılmasında kullanılan maddelerin izlenmesi sonucunda elde edilen bilgilerle desteklenmektedir. Bu bilgiler uyuşturucu kontrol sistemlerinin sağlıklı çalışması ve yasadışı faaliyetlerin engellenmesi için kullanılmaktadır.
EK: 3
UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDELER
İnsanoğlu, fiziksel ve beyinsel işlevlerinin kendisini rahatsız eder bir niteliğe dönüşmesi ve bu rahatsızlık verici durumları ortadan kaldırmak istemesinin sonucu olarak uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle tanışmıştır. İnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan hastalıklar ve bunların tedavisi ile ilgili çalışmalar, tıp ve eczacılığı geliştirmiş, çeşitli drog ve ilaçlar bulunarak tedavide kullanılmıştır.
UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDELER
İnsanoğlu, fiziksel ve beyinsel işlevlerinin kendisini rahatsız eder bir niteliğe dönüşmesi ve bu rahatsızlık verici durumları ortadan kaldırmak istemesinin sonucu olarak uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle tanışmıştır. İnsanlık tarihi boyunca ortaya çıkan hastalıklar ve bunların tedavisi ile ilgili çalışmalar, tıp ve eczacılığı geliştirmiş, çeşitli drog ve ilaçlar bulunarak tedavide kullanılmıştır. Bazı drogların amaç dışı kullanımında ortaya çıkan etkileri insanoğlunun hoşuna gitmiş ve bunlara da tıpkı ilk çağlardan beri kullanılan bitkiler gibi alışmış ve müptela olmuştur. Drogların tedavi dışı bu kullanımına, amaç dışı kullanım veya suistimal denir. Bazı droglar, kişisel ve duygusal gereksinimlerin drog olarak giderilmeye çalışılması nedeniyle psikolojik bağımlık, bazıları ise hem psikolojik hem de uzun süreli kullanımlarda drogun kesilmesi durumunda yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması ile belirlenen, organizmada droga karşı gelişen, bireylerin sağlığı ve toplumun geleceği için tehlikeli olan fizyolojik bağımlılık yaparlar.
UYUŞTURUCU VE UYARICI MADDELERİN TÜRLERİNE GÖRE BELİRLENMESİ
I - NARKOTİKLER
A) AFYON VE TÜREVLERİ
1 ) AFYON
2 ) MORFİN
3 ) KODEİN
4 ) METADON
5 ) EROİN
B) KENEVİR VE TÜREVLERİ
1 ) REÇİNE ESRAR
2 ) TOZ ESRAR
3 ) PRES ESRAR
4 ) GONCA ESRAR
5 ) LİKİT ESRAR
C) MANTARLAR
II – UYARICILAR A) STIMULANTLAR
1 ) AMFETAMİNLER
2 ) KOKAİN
3 ) KAFEİN
4 ) NİKOTİN
B) SENTETİKLER
1 ) ECSTASY ( MDMA )
2 ) CAPTAGON
3 ) METHAMFETAMİN
4 ) LYSERGIC ACID DIETHYLAMID ( LSD )
5 ) KETAMINE HYDROCHLORIDE ( KETAMIN )
6 ) GAMMA HYDROXYBUTYRATE ( GHB )
7 ) PHENCYLIDUNE (PCP )
C) DEPRESANTLAR
1 ) BARBİTÜRATLAR
2 ) ALKOL (ETİL ALKOL)
3 ) METAKIALON
4 ) MEPROBAMAT
5 ) DİAZEM
6 ) KLORDİAZEPOKSİT
III - İÇE ÇEKİLEN MADDELER
I - NARKOTİKLER ( UYUŞTURUCULAR )
Morfin türü ağrı kesici doğal, yarı yapay ve yapay drogların tümüne narkotikler, narkotik analjezikler veya opiyatlar denir. Narkotik terimi Yunanca ‘Narkotikos’ kelimesinden gelir. Uyuşukluk, rehavet, miskinlik durumunu ifade eder.
A) AFYON VE TÜREVLERİ
1 ) AFYON : Afyon; haşhaş kozasının çentiklenmek (çizilmek) suretiyle akan süt gibi beyaz özsuyundan elde edilmektedir. Hava ile temas ettikçe koyulaşır ve kahverengi bir renk alır. Haşhaş; dallı-budaklı, her sene tohumdan yetişen; beyaz, pembe, kırmızı ve mor renkte çiçek açan bir bitkidir. Olgunlaşan haşhaş bitkisinde, fındık ve küçük portakal büyüklüğünde bir kapsül (koza) oluşur. Kozanın kendisi bir uyuşturucu madde değildir. Afyon ve türevlerinin elde edildiği bir kaynaktır. Haşhaş bitkisinin değeri elde edilen morfinin yüzdesinin yüksekliğiyle ölçülür. Afyon keskin, hoş olmayan kokusu ve acı bir tadı vardır. Bileşiminde takriben; %10 morfin, %5 kodein, %6 narkotin bulunabilmektedir. Ayrıca afyonun içeriğinde şeker, protein, kauçuk yağı gibi maddelerle birlikte sayıları 25’i geçen alkaloid denilen zehir mevcuttur. Afyonun en önemli ve başlıca alkaloidi morfindir. (Alkaloid: içeriğinde bulunan diğer maddelerin genel adıdır.)
2 ) MORFİN : 1805 yılında Almanya’nın Hannover kentinde çalışan eczacı Friedrich Wilhelm Adam Serturner, amonyaklı bir eriyik yardımıyla afyondan morfini ayırmış, hayvan deneyleri sonucu bu maddenin uyku verdiğini bulmuş, yunan mitolojisinde uyku tanrısının adından esinlenerek bu maddeye morfin adını vermiştir. Sertuner, morfinli yaptığı araştırmaların 1812 yılında Afyonun Analiz adı altında yazıları yayınlanmıştır. Haşhaş bitkisinden çıkan, afyon somunundan elde edilen morfin, morfin hidro klorür yada morfin sülfat tuzu olarak kullanılır. Morfin hidroklorür, beyaz ince uzun kristaller şeklinde olup; suda % 25, alkol ve gliserinde kolay erir. Morfin sülfat, beyaz kuş tüyü gibi yumuşak olup; suda % 15, alkol ve eterde daha düşük oranda erir. Morfin afyonun içinde doğal olarak bulunan bir alkoloiddir. Afyonun üretildiği bölgeye, özelliklerine ve niteliklerine bağlı olarak içinde %8 – 20 arasında morfin bulunabilir. Genel olarak %14-15 arasında morfin içeren afyonun iyi ve beğenilen nitelikte olduğu kabul edilmiştir.
3 ) KODEİN : Afyondan elde edilen kodeinin kimyasal yapısı metilmorfindir. Renksiz beyaz kristaller yada toz şeklinde bulunur. Suda % 1oranında, alkol ve kloroformda daha yüksek oranda erir. Kodein il olarak 1833 yılında Fransa’da, Bobliquet tarafından afyondan ayrıştırılmıştır. Kodeinle ilk klinik araştırmayı 1834 yılında yapan Barbier, 65 – 130 miligram arasında değişen miktarlarında uyuşturucu ve uyku verici etkisi olduğunu göstermiş, buna keyif hali ve rahatlık veren etkileri de eklemiştir.
4 ) METADON :
Metadon, içerisinde afyon içeren tıp alanında kullanılan tıbbi bir ilaçtır. Yanlış kullanımlarında bağımlılık yapması kaçınılmazdır. Bu ilacın doktor kontorlü dışında kullanılması insanlar üzerinde ciddi tehlikeler oluşturur.
5 ) EROİN :
Eroin uyuşturucu etkiye sahip sert (‘hard’) uyuşturucular gurubuna girer. Eroin morfinin yarı sentetik bir türevi olup, kimyasal yapısı diasetil morfin hidrokloriddir. Doğal olarak afyon bitkisinin kozalağında mevcut olan bir uyuşturucudur. Eroin afyonun içinde bulunan alkaloidlerden bir tanesidir. Beyaz renkli, suda kolay eriyen bir tozdur. Morfinden daha güçlü analjezik etkisi vardır.
Eroin ilk olarak, Almanya’da Bayer fabrikalarında çalışan kimyacı Dressler tarafından elde edilmiştir. Beyaz toz eroin saf olarak satılmaz, satıcıların ‘katkı’ adı verdikleri maddelerle karıştırılarak satışa hazır hale getirilir. Sokaklarda üretim safhasında meydana gelen kirlilikten ve/veya içine karıştırılan diğer maddelerden dolayı kahverengi tonlarda olur. Eroin, Güney Amerika, Güneydoğu ve Güneybatı Asya ve Meksika’da üretilmektedir.
NASIL KULLANILIR: Eroin burundan çekilebilir, sigara gibi içilebilir veya su ve bir asitte (limon suyu – soda) eritilmiş olarak damardan şırınga ile enjekte edilebilir. Eroin genellikle alüminyum parçasının üzerine konulur ve bir borucuktan buruna çekilir ( buna ‘chinezen’ denir).
ETKİLERİ: Eroin ve diğer afyon bazlı uyuşturucular vücut hareketlerini yavaşlatan özelliktedir. Kullanıcılar sıcaklık, rahatlama ve kopma hisleri uyandırdığını belirtirler. Fiziksel ve duygusal ağrılar azalmakla birlikte bunlara ‘ağrıların ertelenmesi’ demek daha doğrudur. Bu etkiler çok çabuk ortaya çıkar ve alınan eroinin miktarına ve alış şekline göre birkaç saat sürebilir. İlk kullanımlarda bulantı ve kusma ile sonuçlanabilir. Fakat bu tepkiler sürekli kullanımla giderek azalır.
KULLANIM İŞARETLERİ: Eroin kullanan kişi uyuşuk görünür ve dalar, kusar, kaşınır veya göz bebekleri toplu iğne başı kadar küçülür. Ayrıca; iştahının kapanması, uyku bozukluğu, ağır nefes alma, cinsel isteksizlik ve kabızlık vardır. Yoksunluk çeken eroin bağımlıları genellikler hoş olmayan, üşütmeye benzer bulgulardan yakınırlar. Kusabilir, aşırı terler, mide krampları geçirir, tüm vücutları ağrır, diyare olur, burun kanaması, sıcak-soğuk kızarmalar, depresyon ve rahatsızlık geçirirler. Eroin yoksunluğu, değişebilmekle beraber, son kullanımından sekiz saat sonra ortaya çıkar ve üç gün ile bir hafta arası sürebilir. Yoksunluk ikinci ve üçüncü günde zirveye ulaşır.
RİSKLERİ: Enjeksiyon çok miktarda eroinin kan sistemine birden karışmasını sağlayarak ölümcül aşırı doz riskinin en çok olduğu kullanımdır. Eroin ağrıları uyuşturduğu için, hastalıkların farkına varılmayabilir veya geç varılabilir. Burundan çekilen eroinin de aşırı dozla sonuçlanabilir, özellikle alışık olmayan bir kimse yüksek miktarda kuvvetli bir eroini veya alkol gibi başak uyuşturucu maddeleri karıştırarak alırsa ölüm gerçekleşebilir. Pis ve kullanılmış enjektörlerin kullanımı HIV, Hepatit B ve C gibi ölümcül enfeksiyon hastalıkların yayılmasına sebep olmaktadır. Uyuşturucu enjekte etmek veya enjektör paylaşmak diğer ciddi hastalıkların veya
enfeksiyonların oluşmasına neden olabilir. Bunlardan bazıları; endokartis, embolizma ya da kangren, botulizma, tetanoz ve deri yiyen bakteri olarak nitelendirilebilir. Son olarak enjeksiyon, apselere ( acılı bir cilt yarası ) ve takip edici olarak kan zehirlenmesine sebep olabilir.
SOKAK ADLARI: Uyuşturucu, afyon, kahverengi, smack, dope, H, junk, gevher, süprüntü, beygi, beyaz cevher, şey, kar, sır.
SON OLARAK: Bazı kişiler, eroini burundan çekmenin ya da sigaragibi içmenin, bağımlılığa sebep vermeyeceği inancıyla özenebilirler. Fakat birkaç kullanım bile tolerans ve bağımlılıkla sonuçlanır. Bazı bağımlılar eroini sadece yoksunluk krizleri yaşamamak için kullanmaya devam ederler.
B) KENEVİR VE TÜREVLERİ
Esrar, dünyanın hemen tüm coğrafi kesimlerinde yetişebilen kenevir bitkisinden elde edilmektedir. Bitkinin özsuyunda bulunan uyuşturucu aktif maddesi Tetra Hydro Cannabinol’ü haşahaş bitkisinde olduğu gibi kolayca elde etmek mümkün değildir. Ancak, bitkinin kendisinin çeşitli yollarla işlenmesi sonucunda içindeki özsuyunu muhafaza etmesi sağlanarak kullanımı mümkün olmaktadır. Bir de bitkinin gövde ve yaprak bölümlerinde bulunan aktif maddenin değişik oranlarda olması nedeniyle bitkinin değişik bölümlerinden ayrı esrar üretimi yapılması esrar maddesinin çeşitlerini daha da artırmaktadır.
1 ) REÇİNE ESRAR Kenevir bitkisinin yapraklarının üzerindeki reçinenin çıkarılmasıyla elde edilen esrara ‘reçine esrar’ denir.
2 ) TOZ ESRAR- Kenevir bitkisinin yapraklarının toplanarak kurutulması sağlandıktan sonra elekten geçirmek suretiyle elde edilen esrara ‘ toz esrar’ denir.
3 ) PRES ESRAR - Kenevir bitkisinden elde edilen maddenin nakliyesini kolaylaştırma amacıyla çeşitlişekillerde preslenmesi sonucu oluşan esrara ‘ pres esrar’ denir.
4 ) GONCA ESRAR- Kenevir bitkisi içerisindeki aktif maddenin fazlaca bulunduğu üst yapraklardan elde edilen esrara ‘ gonca esrar’ denir.
5 ) LİKİT ( SIVI ) ESRAR- Kenevir bitkisinden elde edilen esrarın damıtılmasıyla ‘likit esrar’ elde edilir.
ESRAR
Esrar uyuşturucu etkiye sahip yumuşak uyuşturucular grubuna girer. Esrar içinde, yapraklarında, tohum ve çiçeklerinde psikoaktif kimyasal tetrahidrokanibal (THC) bulunan bitkidir. THC’nin yoğunluğu bitkiden bitkiye değişir. Fakat, çoğu bitki yüzde 2-5 THC içerir. Esrarın elde edildiği bitki olan Hint Keneviri bitkisi kağıt, giysi, inşaat malzemesi ve pek çok diğer malzeme yapımında kullanılır. Esrarın düşük kaliteli olanına Marihuana denir.
NASIL KULLANILIR: Genellikle sigara gibi içilen esrar elle sarılabilir ve ‘j’ , ‘joint’ , ‘co’ olarak adlandırılan içi boşaltılmış sigara içine konularak kullanılır. Pipo veya cam, plastik ve odundan yapılmış pipolar vasıtasıyla da içilebilir. Bazı zamanlarda çay gibi demlenir ya da kek‘spacecake’) gibi yiyeceklerin içine karıştırılabilir. Bu sinsiliği nedeniyle insanların emin olmadıkları kişilerden bir şey yiyip içmemeleri şarttır. Esrarın bir başka içme şekli nargile usulüdür.
ETKİLERİ: Esrar etkileri alınan THC miktarına veya kullanım şekline göre ( içilerek ya da yiyerek) değişir. Esrar içimi THC maddesinin çabuk bir biçimde ciğerlere geçirir ve takiben kan sistemine karıştırır ve daha sonra da beyine ulaşır. Efektleri neredeyse anında belirir ve bir ila iki saat sürebilir. Yenildiğinde THC maddesi daha yavaş kana karışır bununla beraber etkisi daha yoğun ve uzun olur. Esrar kullananlar değişik tepkiler olduğunu belirtirler. Bu tepkiler sanal barışçıl ve coşkulu olmaktan saçmalama ve paranoyaya kadar değişebilir. Hoş bir duygu verir, kişi kendini rahat hisseder. İlk kez kullanıldığında kişi şiddetli gülme veya yeme krizine girebilir. Fiziksel tepkiler gözlerin kanlanması, hafif çarpıntı, ağız kuruması olarak listelenebilir. Kullanıcılar sıkça açlık hissederler. Renkler ve müzik daha yoğun algılanır.
KULLANIM İŞARETLERİ: Yanan yaprak kokusuna benzer esrar kokusu en fark edilir işarettir. Her hangi bir davranış bozukluğu olması gerekmez. Fakat, kullananlar uçarı, kızarık gözlü, sakar, unutkan, iştahı artmış ve ilgisiz görünebilirler. Esrarın yarattığı unutkanlıklar ‘ekmek kafa’ olarak adalandırılır.
RİSKLERİ: Sürekli kullananların çoğunluğu, esrarı diğer bağımlılık yapıcılardan ayırsalar da ve ‘ ben bağımlı değilim’ deseler de, bağımlı hissetme ve tüketimi sınırlayamama gibi esrar ile bağlantılı problemler ortaya çıkar. Bu problemlerin gençlerde ve yeni kullanıcılarda daha belirgin baş göstermesi sık görülür. Zaman içerisinde ağır esrar kullanımı özellikle sigara içmekle birleştiğinde ( ki, esrar ve sigara ayrılmaz ikilidir ) potansiyel solunum problemlerine sebep olabilir. Çok ve sık içilen esrar kişisel gerilmeyi önler, ruhsal bağımlılık yaratabilir. Esrar olmadan kendini rahat hissetmeme durumları oluşur.
SOKAK ADLARI: Pot, weed, herb, grass, chron or chronic, blunt, Mary Jane, boom, sticky green, Bombay, Indo, frosty leaves, spliff, dagga, bomb, shwag, dank, tress, doja, esrar, ot, kubar, sarı kız, hint keneviri, haş haş, cigaralık, co, mühür, popik.
SON OLARAK: Esrar yasal değildir ve kullanımı tutuklama, yargılama ve hapse girme gibi yasal sonuçlara sebep olabilir. Bunlarla beraber, uyuşturucu testleri sonucunda kişi ehliyetini, sigortasını, kredilerini ve bir takım sosyal hizmetlerde yer alma hakkını kaybedebilir.
C) MANTARLAR
Mantarlar, algılama sürecinde değişiklik meydana getiren sert uyuşturucular grubuna
girerler. Mantarlar, psilosibin ve/veya psilosin içeren maddelerdir. Psilosibin ve psilosin algılama sürecinde değişilik meydana getiren maddelerdir. Bunlara ‘sanrısal hayallere’ neden ola maddeler denir.
NASIL KULLANILIR: Mantarlar taze veya kurutulmuş olarak yenebilir.
ETKİLERİ: Mantarlar hafif sanrısal bir etkiye sahiptir. Sanrısal hayallere dalınır. Gerçek dünyadan farklı bir dünyada yaşarsın. Zaman ve mekan kavramlarında geğişiklik yaşanır. Susayabilir, üşüyebilir veya mide bulanabilir. Mantarların etkisi dört ila altı saat sürebilir. Kısa sürede ardı ardına kullanıldığında mantarlar etkisini yitirir. Bu nedenle mantarlara bağımlı olma ihtimali azdır.
RİSKLERİ: Dalındığı sanrısal hayal (trip) yüzünden zihin karışabilir ve tedirgin olunur. Korkulara yakalanabilinir, buna göre ‘kötü sanrısal hayal’ (‘bad trp’) oluşur. Mantarları kendi başına toplamak risklidir. Aranılan mantarlara benzeyen zehirli hemcinsleri tehlike oluşturur.
SOKAK ADLARI: Paddo, psilo.
II - UYARICILAR (STIMULANLAR )
1 ) AMFETAMİNLER:
Amfetaminler, sentetik olarak elde edilirler. MSN üzerinde uyarıcı etki yaparlar. Fiziksel performansı yükseltiğinden günümüzde sıklıkla başvurulan doping maddesidir. Amfetaminler; ruhsal yaşantıyı uyaran ilaçlar arasında yer alır. Amfetaminlerin temel yapısını, fenilatilamin çekirdeği oluşturur. En sık rastlanılan tipi fenitilin, metamfetamin veya amfetamin+kloramfenikol ‘Captagon’ adı altında satılan tabletlerdir. Kimyasal yapılarına göre, uyarıcı etkileri birbirinden farklı, değişik amfetaminler vardır; en çok tanınanları şöyle sıralanabilir:
Amfetamin (benzedrin) D-Amfetamin (Dexedrine) Metamfetamin (Desokxyn) Fenmezatin (Preludin) Bunlar arasında bağımlılar tarafından yaygın olarak kullanılan amfetamin (benzedrin) ve D-Amfetamin (Dexedrine)’dir. 1920 yılında ABD’de solunum yolları ve benzeri hastalık tedavisinde kullanılan efedrinden daha etkili bir madde araştırılırken amfetaminler rastlantı sonucu bulunmuştur. Önceleri ağız ve burun yoluyla kullanıldığında sadece solunum yollarını genişlettiği sanılan bu maddenin beyin ve merkezi sinir sistemi üzerindeki etkilerinin tanınması 1930 yılına kadar süren çalışmalar sonucu gerçekleşmiştir. 1940 yılından sonra değişik hastalıkların tedavisi için oldukça geniş uygulama alanı bulan amfetaminlerin tedavi sınırları bağımlılık yapmaları ve yan etkileri sebebiyle gittikçe daraltılmış 1970’li yıllardan sonra da belirli bir-iki hastalığa indirilmiştir. Dünyada zayıflama amacıyla amfetamin yada bu maddeyi içeren ilaçları kullananlarda bağımlılık yapması yan etkisi olması ve ruh hastalıklarının ortaya çıkması nedeniyle uygulama alanlarından kaldırılmıştır. Bugün; amfetaminler ender olarak aşağıdaki durumlarda kullanılmaktadır.
Narkolepsi adı verilen, gün içinde özellikle tekdüze işlerin yapıldığı sırada ortaya çıkan önüne geçilmez derecede güçlü uyuklama durumu olan ve ender görülen bu hastalığın tedavisinde;
Hiperaktif adı verilen, aşırı derecede hareketli olan çevreye uyumu güç ve okul başarısı düşük olan, beyin zedelenmesi geçirmiş çocukların tedavisinde;
Bazı sara (epilepsi) türlerinde yardımcı ilaç olarak kullanılmaktadır.
Bu ilaçlar ruhsal çöküntü durumların tedavisinde, yalnız yada diğer antidepresan ilaçlarla birlikte kullanılan amfetaminlerin kaygı, tedirginlik, intihar eğilimleri ve eylemlerini arttırdığı görülerek bu tür uygulamalardan vazgeçilmiştir.
2 ) KOKAİN:
Kokain uyarıcı etkiye sahip sert uyuşturucu maddeler gurubuna girer. Kokain, doğal kaynaklı olan uyarılanların etkilisi olarak bilinmektedir. Kokain, Güney Amerika kıtasının kuzey ve Kuzeybatısı boyunca uzanan And Dağlarındaki ılıman iklim koşullarında yetişen ve Erythoxylon Coca olarak adlandırılan bitkinin yapraklarından elde edilen bir alkoloiddir. Merkezi sinir sistemi üzerine de uyarıcı etkiye sahip bir uyuşturucu maddedir. Kokain hidroklorid (HCL) acı tatlı, beyaz, ince kristalize bir tozdur. İlk kez 1860 yılında Alman kimyacı Albert Niemann tarafından koka yapraklarından ayrılarak elde edilmiştir. ABD’de 1900’ların başında ilaç, tehlikesi anlaşılana kadar, koka kola gibi içeceklerde yaygın bir biçimde kullanılmaya başlandı. Kokainin hammaddesi Kolombiya’da yerleşik kokain kartelleri tarafından; Peru, Kolombiya sınırında işlenerek Kolombiya’da üretilen kokainle birlikte Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerine sevk edilmektedir. İkinci büyük koka yaprağı üreticisi Bolivya’nın Chapare vadisinde geniş koka üretim alanları bulunduğu, elde edilen hammaddenin komşu ülkelerden temin edilen kimyasal maddelerle burada kimyasal işlemlere tabi tutulduğu bilinmekte ise de, son zamanlarda Kolombiya kokain kartellerinin bu ülkedeki uyuşturucu pazarında söz sahibi oldukları anlaşılmıştır. Kısaca Kolombiya kokain kartellerinin dünyadaki kokain piyasasının büyük bir bölümünü ellerinde tutukları söylenebilir. Adı geçen üç ülke dışında, Venezüella, Panama, Arjantin ve Ekvator’da az miktarda kokain üretimi olduğu bilinmektedir.
NASIL KULLANILIR: Burundan çekildiğinde veya enjekte edildiğinde uyuşturur. “Crack” kokainin sigara gibi içilebilir küçük parçalar veya “kayalar” halindeki formuna verilen addır. Crack kokain HCL’nin amonyak veya sodyum bicarbonat (pişirme sodası) ve su ile karıştırılması ve ısıtılarak kokain alkoloidin “baz” karışımın tuzu (hidroklorid) ortaya çıkarılması sonucunda elde edilir. Bu işlem uyuşturucunun gerektiği gibi yanmasını ve daha fazla kokain içeren dumanın elde edilmesini sağlar. “Crack” tanımı karışımın yakılarak içildiğinden çıkan seslerinden ortaya çıkmıştır.
ETKİLERİ: Kokain kullanımı, kalp atışını arttırır, sahte enerji oluşumunu ortaya çıkarır ve geçici olarak kullanıcılara keyif, güven ve coşku vererek yorgunluğu azalttığı sanılır. Kokain’in efektlerinin süresi alım yoluna ve yoğunluğuna bağlıdır. Crack maddesi yakılarak içildiğinde yüksek miktarda kokaini ciğerlere göndererek damardan enjekte edilmiş kadar kuvvetli bir etki yaratır. Bu efektler neredeyse hemen ortaya çıkar, çok şiddetlidir ve 5 – 10 dakika sürer.
KULLANIM İŞARETLERİ: Kokain veya crack kullanan bir kimse normal bir insandan daha enerjik gözükür, konuşur, sürekli kıpırdanır ve normalden fazla çenesini sıkar. Aynı zamanda tetikte olurlar ve hep izlenildiğinin sanısındadırlar. Ortak fiziksel etkiler ağız kuruması, terleme, uyku ve iştah kaybıdır. Bunlarla beraber kalp atışı ve tansiyon da artar. Sürekli kullanım davranış bozuklukları, rahatsızlık, paranoya ve hatta halüsinasyonlara yol açabilir. Bu efektler uyuşturucu vücuttan çıkana kadar yavaş yavaş azalır. Ağır kokain/crack kullanımının sonradan etkileri kilo kaybı, depresyon ve bitkinliktir.
RİSKLERİ: Zamanla, kokaini her gün alan birçok kullanıcı uyuşturucuya karşı tolerans geliştirir, yani yarattığı etkileri yeniden yaşayabilmek için daha çok kullanmaya başlarlar. Kokain ve crack etkilerinin kısa süreli olduğu düşünülürse kullanıcı sürekli olarak ilk ulaştığı “ kanalı” kovalar duruma gelir. Felç, kalp krizi, ani krizler rapor edilmiş ortaya çıkan durumlardır. Kalp hastası olan kişiler yüksek risk altındadır. Kokain/crack maddesinin kronik, ağır kullanımı kilo kaybı, cinsel problemler, tutarsız düşünme, aşırı değişken ruh hali, paranoya, saldırganlık ve psikoz gibi şikayetler doğurabilir. Bir çok bu gibi kullanıcı fiziksel olarak tükenmiş olur, böylece hastalıklara karşı savunmasızdırlar yani bağışıklık sistemleri zayıflamış insanlardır. Kokain buruna sürekli çekilmesi durumunda, burun zarlarının hasar görmesine sebep olur. Sürekli kullanımında, burun deliklerinin arasındaki dokunun delinmesi durumları oluşmaktadır. Kokain/crack’in yakılarak içilmesi ciğerlere hasar verir ve hızla artan emme kapasitesiyle birlikte daha fazla kullanıma neden olur. Kokain enjekte edilmesinin bir çok ciddi riski vardır. Kokain ka sistemine karışmasına ek olarak, enjeksiyon araçları paylaşıldığında HIV enfeksiyonu/AIDS ve/veya Hepatit B ve C virüslerine karşı savunmasız hale gelirler.
SOKAK ADLARI: Coke, C, K, Burun Açıcı, blow, Charlie, baz, çilek, beyaz, toz, free bas, kaya, crack, kristal, cennet tozu.
3 ) KAFEİN:
Kahve tohumunda bulunan Kafein, kahvenin etkili maddesi olup, merkezi sinir sistemi üzerinde hafif bir uyarıcı etkiye sahiptir. Kafein laboratuvarlarda sentez yoluyla da elde edilir. Kafein ve Kafein içeren ilaçlar tıp alanında dolaşım ve solunum sistemini güçlendirici olarak kullanılır. Ancak ilaç olarak kullanılan kafein kötü kullanımı ve bağımlılık yapması söz konusu değildir. Kafeine bağlı kötü kullanım ve bağımlılık kafein içeren kahve ve içecekler için söz konusudur. Az miktarda alınan kafein yorgunluğa karşı direnci yükseltir. Kısa bir süre beden gücüne, zihin çalışmasını, iş verimini artırır, uykuyu kaçırır, uzun süre kullanılması sonucu ruhsal bağımlılık yapmasına karşın fiziki bağımlılık yapmaz. Kimi kişilerde kafeine karşı aşırı duyarlılık vardır. Çok az miktarda alınsa bile kalp vurum sayısını artırır, baş dönmesi, bulantı ve kusma yapabilir.
4 ) NİKOTİN:
Tütün bitkisi (Nikotina tabacum) içinde çeşitli psikoaktif uyuşturucular bulunan bir maddedir. Tütün ürünleri içinde 4000’e yakın kimyasal madde vardır. Nikotin tüm bağımlılık yapan maddelerin en zehirli ve bağımlılık yaratanıdır. Nikotin aynı zamanda hem uyarıcı hemde yatıştırıcı etkisi gösterir. Doğal olarak renksiz, yakıldığında kahverengi olan nikotin havayla temas ettiğinde tütün kokusu alır. Tüketim yolu fark etmeksizin kolayca kana karışmaktadır.
ETKİLERİ: Nikotin ani bir etkileşim gösterip kan basıncını ve kalp atışını arttırır. Nikotinin anında beliren etkileri maddenin hazmından dakikalar sonra azalır ve bu durumun yeniden yakalanması ve yoksunluk yaşamamak için sürekli sigara içilir ve tabii ki tiryaki olunur.
RİSKLERİ: Günümüzde sigara içenlerin çoğu neredeyse günde bir paket ya da daha fazla sigara içmekte ve hastalık için risklerini arttırmaktadır. Çok sayıda çalışma göstermiştir ki günde bir paket sigara içenler, hiç içmeyenlerle kıyaslandığında on kat daha fazla akciğer kanserine ve iki kat daha fazla kalp krizi riski taşımaktadırlar. Ek olarak sigara içmek kronik bronşit, empisemi gibi diğer ciğer hastalıklarına sebep olabilir ve astımı arttırabilir. Sigara aynı zamanda ağız, gırtlak, mide, pankreas, böbrek, idrar yolu kanserine sebep olabilir.
B) SENTETİKLER - Bu maddeler temel özelliği; ruhsal yaşantıyı bozmaları, değiştirmeleri ve karıştırmalarıdır.
Sentetik uyuşturucular doğal uyuşturucuların karşılığı olarak, çeşitli kimyasal yollarla üretilmiş olan suni uyuşturuculardır. Sentetik uyuşturucular insanların sinir sisteminde yapmış oldukları etkilere göre; Depresantlar, Stimulantlar, Halusinojenler gibi sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Günümüzde, en az tabii narkotikler kadar tehlikeli olan bu maddelerin, kötüye kullanımındaki kolaylık nedeniyle gün geçtikçe tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır.
1 ) ECSTASY (MDMA) : Ecstasy, kimyasal adıyla MDMA (3,4- metilendioksimetamfetamin) uyarıcı bir etkiye sahip
sert (‘hard’) uyuşturucular grubuna girer. Ecstasy ağızdan alınan bir haptır. Haplar değişik şekil ve markalarda mevcuttur. Bazı durumlarda MDMA toz halinde satılmakla beraber sıvı halde de olabilir. Hap şeklindedir ama asla yasal kullanımı yoktur, dolayısıyla denetim altında değildir. Genel bir kullanıcının bir “doz” içerisinde hangi maddeleri bulunduğunu bilmesi bu sebeple imkansızdır. Merkezi sinir sistemini uyaran Ecstasy, halusinasyonlara da sebep olabilen amfetamin türevi bir sentetik uyuşturucudur. İlk olarak “çeçe sineği” gibi böcekler soktuğunda insanları uyku halinden kurtarmak için 1912 yılında üretildiği bilinen ecstasy; uyuşturucu olarak ilk defa 1985 yılında Hollanda’da rapor edilmiştir. Sağlık uzmanları, bu maddelerin merkezi sinir sistemine ve vücuda olan zararlarını sürekli olarak bildirmektedirler. Moda uyuşturucular olarak bilinen bu tip sentetik maddeler, genelde var olan etkin maddenin özel muameleler ve kimyasal yöntemlerle moleküler anlamda değişikliğe uğratılması neticesinde birtakım ara maddelerin de katılmasıyla üretilmektedir. Ecstasy; “3,4 Metilendioksimetamfetamin”in (MDMA) yaygın ismidir. Ecstasy, feniletilaminler ve halüsinojenik meskalin maddesinin yapısı ile benzerlik gösteren bir kimyasaldır. MDMA tableti alındıktan sonra uyarıcı etkiler hissedilir. Uyuşturucu üreticileri, var olan uyuşturucuların moleküler yapılarını değiştirerek yeni uyuşturucular üretmek ve pazara yeni maddeler sürmek amacını güderler. Amfetamin kelimesi çok kalabalık uyarıcılar grubu için kullanılan bir kelimedir. Speed (hız) olarak bilinirler. Değişik amfetaminlerin çok benzeşen kimyevi yapıları ve etkileri vardır. Tecrübeli kullanıcılar dahi hangisini kullanmış olduklarını anlamayabilirler. Dextroamfetaminler ve Methamfetaminler en çok karşılaşılan iki çeşididir.
Bunlara örnek olarak şu maddeler gösterilebilir: MDEA: MDMA’dan daha hızlı (2-3 saat) fakat daha kısa süreli bir maddedir. MDA: Etkisi MDMA’dan daha uzun süren (8-12 saat) ve daha güçlü etkileri olan bir maddedir. DOB: Güçlü ve (18-30 saat) çok uzun süreli hayal gösterici etkileri olan bir maddedir. MDOH: MDA ile benzer etkilere sahip bir maddedir. Fakat etki süresi daha kısadır (3-6 saat). Etkiler geçtiğinde şiddetli bitkinlik ve uyuşukluk hali görülür. NASIL KULLANILIR: Özellikle gece kulübü ve elektronik müzik organizasyonlarında popüler olan Ecstasy tabletleri bulunabilirliği mümkündür. Tipik bir doz olarak 100-125 mg dört ila altı saat etkisini gösterir.
ETKİLERİ: Kullananlar kendilerini açılmış, rahatlamış, güzel, korkusuz, toleranslı ve etrafındaki insanlara bağlı olarak tanımlarlar. Genellikle sosyal ortamlarda kullanılan Ecstacy duygusal ( seksüel olması gerekmez) bir madde sayılır. Ecstasy alındıktan yaklaşık 45 dakika sonra kullanıcılar etkisine girer. Bu madde sinir hücresine girdikten sonra serotoninin bol miktarda salımına neden olur ve serotonin üreten enzimleri engeller. Ecstasyinin en önemli etkisi kişiyi aktivite etmesi ve bilinç değişikliklerine neden olmasıdır. Bu etkiler alınan doza ve kişinin içinde bulunduğu rusal duruma doğrudan bağlıdır. Alındıktan 2* ile 60 dakika içinde etki göstermeye başlar. İlk bir saat içinde en güçlü etkiyi yapar. Dört ile altı saat içinde bu etki sonlanır. Ertesi gün içinde de kimi zaman hafif derecede etkileri gözlemlenebilir. Ecstasy, beden ısısını ve kan basıncını artırır. Sıcak, havasız ortamlarda ve çok hareket sonrası beden ısısı ciddi boyutlara ulaşır. Ağızda kuruluk, dişlerde tatsız bir his algılanabilir. Ecstasy, yönelim ve algı bozukluğu yaratır. Diğer insanlara karşı yakınlık hissi, kendini rahat hissetme, görsel algıda bozulmalara yol açmaktadır. Kişi kendini enerjik hisseder.
KULLANIM İŞARETLERİ: Ecstasy kullananların göz bebekleri genişler ve ışığa hassasiyet artar. Çeneyi sıkma ve diş gıcırdatma gözlemlenebilir efektlerdir. Duyum artar ve kullanıcılar çoğu zaman bunu dans etme isteği, konuşma ve dokunarak ile gösterir. Kullanıcılar çoğu zaman abartılı şefkat hareketleri gösterebilir.
RİSKLERİ: Bazı kullanıcılar tecrübeden sonra 48 saate kadar kendilerini depresif hissettiklerini belirtmektedir. Uzun süreli kullanımda etkilere ulaşmak daha zorlaşabilir. Fiziksel olarak bağımlılık yaratmasa da, “ yaşanılan sanalı” kovalama veya ulaşma ihtiyacı olabilir, bu da doz artırımına ve daha sık kullanıma sebep verebilir. Kullanımdaki artışla beraber kullanıcılar sık sık kendilerini yorgun hisseder, çeneleri ağrır ve mutlulukları azalır. Depresyondan ve tükenmeden kaçınmak isteyenler hem dozda hem de kullanım sıklığında artırma geliştirirler. Çok sayıda ters etkileme olduğu bildirilse de vücut ısısındaki tehlikeli derecede artış Ecstasy’nin bilinen yaygın tehlikelerinden biridir. Vücut ısısının artması sıcak ve genellikle havasız ortamlarda uzun süre dans etmekten, vücuttaki sıvı miktarının azalması gerçekleşir. Ölüm; aşırı dozdan görülmekle birlikte, genellikle vücut ısısının artması, su ihtiyacı yada diğer bir uyuşturucu madde ile karıştırma ile bağlantılıdır. Ecstasyinin uzun zamanlı etkileri halen araştırma altındadır. Bazı araştırmacılar uzun süreli kullanımların kalıcı beyin hasarlarına yol açabileceği değerlendirilmektedir. Bazı çalışmalar Ecstasyinin vücuttaki seratonin ve dopamin seviyelerini etkilediğini göstermektedir fakat bunun uzun süreli etkilerinin ne olabileceği halen açık değildir. Ecstasy kalbin ritim bozukluğuna sebep olabilir, hipertansiyon ve kalp hastalıklarının tetikleyicisi olabilmektedir.
SOKAK ADLARI: EX, X, XTC, E, beyaz kumrular, soda, uçuş, kanat, pıt, Ayrıca Ecstasy hapları üzerindeki logolara göre de adlandırılmaktadır.
2 ) CAPTAGON : Sentetik bir uyuşturucu türüdür. Önceleri Almanya’da yasal olarak üretilen bu maddenin
üretimi, kötüye kullanımın artması üzerine durdurulmuştur. Üretimin durdurulmuş olması ile birlikte yasal olmayan yollardan, yüksek kazanç elde etmek için çeşitli ülkelerde kaçak olarak üretilmeye başlanmıştır. Piyasada captagon ticari adı ile sürülen ve etken madde olarak fenetylline içeren bu uyuşturucunun özellikle Arap ülkelerinde kullanımı yaygındır. Captagon üretiminde tespit edilen iki aşama vardır. Birinci fetylline maddesinin imal edildiği kimyasal aşama, ikincisi ise elde edilen etkin maddenin tablete dönüştürülmesi olan fiziksel aşamadır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, yasadışı yollardan captagon üretimi yapan şahıslar, daha fazla uzmanlık, zaman ve laboratuar malzemesi gerektirdiğinden, fenetylline maddesini doğrudan temin edip, ikinci aşama olan ve çok uzmanlık gerektirmeyen fiziksel aşama devresinden itibaren üretime geçmektedir. Önceleri etkin maddesi fenetylline olarak üretilen ve satılan captagonun, üretiminin yasaklanması neticesinde yasadışı yollardan gizli laboratuarlarda üretilmeye başlanması ile etkin maddesi ve içerisinde ne olduğu tam olarak bilinmeyen, ancak hapların üzerindeki captagon logolarından dolayı captagon adı ile satış yapılan, farklı özelliğe sahip haplarda tespit edilmiştir.
3 ) METHAMFETAMİN : Methamfetamin, amfetamini ailesinden gelen, Ritalin, Adderal ve Dexedrin gibi bir çok
reçeteyle satılan ilaçlarda da bulunan, yasadışı bir uyarıcıdır. Çok aşırı bağımlılık yapan ve oldukça yüksek zehirleyici özelliği vardır. Kısaca METH olarak bilindiği gibi, şeffaf kaya gibi görüntüsü nedeniyle “ice” (buz) olarak da bilinir. Methamfetaminin bir çok değişik formu mevcuttur. “Speed”(Hız) genel olarak methamfetamin tuzu (HCI tozu), olan beyaz veya kırık beyaz bir tozdur. “Crystal”(Kristal) maddenin baz haline verilen addır, kırık cama benzer kristal parçacıkları formundadır. “Ice”(buz) kristal methafetaminin daha yüksek bir seviyesidir ve bir takım kimyasal süreçlerden geçerek cam gibi görünmesi sağlanmıştır. Etkisi, ne kadar kullanıldığına bağlı olarak 2- 24 saat arasındadır.
NASIL KULLANILIR: Üretim endüstrisindeki yasa dışı patlamayla beraber methamfetaminin Amerika’da bulunabilirliği hızla artmıştır. Kullanım Hawaii’de ve kullanımın yıllardır popüler olduğu batı Amerika’nın metropolitan bölgelerinde en yüksek seviyelerindendir. Son zamanlarda, kullanımı doğu sahilini de içine alacak şekilde yayılmıştır. Amerika’da çok önemli bir kullanım olmakla birlikte, Methamfetamin kullanımı ülkemizde sık görülen bir durum değildir. Methamfetamin kullanıcılar tarafından yutulabilir, burundan çekilir, yakılarak içilir ve enjekte edilebilir. Hızlı ve uzun süren etkisinden dolayı, methamfetamin gece kulübü ve dans kitlesinin seçtiği uyuşturucu maddelerden biri olmuştur.
ETKİLERİ: Methamfetamin maddesi ne şekilde hazmedilirse edilsin, maddeyi kullanan kişi bir “rush” (acele,telaş) veya coşku ve kendine güven hissine kapılır. Methamfetaminin etkileri genel olarak kalp atışında ve kan basıncında artış, uyanıklık, iştahsızlık, artan enerji, fiziksel aktivite ihtiyacı ve uykusuzluk olarak görülür.
KULLANIM İŞARETLERİ: Sık ve/veya ağır kullanımlarda göz bebeklerinde büyüme, sürekli konuşma, terleme, diş gıcırdatma, halsizlik ve titremeler rastlanabilir. Methamfetamin kullanan kişi sinirli veya rahatsız bir hale gelebilir. Bazı ağır kullanıcılar paranoid olabilir ve özellikle işitsel halüsinasyonlar görebilir.
RİSKLERİ: Methamfetaminin her türlü alımı hemen etkiler ve bağımlılık şansını arttırır. Yakılarak içildiğinde kullanıcıyı içe çekilen dumanda bulunan çok sayıda bilinen ve bilinmeyen tehlikelere maruz bırakır. Methamfetaminin enjekte etmek bir çok riskle bağlantılıdır. Bağımlılık, aşırı doz, damar tıkanması, kan sistemi enfeksiyonları ve şırınga paylaşımı ile HIV ve Hepatit B,C gibi diğer enfeksiyonların bulaşması bunlardan bazılarıdır. Methafetaminin aşırı dozları krizelere, kalp krizlerine ve felçlere sebep olabilir. Devamlı aşırı kullanımı beyin ve vücut üzerindeki hasar verici etkileri en çok ilgi uyandıran yanı olmuştur. Methamfetamin kullanımı uykusuzluk, iştahsızlık, artan kan basıncı, paranoya, psikoz, saldırganlık, düzensiz düşünme, aşırı değişken ruh hali ve bazı zamanlar halüsinasyonlara yol açabilir. Bir çok kullanıcı tükenmiş duruma gelir ve bu da onları çeşitli hastalıklara maruz bırakır. Ağır kullanıcılar tarafından methafetamin kullanımının kesilmesi ağır depresyon, letarji ve korku dolu yoksunluk krizleri yaratabilir. Bazı çalışmalar aşırı dozlardaki methafetaminin, ruh hali ve hafızayı kontrol eden beyindeki bir kimyasal olan dopamin reseptörlerine zarar verdiğini göstermektedir. Bu konu üzerine çalışmalar halen devam etmektedir.
SOKAK ADLARI: Speed, meth, kristal, cam, buz, tebeşir, viz.
4 ) LYSERGIC ACID DIETHYLAMID ( LSD ) : LSD, kişinin algılama sisteminde değişiklik meydana getiren sert (‘hard’) uyuşturucular grubuna girer. LSD, çavdar mahmuzu ( claviceps purpurea ) genel olarak arpa, buğday, çavdar ve mısır gibi tahıl ürünleri üzerinde asalak olarak yaşayan zehirli mantardır. Bu mantarın dışı koyu mor, içi açıl mor ya da pembe renktedir. Toprakta yetişen beyaz ya da krem renginde olan türleri de vardır. 1938 yılında İsviçre’nin Basel kentinde Sandoz İlaç Firması laboratuarında çalışan Albert Hoffman çavdar mahmuzundan bulunan çeşitli alkaloidlerden sentez yoluyla LSD elde etmiş, bu maddeyle laboratuar araştırmaları ve hayvan deneyleri yapmıştır.
NASIL KULLANILIR: LSD genellikler ağızdan oral olarak alınır. Elde edilen LSD örneklerinin kuvvetleri doz başı yirmi ile seksen mikro gram arasında değişiklik göstermektedir. Bazen “mikrodot” tyabletler veya “windovsplains” jelatin formlarında bulunsalar da, lSD genellikle “kağıt parça asit” olarak satılmaktadır. Farklı bir şekilde anlatmak gerekirsek, mürekkeple yazı yazıldığında fazla mürekkebi emen kağıt gibi renkli, parlak, çıkartma gibi veya emici kağıt tabakalarında emdirilmiş olarak, renkli tabletler veya emici kağıt şeklinde, su gibi renksiz sıvı ve ince jelatin karaleri şeklinde satılır. LSD’nin sokaktaki veya zamana göre değişik formlarını tanımlamak amacıyla her dozda ve tabakada değişik tasarımlar olduğu görülmüştür.
ETKİLERİ: LSD’nin tecrübesi genellikle önceden kestirilemez ve doz seviyesine, kullananın duyguları ve içinde bulundukları çevre göre çok değişken olabilir. Efektleri genellikle yarım saat ile 90 dakşka arasında, hazım edildikten sonra başlar ve 12 saate kadar sürebilir. Kullanıcılar sıkça yoğun renkler, bozulmuş şekiller, ölçüler ve eşyaların hareket ettiklerinin görüldüğünü belirtmişleridir. Seslerin bozulması, yer ve zaman algılamadaki değişimlerde belirtilen ortak tecrübelerdir. Hislerdeki algılama bazen sinestezi olarak bilinen, kişinin renkler görmesi ve sesler duyması olan bir fenomen ile karışır. LSD etkisi altında iken yaşanan duygusal tepkiler aşırı pozitif ile aşırı negatif arasında değişebilir. Yani, ne olacağı önceden bilinemez. Bazı zamanlar aynı trip (yolculuk) içerisinde bile olabilir. Bazı kişiler kendilerinin daha fazla farkında olduklarını ve LSD triplerinin dinsel törenlerdeki ve benzeri tecrübelerde yaşanan etkileşmelere benzediğini belirtmişleridir. Vücuttan ayrılma hissi de ortak anlatılan tecrübelerdendir. Fizyolojik olarak yavaşlasa bile algılama ve duygular daha hızlı çalışır. Duygular birbirine karışabilir yada dir duygudan diğerine hızlı geçişler olabilir. Kişi kendi bulunduğu ortamın dışında görebilir. Örnek olarak verirsek; İstanbul’da LSD kullanan bir insan trip anında zihinsel olarak Çin’e gidebilir. Uzaklık, zaman, mekan, ses, ve görüntüde karmaşıklık olmaktadır. LSD etkisinde bir kişi gözlerini kapatıp kendini bir filmin içinde filmin kahramanı olarak bulabilir. Gözlerini açtıktan sonra filmin içinde hala devam ediyormuş, o filmin kahramanı olarak kalabilir. Halüsinasyonlar genellikle geometrik şekillerdedir. Bunların hepsi LSD etkisini göstermeye başlayınca meydana gelir.
Albert Hoffman’ın 1943 yılında, LSD’nin fizyolojik ve ruhsal etkilerini kendi üzerinde denemiş ve gözlemlerini yazmıştır.
“19 Nisan 1943 Pazartesi günü saat 16.00’da Lysergic Acid Diethylamide Tartarat’ın %0,5 santimetre küp 0,25 miligram LSD içeren tatsız, yavan sıvıyı içtim. Saat 17.00’da baş dönmesi, endişe, kaygı ve tedirginlik başladı. Görmem bozuldu, düşüncelerim dağıldı, içimden gülmek isteği geliyor, anlamlı konuşmak için büyük çaba sarf ediyorum, görme alanım sanki karşımda, eşyaların biçimi değişiyor, çevremi lunaparklarda olduğu gibi olağan üstü görüyorum. Bir üsre sonra bunların hepsi geçti. Bütün bunları hatırlıyorum, baş dönmesi, görme bozuklukları, çevredeli eşyaların acayip gülünç ve kaba şekilleri...Renkli yüzler belirdi. Belirli bir tedirginlik vardı. Aralıklı olarak başımın, ayaklarımın ve bütün gövedemin ağırlığını duyuyorum, sanki madenle doldurulmuş gibi. Ayaklarda kramplar oluyor... Ellerde soğukluk ve sanki eriyip gidiyormuş gibi bir duygu var. Ağzımda maden tadında bir kuruluk, boğazda sıkışma, korku ve endişe, bilinçte bulanıklık... Bu arada içinde bulunduğun koşullarla gerçek arasında ayırım güçlüğünden doğan bir karışıklık. LSD’yi aldıktan altı saat sonra eski durumuma döndüm. Ancak ufak tefek görme bozuklukları kaldı. Her şey sallanıyor, eşyaların boyutları değişiyor. Sanki onların dalgalanan sudaki yansımasını izliyorum. Üstelik bütün eşyalar hoş olmayan görünümler kazanıyor. Renkler durmadan değişiyor. Yeşil ve mavi renkler üstünlük kazanıyor. Gözlerimi kapayınca fantastik, gerçekdışı biçimler görüyorum. Dikkati çeken bir nokta bütün seslerin gözüme yansıması ve türlü biçimlere dönüşmesi... Her ses, renk bir sanrıya (gerçekte olmayan olguları var gibi algılamak) dönüşüyor. Bunlar renk ve gölge olarak sürekli değişiyor. LSD’yi aldıktan sekiz, on saat sonra şiddetli bir uyku bastırdı. Ertesi gün biraz yorgun kalktım.”Albert Hoffman- 1943
KULLANIM İŞARETLERİ: Gözlemlenen kısmen hafif etkiler göz bebeklerinin küçülmesi, kalp atışındaki artış, kan basıncının artması ve vücut ısısının artması, terleme, iştah kaybı, uyku, ağız kuruması ve titreme olarak belirtilebilir. Bazı kişiler, LSD’nin etkisi altında iken çok değişken duygusal tepkiler de verebilir. Diğer kişiler ile konuşmada ve ilişkide zorlanmalar görülebilecek diğer etkilerdendir.
RİSKLERİ: Kromozomlara ve beyinde yol açtığı hasarlar bir çok araştırmaya konu olmuştur. LSD maddesinin esas riskleri çoğunlukla psikolojiktir. Akut negatif tecrübeler (bad trip- kötü yolculuk) LSD kullanımı ile anılan en belirgin sorundur. Kötü yolculuklar ilk kez kullananlarda olasıdır. Özellikle uygun olmayan mekanlarda doz ayarlaması yanlış yapılarak yaşanır. Hoş olmayan ve korkunç tecrübeler daha çok kullanan kişi zaten tedirgin (örneğin neler olacağı üzerine) veya melankolik ise yaşanmaktadır. Böyle bir kimse paniğe kapılabilir ve paronoya yaşar. Özellikle yabancı, yoğun veya karışık ortamlarda tetiklenmesi daha sık görülür. LSD merak edilir ve özenilecek etkisi göz önünde bulundurulduğunda kayıtlara geçen kötü yolculukların sayısı 1960’lı yılların medya konusu olmasıyla büyük oranda artmıştır. Kötü yolculuk tecrübeleri, medyanın ilgisinin 1960’ların sonuna doğru gittikçe azalmasıyla beraber düşmüştür. Diğer yandan 1970 yıllarında LSD kullananların sayısı artmaya devam etmiştir.
LSD kullanımı çoğu zaman önceden tahmin edilemeyen ve önemsenmesi gereken bir çıldırma riskiyle beraber anılmaktadır. Bunun yanında kalıcı beyin yıpranmaları da küçümsenmeyecek risklerdendir. Klinik araştırmalar incelendiğinde, kronik problemsel etkileri, yaşandığı takdirde, çoğunlukla zaten var olan, madde alımından önce de mevcut psikolojik sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bir LSD fenomeni “flashback” ( geriye dönüş) halen hafifsenmeyecek kadar kötü sonuçlar yaratmaktadır. Genellikle yaşanan veya korkulan geriye dönüş tecrübeleri çoğunlukla abartılı olsalar da bazı kullanıcılarda görülen “Halüsinasyonların sebep olduğu algılama bozukluğu” üzerine çalışmalar devam etmektedir. Yapılan detaylı araştırmalarda LSD kullanıcılarının şiddetli patlamalara ve garip davranışlara eğilimleri ortaya çıkmıştır. Uçacaklarına inanarak binaların tepelerinden atlayabilirler. Kör olana kadar güneşe bakabilir, gözlerini yuvalarından çıkarabilir ve hatta cinayet işleyebilirler. Ayrıca, 30 gram LSD 300.000 doz için yeterlidir. Bir toplu iğne başı kadar LSD; kullanan şahıs kendisinden geçmesini sağlaması için yeterlidir. Eğer bu miktar biraz fazla alınacak olursa, insanı çıldırtır. Bunun devamında ise intiharlar ve cinayetler gelmesi kaçınılmazdır.
SOKAK ADLARI: Asid, trip, eski küpler, 25, zen, nef, nahin, şeker, topalı, cennet mavisi.
5 ) KETAMINE HYDROCHLORIDE ( KETAMIN ) : Ketamin bir “dissosiyatif anestetik” tir ve sert uyuşturucular grubuna girer. Yani
kullananlarda çevrelerinden ya da acılarından bağlantısız veya kopukluk hissi yaratır. Ketamin medikal ihtiyaçlarda kullanılan denetim altında olan bir maddedir. Genellikle veterineranestezi ihtiyaçlarında kullanılır. Dağıtımı çok sıkı bir şekilde gözlemlenir ve medikal olmayan kullanım için bulundurmak yasa dışıdır. Özel K denen bu uyuşturucu, çok güçlü halüsinasyonlara yol açar. “Rave” denilen çılgın partilerde Özel K olarak gündeme gelmiştir.
NASIL KULLANILIR: Ketamin, ocak üstünde ısıtılarak sıvıdan toza dönüştürülüp, burundan çekilir. Eğlence amaçlı kullananlar bazen Ketamini enjekte ederler ya da içerler. Yutulduğunda Ketamin fiziksel tepki olarak uyuşukluk, ağrı kesici, hissizlik ve sanal rahatlama gösterir. Alım şekline göre maddenin efektlerinin hissedilmesi dört ile yirmidört dakika arasındadır. Geçen yirmi yıl içerisinde, Ketamin elektronik müzik çevresine girişiyle güçlü bir uyarıcı olarak maalesef ünü artmıştır.
ETKİLERİ: Ketamin efektleri alınan doza göre değişir. Küçük dozlarda bir rüyada gibi uçma hissi uyandırır. Kullanıcı çevresinden ve vücudundan uzaklaşma yaşar. Eller ve ayaklar hissizleşir ve etkilenimleri güçleşir. Etkisi altında iken duygular çok çabukça değişebilir. Kullanıcılar kalkıp dans etmeye yönelebilirler, fakat yüksek dozlar hareket etmeyi zorlaştırır. Hareket edememe “K- deliği”nde olmakla ifade edilir. Çok yüksek dozlar kullanıcılarda anestetik etkisi veya bilinç kaybı gösterir. Kullanan yaralansa bile uyanmaz, çünkü vücudunun veya çevresinin farkında değildir. Bazıları yaşadıklarını hatırlamaz.
KULLANIM İŞARETLERİ: Ketamin almış veya verilmiş bir kişi çok sarhoş bir kişiden daha fazla sakarlaşır (tehlikeli biçimde). Çünkü, kişi uyarılmış ve fiziksel tehlikeler tarafından uzak hisseder. Ketamin kullanıcıları bir an heyecan ve şaşkınlık diğer bir an da tamamen değişik hislere kapılabilir. Konuşmaları kayar, manasız konuşur ve kafası karışmış gibi görünür. Kalp atışlarında bir artma olabilir. Yüksek miktarda ketamin kullananın hiç hareket edememesine neden olur. Yere yığılabilir veya hareketsiz kalabilir. Uyanık fakat tepki gösteremeyecek durumda olabilir. Kusma görülebilen tepkilerdendir.
RİSKLERİ: Uyuşturucu Kullanımı Uyarı Ağı’nın (Drug Abuse Warning Networ – DAWN) verilerine göre, Amerikalı medikal uzmanlar tarafından belirlenen 1994 ile 1999 yılları arasında Ketamin bağlantılı ölümlerin sayısı 46 olarak raporlanmıştır. “K-deliği”nde veya uçuşta iken yaralanmak çok kolaydır. Bu kazalar ölümcül olabilir. Ketamin pisikolojik gereksinme yaratabilir ve bağımlılıkla sonuçlanır. Sürekli kullanım bilinçte rahatsızlık yaratır ve nevroza ya da diğer sinirsel bozukluklara sebep olabilir. Ketamin”günlük-tecavüz uyuşturucusu” olarak etiketlenmiştir. Çünkü, etkisi altındaki kişi bilinçsiz veya hareketsiz böylece saldırıya karşı savunmasız durumdadır.
SOKAK ADLARI: K, Special K, vitamin K, Ketalar, Lady K, özel k, “ketalar SV” ve “cat valiums”
6 ) GAMMA HYDROXYBUTYRATE ( GHB ) : GHB ( gama – hidroksibütrat ) merkezi sinir sistemini etkileyen sert (‘hard’) uyuşturucular grubuna giren bir depresandır. Bu madde genel olarak dans kültürü çevresinde görülür ve bazılarınca Ecstasye bir alternatif olarak kullanırlar. GHB kapsül ya da toz formunda olabilir fakat en yaygın formu küçük şişelerdeki sıvı GHB’dir. GHB, önceleri vücut çalışması yapanlarda kas büyümesini uyarmak için kullanılırken, son yıllarda eğlence partilerinde suistimal edilmeye başlanmıştır. Elektirik panellerini temizlemeye yarayan kimyeviden sentez edilmiş olup, sıvı ve toz halindedir.
GHB genellikle sıvı olarak tüketilen, renksiz kokusuz, hafif tuzlu tatta bir maddedir. Tipik olarak yaklaşık 10 kullanımlık şişelerde satışa sunuşur. Yarım çay kaşığından bir çay kaşığına kadar değişen dozajı vardır. Çoğu kullanan maddeyi aldıktan 10 dakika ile 1 saat arasında etkisini gösterdiğini ve uçuşun iki ila üç saat sürdüğünü belirtmektedir. GHB ilk olarak uykusuzluk tedavisi ve vücut geliştiricilere fiziksel gücü artırma amaçlı kullanılmıştır. Daha sonra yavaş yavaş eğlence amaçlı kötüye kullanımı artmıştır. GHB oldukça yeni bir maddedir ve genellikle genç “kulüp” toplulukları tarafından tercih edilmektedir.ETKİLERİ: GHB’nin kullanım ertesi etkileri alkole çok benzer. Kullananlar çekinmesiz, rahat ve coşkulu bir hisse kapıldıklarını , müzik ve dansa karşı daha istekli olduklarını belirtmişlerdir. Fakati bununla beraber bulantı, uyuşukluk, hareketsizlik ve ağız kaymasına sebep olabilir.
KULLANIM İŞARETLERİ: alkole benzer etkilerinden dolayı, kullananlar sarhoş gibi görünebilirler. Rahatlamış, daha konuşkan görülebilir ve sanal sosyalleşme gerçekleşir. Dansa olan ilgileri artar ve coşkuya kapılırlar. Yüksek dozlarda alındığında baş dönmesi, bulanıklık, anlaşmazlık meydana gelebilir ve kontrol edilemeyen fiziksel hareketlere sebep olabilir.
RİSKLERİ: GHB denetim altında olmadığından konsantrasyonu çok değişken olabilir ve kullanıcılar her defasında alınan miktarın güvenli olup olmadığını bilemezler. Kullananlar bir saat içerisinde etkilerini göstermediğinde az tükettiklerini düşünerek daha fazla tüketebilirler. Maddenin etki süresi değiştiğinden bu gibi durumlarda aşırı doz riski yüksektir. GHB’den aşırı doza maruz kalan bir kimse bilincini kaybeder (GHB koması) ve tepki gösteremez.
Aşırı doz nefes almayı da engelleyebilir ve kusmaya sebep olabilir. GHB bağımlılık yapar ve yoksunluk krizleri vardır. Maddeye aşırı ihtiyaç duyma, artan kalp atışı, yükseklik korkusu, uykusuzluk, aşırı sayıklama ve rahatsızlık ortaya çıkan durumlardır. Bu bulgular yaklaşık iki hafta veya daha fazla sürebilir. GHB “tecavüz uyuşturucusu” olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Çünkü, bu madde kişiyi bilinçsiz veya hareket edemez bir hale sokabilir. GHB gibi sıvı maddeler fark edilmeden içki içerisine karıştırılabiLdiklerinden, içkinizi başı boş ve yabancıların bulundukları ortamlarda bırakmamalısınız. Örneğin, cola içmek istediğinizde garson kolanızı açmadan getirsin, böylece kendi güvenliğinizi kolayca almış olursunuz. GHB’nin getirdiği riskleri azaltmak amacıyla madde alkol ve diğer depresanlarla karıştırılmamalıdır.
SOKAK ADLARI: G, sıvı ecstasy, GHB, sıvı X, sıvı E.
7 ) PHENCYLIDUNE – Piperdin (PCP ) : PCP ilk kez 1950’li yıllarda genel anestezi ilacı olması amacıyla geliştirilmiş ve kullanım alanına girmiştir. Damar ya da kas içi yolla kullanıldığında çevreden kopma, soyutlanma, uzaklaşma ve kişilik bölünmesi, parçalanması, durumuyla birlikte giden belirtilere yol açar. Bilinç, bozulur, karışır, kaybolur. Beyaz kristal toz şeklinde ya da yasa dışı uyuşturucu dünyasında tabletler, kapsüller ve renkli tozlar şeklinde görülür. PCP kullanan bir çok insan, bilmeden kullanıyor olabilir. Çünkü, PCP katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. LSD ve Methamfetaminlere ilave edildiği bilinmektedir. Etkisi 2-4 saat sürebilir.
C) DEPRESANTLAR
1 ) BARBİTÜRATLAR : Merkezi sinir sistemini etkileyerek yatıştırıcı, teskin edici etkinlik gösterirler. Sentetik olarak değişken renk, hacim ve şekillerde kapsül veya tabletler halinde üretilir, tıp alanında kullanılan 30 kadar çeşidi vardır. Bu ilaçlar doktor tarafından hastaya sakinleştirmek veya uyutmak için verilir. Barbiruratlar 300 mg alındığında derin bir uyku hali meydana gelir, 4-8 saat arası sürebilir. 1000 mg alındığında ise ölüm meydana gelebilir. Ayrıca barbituratlar alkol ile alındığında da ölüm gerçekleşir. Bu madde ağız yolu ile alınır, suda eritilerek deri altına zerk edilebilir. Berbituratlar alındığında alkol sarhoşluğunun belli özelliklerini gösterir. Fark sadece kokularıdır, barbituratlar kokusuzdur. Maddenin kullanımının suistimali sonucunda, uyuşukluk, sinirlendirici davranış, kahkaha, sendeleme, intizam bozukluğu, reflekslerde zayıflama, artan terleme, göz bebeklerinde küçülmedir. Aşırı dozda, şahsın şuursuz halde kendini kaybetmesini sağlar. İlacın bırakılması durumlarında, uykusuzluk, bulantı ve kusma, karın krampları, titreme, şüphecilik, halsizlik ve gayri ihtiyari kas hareketleri gibi sorunlar ortaya çıkar.
2 ) ALKOL (ETİL ALKOL) Alkol dünyadaki en eski ve en geniş şekilde kullanılan uyuşturucu türüdür.
NASIL KULLANILIR: Kanunların yaş sınırlaması olmasına rağmen, alkol gençler tarafından çok kolay elde edilebilir. Araştırmalara göre gençler alkolü genellikle evde bulurlar ve ev içerisinde tüketirler.
ETKİLERİ: Tüm psikoaktif uyuşturucularda olduğu gibi, sosyal durum ve aktivite alkolün etkisini doğrudan etkiler. İçe kapanıklık hissedebilirler veya tam tersi sosyal olabilirler. Yani sevinçli içersen şarkı söylersin, kederli içersen ağlarsın gibi.
RİSKLERİ: Araştırmaların gösterdiğine göre alkol ile şiddet arasında bir ilişki mevcuttur. İstatistiklere göre şiddet içeren suçların, tecavüz dahil, yüksek oranı saldırganlar ve/veya kurbanlar alkolün etkisindeyken meydana gelmektedir. Riskleri azaltmak için ise aç karnına içmemek, içkili araç kullanmamak, içkili olan bir kişinin sizi aracıyla bir yere götürmesine izin vermemek, içki yarışına girmemek, alkol ile uyuşturucuları karıştırmamak (reçeteli ilaçlar dahil), kişinin alkole karşı olan tepkisini bilmesi (herkesin farklıdır) ve yabancılarla iken içmemek gerekmektedir.
3 ) METAKIALON
4 ) MEPROBAMAT
5 ) DİAZEM
6 ) KLORDİAZEPOKSİT
III - İÇE ÇEKİLEN MADDELER
Diğer uyuşturucuların da içe çekilebildikleri gibi “içe çekilenler” tanımı genellikle sadece içe çekilebilen maddeler için kullanılmaktadır. Binden fazla ev ve sanayi tipi ürün içindeki maddelerin etkileşimini yaşamak amacıyla içe çekilebilmektedir. İçe çekilen maddeler için tam olarak bir kategori yapmak zordur, çünkü maddeler çok değişik tıbbi bulgulara sahiplerdir. Değişik ürünlerde genellikle bulunan formlarına dayanarak dost temel içe çekilen madde sayılabilir, sıvı uçucular, spreyler, gazlar ve nitratlar.
Sıvı uçucular: Kapağı kapatılmadan oda sıcaklığında bırakıldıklarında uçan sıvılarıdır (tiner,boya sökücü, benzi, uhu gibi).
Spreyler: Sprey boyalar, bitkisel yağ spreyleri, sanayi tipi koruyucu spreyler.
Gazlar: Tıbbi anesteziler (eter, kloroform, halotan, nitroksit/kahkaha gazı), ve ev gereçleri veya sanayi ürünlerinin içinde bulunan gazlardır (bütan çakmağı, propan tankı, krem şanti kutusu, buzdolabı gazı).
Nitratlar: Kan damarlarını genişletmek amacıyla kullanılan özel tip içe çekilen maddelerdir. Kasları gevşetir 8cyclohexyl nitrat, amil nitrat ve bütil nitrat).
ETKİLERİ: İçe çekilen maddeler ciğerler tarafından çabucak emilir ve kan sistemine geçer. Kısa yoldan beyin ve diğer organlara ulaşır. İçe çekilen maddeler içindeki kimyasallar değişik efektlere sahip olsalar da bu maddelerin çoğu genellikle hızlı bir sanallık sağlar, alkol zehirlenmesinde olduğu gibi. Böylece kullanıcılar genel olarak heyecanlanma, coşku, dışa açıklık, konuşma kayması, koordinasyon eksikliği ve baş dönmesi gibi etkilere maruz kalırlar. İçe çekilen nitratlar damar açıcı özelliğe sahip olduklarından farklı efektlere sahiptirler. Kalp atışı artar ve aşırı ısınma ile beraber heyecanlanmaya sebep olurlar. Etkileri bir kaç dakika sürer. Diğer etkileri arasında kızarma, baş dönmesi ve baş ağrısı sıralanabilir.
NASIL KULLANILIR: Kolay ulaşım, düşük fiyat ve kolay saklayabilme özelliklerinden dolayı içe çekilenler bir çok genç tarafından ilk denenen maddelerin başında gelir. Değişik içe çekilenlerin ortak kullanım yolları arasında buruna çekme, ağızdan nefes alarak içe çekme, bez aracılığıyla sıvı uçucuların ağı veya burundan içe çekilmesi ve naylon torbalar yardımıyla maddelerin içe çekilmesi şeklindedir. Maddeler direkt olarak sprey kutularından ya da balon gibi diğer muhafaza ekipmanlarından içe çekilebilirler. Nitroksit diğer gazlardan çok daha sık kötü amaçlı kullanılmaktadır. Krem şanti kutularından ve dolum kartuşlarından kolayca elde edilmektedir.
RİSKLERİ: İçe çekilen maddelerin etkisi sadece bir kaç dakika sürdüğünden dolayı, kullanıcılar kafasının devamını sağlamak amacıyla saatlerce içe çekme faaliyetlerine devam ederler. Devam eden içe çekmeler sonucunda kullanıcılarda bilinç kaybı ve ölüm görülebilir. İçe çekilen maddelerin sürekli yoğun olarak kullanımı sonucunda kullananlar genellikle uyuşuk ve baş ağrılarıyla gezerler. Sıvı çözücüler ve spreyler içinde bulunan yüksek yoğunluktaki kimyasal maddeleri koklamak kalp yetersizliğine ve hatta ölüme sebep verebilirler. Bu sendroma genellikle “ani koklama ölümü” denir. Ek olarak içe çekilen maddelerin aşırı yoğunluktakileri oksijen yetmezliği merkezi sinir sisteminin iflas etmesine sebep olarak boğulmayla sonuçlanabilir. Plastik torbalardan bilinçli olarak bu tip maddelerin koklanması veya bu tip maddelerin bulunduğu mekanlarda uzun süre kalmak boğulma ile sonuçlanabilir. Yukarıdaki tehlikelerin yanında içe çekmeden tıkanarak kusmanın sebep olduğu boğulmalar, motorlu araç kazaları ve diğer mekanik sakatlıklar sıralanabilir. Kronik olarak bu tip maddelerin etkisinde kalma sonucunda beyin ve merkezi sinir sisteminde ciddi hasarlar ve diğer organlarda belirtiler görülebilir. Bu tip maddelerin sonuç verdiği hastalık ve hasarların genellikle tedavi edilmeme ihtimali de vardır. Ayrıca maddelerin yanıcı olması, kullananların algılayışlarının bozulması ile birlikte yangınlara ve bundan doğan sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına hatta ölümlere sebep olmaktadır.
SOKAK ADLARI: Sıvı içe çekilenler; uhu, hava gazı, bali. Nitroxit; kahkaha gazı, nitros, whippets, buzz bomb hipi crak. Nitrarlar ; poppers, snappers, locker room, rush, climax. İçe çekilenlerin kullanımıyla özdeşleşmiş genel sokak terimleri; çekme, koklama, bulut, duman olarak sıralanabilir.
KAYNAKÇA
1) Youth and Drugs: Society’s Mixed Messages – OSAP Prevention Monograph (US Department of Health and Human Services)
2) The CQ Researcher – Formerly Editorial Research Reports.
3) Drug Abuse and Drug Abuse Resezrch – The Third Rriennial Report to Congres from the Secretary, Department of Health and Human Services.
4) Seizing Opportunities: Report of the Inter-American Commision on Drug Policy. University of California, San Diago.
5) International Narcotics: The Emerging Heroin Threat in the US Proceeding of the Seminar Held by the Congressional Treatment Options.
6) Network Briefs – Woman, Babies and Drugs: Family-Centered Treatment Options.
7) CRS Issue Brief – Major Planning Issue – Drug Control: Background and Policy Issues.
8) Policy and Program Developments in 1992 – Cocain, Opium, Methodology, Next Steps, Status and Potential Worldwide Production, Country Summaries, Legislative Basis, International Training, Chemical Control, Financial Crimes and Money Laundering.
9) Understanding Drug Prevention – An Office of National Drug Control Policy – White Paper – 1990.
10) National Drug Control Strategly – The White House – 1991
11) National Drug Control Strategyl – The White House – 1992
12) International Narcotics Control Strategy Report – 1992 – US Department of State Bureau of International Narcotics Matters.
13) Türkiye Narkotik Değerlendirme Raporları- 2007 Uluslararası Narkotik Kontrol Stratejisi Raporu (ABD)-(INCSR) Türkiye Değerlendirmesi
14) Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı Uyuşturucu ile Mücadele raporu
15) Türkiye’nin uyuşturucu madde kaçakçılığına karşı yürütmüş olduğu mücadelesine yer verilen uluslararası raporlar
16) Ek. 1- Uluslararası Uyuşturucu Maddeler Kontrol Kurulu 2002 yıllık raporu basın özeti
17) Ek. 2 - Uluslararası Uyuşturucu Maddeler Kontrol Kurulu raporundan
18) Ek: 3 - Uyuşturucu ve Uyarıcı maddeler
Yazan: YILDIZ SAĞTÜRK